Bu seneki Birlemiş Milletler İklim Zirvesi (COP29); ülke ekonomisinin temelini petrol ve gaz üretiminin oluşturduğu Azerbaycan’ın başkenti Bakü’de toplandı.
Gündem ise iklim krizinin etkilerine karşı dünyanın dönüşümü için gereken paranın bulunması.
Dünyanın ısınmasına yol açarak iklim krizini yaratan ve ani iklim değişikliği riskinin başlıca sorumluları, “tarihsel kirleticiler” denilen ABD ve Avrupa ülkeleri, tarihsel olarak olmasa da günümüzde en büyük kirletici durumundaki Çin ve fosil yakıtlara dayanan endüstrilerin var olduğu diğer devletler.
Son on yılda karbon emisyonu artışında en üst sıralara yükselen Türkiye ve diğer “yeni kirletici devletler” de yangına körükle gidiyor.
Öte yandan sanayisi gelişmemiş, karbon emisyonlarında payı düşük olan Küresel Güney’deki fakir devletler de var. İklim krizinin sorumlusu olmadığı halde iklim krizinden en fazla etkilenen bu devletlerin felaketlere karşı gereken önlemleri alması ve temiz enerjiye geçişi sağlaması için kullanabilecekleri bütçeleri yok.
Haklı olarak G-20 devletlerine bakıp gereken parayı onların vermesini istiyorlar.
15 yıl önce Kopenhag’da yapılan iklim zirvesinde, 2020’den itibaren zengin ülkelerin iklim finansı için yılda 100 milyar dolar ödemesi üzerinde uzlaşılmıştı.
Geçen dört yılda verdikleri taahhütleri yerine getirmedikleri gibi iklim krizine karşı bulunması gereken para artık 1,3 trilyon dolar olarak ifade ediliyor.
Mali yardım taahhütleri için gereken paranın fosil yakıt üretip satan dev şirketlerden ve küresel zenginlerden alınması gerekir. Bu çözüm masaya sunulmuyor, onun yerine yeni vergilerden söz ediliyor. Bu, şirketlerin ve sermayedarların değil kamu kaynaklarının kullanılması anlamına geliyor. Vergi yükünü sırtında taşıyan işçiler bir yandan iklim felaketleriyle boğuşup bir yandan da kapitalistlerin çıkardığı faturayı ödemek zorunda bırakılacak.
Bakü’den gelen haberlere göre politikacılar ve şirket yöneticileri kendi reklamlarını yapmakla meşgul. Zirvenin, Filistin’de soykırım gerçekleşirken kendi çıkardığı petrolü İsrail devletine satan Azerbaycan’da gerçekleşmesi irkiltici bir ironi gibi.
Azerbaycan Cumhuriyeti Devlet Petrol Şirketi (SOCAR) verilerine göre dünya petrol rezervlerinin yaklaşık yüzde birine sahipler. Aliyev ailesi liderliğindeki egemen sınıf, halkın çoğunluğu yoksulluk içindeyken yaşadıkları zenginliği petrol ve gazdan elde ediyor.
SOCAR’ın çıkardığı petroller Bakü-Tiflis-Ceyhan (Adana) boru hattı üzerinden soykırım devletine yollanıyor.
Türkiye işçi sınıfı, iklim aktivistleri, Filistin dostları iklim krizine ve sorumlularına karşı mücadele etmelidir. Yüksek vergiler, kuraklık sonucu artan gıda fiyatları, afetler ve zorunlu göç gibi vahim durumlarda en fazla zarar gören emekçilerdir. Felakete doğru hızla koşan sisteme son verebilecek güç üretimi sürdüren işçilerde.
Volkan Akyıldırım
(Sosyalist İşçi)