“Bizim için mesele özel mülkiyetin şekil değiştirmesi değil, yok edilmesi; sınıf uzlaşmazlıklarının yumuşatılması değil, sınıfların ortadan kaldırılması; mevcut toplumun düzeltilmesi değil, yeni bir toplumun kurulması olabilir ancak.” (Komünistler Birliği’ne Tebliğ’den, 1850)
1989 Doğu Avrupa devrimleri ve 1991’de Rusya’da madencilerin greviyle stalinizm yıkılışı, burjuva ideologları tarafından “tarihin sonu” olarak ilan edilmişti.
Onlara göre, burjuva demokrasisi, insanlığın ulaşabileceği en ileri sistemdi, hatta ABD, bağrındaki refahla komünizme geçişe en yakın toplumdu.
Bu lafların edilmesinden 25 yıl sonra, burjuva demokrasileri derin bir krizde. ABD’de de en dipte olan siyahlar nefes alamadıklarını söyleyip ayaklanırken, Avrupa Birliği’nde işçiler krizin faturasını kendilerine çıkartan hükümetlere direniyor.
Burjuva ideologları bugün Marx’ın haklı olduğunu, kapitalist sistemin kendi yapısından kaynaklanan sorunlarla kaçınılmaz olarak krize gireceğini kabul ediyor. Ancak hâlâ burjuva demokrasisi ile işleyen kapitalizmin, uygarlığın bulduğu en iyi yol olduğunu söylemeye devam ediyorlar.
Türkiye’de bugünlerde sağcılar “tarihin sonunu” ilan ediyor. Onlara göre AKP hükümeti, bu toplumun ulaşabileceği en ileri iktidar. Erdoğan ve adamlarının işine karışılmamasını, onlara hiçbir konuda muhalefet edilmemesini istiyorlar.
İstedikleri olmuyor. İşini, ekmeğini, deresini, zeytin ağacını, kimliğini, özgürlüklerini korumak isteyenler dört bir yanda ideal iktidar olarak sunulan kapitalizme isyan ediyor.
20. yüzyıl, kapitalizmi ıslah etme çabalarıyla geçti. Marksizmden kopan sosyal-demokrasi, mülkiyetin tabana yayılmasını, yasalar yoluyla siyasi hayatın ve çalışma koşullarının iyileştirilmesini, mevcut toplumun düzeltilmesini savunuyordu.
Özel mülkiyet biçim değiştirse de kapitalizm değişmedi, fakat sosyal-demokrat partiler sosyal-liberal partilere dönüştü. Muhafazakâr ve liberal partilerle aynı ekonomik programı uygulayan düzen partileri oldular.
Kazanılan hiçbir reform kalıcı olmuyor, egemen sınıf saldırıp geri alıyor. Birimiz mutlaka tutsak ve hiçbir birimiz özgür değiliz. Ücretler ve haklar ancak yoğun bir direnişle korunabilirken bu yüzyılın insanları mutsuz, öfkeli ve değişim istiyor. 2015’te yeni bir toplumun için daha fazla cesaret, daha fazla mücadele!
Volkan Akyıldırım
(Sosyalist İşçi)