Bilimkurgunun son büyük üstadı Isaac Asimov'u dünyaya tanıtan, ortaya koyduğu "Üç Robot Yasası" olmuştur. Bu yasalara göre bir robot 1- Hiçbir şekilde insanoğluna zarar veremez veya pasif kalmak suretiyle zarar görmesine izin veremez, 2- Kendisine insanlar tarafından verilen komutlara 1. kuralla çelişmediği sürece itaat etmek zorundadır, 3- 1. ve 2. kurallarla çelişmediği sürece kendi varlığını korumak zorundadır.
Türkiye'de öyle bir durum yaşanıyor ki, bu robot yasalarının bir an önce burada da yürürlüğe konulmasını diliyor insan.
Robotlaşan insanlarla çevrili etrafımız.
Kuşatılmışız.
İşletim sistemine hangi program yükleniyorsa, o programın verdiği komutlardan başkasını yerine getiremez olmuşlar.
"Türkiye Türklerindir!"
"Biz bu ülkeyi kan dökerek kurduk, gerekirse yine kan dökerek savunuruz."
"Türk'e Türk'ten başka dost yoktur."
"Ya sev, ya terk et!"
"Kahrolsun insan hakları!"
"Ama Kürtler cumhurbaşkanı bile oluyor!"
"Asıl Ermeniler bizi kesti."
"Bizi bölecekler."
"Bunlar dış güçlerin oyunu."
"Bunlar hep hain."
"Bunlar gerici, örümcek kafalı."
Bu listeyi daha da uzatmak mümkün. Robotlaşma süreci daha küçücük bir çocukken başlıyor. Birer katil, birer cani yaratmak için gereken ne varsa, o kafalara dolduruluyor. Gözlerini kör karanlık bürümüş, kimi Sivas'ta insanları cayır cayır yakıyor, kimi Çorum'da kör testereyle bebekleri kesiyor, kimi Kürdistan'ı yakıp yıkıyor, daha güzel bir dünya isteyen herkesi susturmak için canavarlaşıyor.
Sırf çekik gözlü oldukları için sokak ortasında insanlara saldırıyorlar.
Sırf Türkçe konuşmuyor diye PKK'li olduğunu düşündükleri bir göçmenin kafasına silah dayıyorlar.
Kürt olduğu için, Ermeni olduğu için, Alevi olduğu için, ya da başında örtü olduğu için insanlara akıl almaz hakaretlerde bulunuyorlar, saldırıyorlar, aşağılıyorlar.
Sırf mini etek giydi diye kadınlara küfrediyorlar, eşcinseller için ölüm fetvaları yayınlıyorlar.
Bildikleri sadece bu. Öyle programlanmışlar.
Robotların hepsi katil olmuyor elbette, ama katilleri, cinayetleri, kötülükleri görmezden geliyorlar, başlarını çeviriyorlar, uzaklaşıyorlar. Kendi programlarının küçücük çerçevesine hapsoluyorlar,
Onlar da birer mahkûm, birer tutsak
Birinci robot yasası tersinden işliyor. Sanki her şekilde insanoğluna zarar verebilir veya pasif kalmak suretiyle zarar görmesine izin verir denilmiş gibi.
Robotlaşan insanların kimi için artık kurtuluş yok. Zihinlerine yerleştirilen programa mağlup olmuşlar, o karanlığın içinde kendi pisliklerinde boğulacaklar.
Ama görmezden gelenler, başlarını çevirenler, uzak duranlar, pasif kalanlar için umut ışığı yine de var. Son seçimde HDP'nin aldığı 6 küsur milyon oy, robot programcılarının işlerini o kadar da iyi yapmadığını ortaya koydu. Daha güzel bir dünyada yaşama isteği, her şeye rağmen galip gelebileceğini gösterdi. Bir virüs gibi robotların programına girdi.
Bu durum bizim için tarihi bir fırsattır. Ezberler yıkılmaya, kör gözler açılmaya, duymayan kulaklar işitmeye başladı. Karanlığın yerini aydınlığa bırakmasının ilk adımını atmak, daha fazla sayıda insanı barışın sesini daha fazla yükseltmeye ikna etmekten geçiyor. Bunun için daha fazla sokağa çıkmalı, barışı daha fazla anlatmalı, daha fazla bildiri dağıtmalı, sabırla, bıkmadan, usanmadan başka bir dünyanın mümkün olduğu fikrini programların içine yerleştirmeliyiz.
Tersinden işleyen robot yasasından ancak böyle kurtulabiliriz.
Umutsuzluğu değil, umudu anlatmalıyız. Karanlığı umutsuzluk, aydınlığı umut besler. Bir bebekten bir katil yaratan karanlığı ışığa boğmanın ilk adımlarını böyle atabiliriz.
Zamanımız az, işimiz çok.
Hepimize kolay gelsin…
Atilla Dirim