30 Haziran’da Kayseri’de 6 yaşında bir çocuğun cinsel istismara uğradığı haberi üzerine ırkçı gruplar sloganlar eşliğinde sokaklara dökülüp göçmenlere ait evleri, dükkanları yağmaladı, ateşe verdi.
Şişirme haberlerle kışkırtılan ırkçı saldırganlar gece boyunca Suriyeli göçmenlerin can güvenliğini tehdit etti, gözlerimizin önünde yaşanan bu pogroma sosyal medyadaki ırkçılar da dahil oldu ve tüm göçmenlere büyük bir travma yaşatıldı.
Kabus gibi geçen gecede olayın gerçek failleri gölgelere gizlenip hedefe göçmenler oturtuldu, yaşanan her bir gelişme ırkçı nefretin üzerine bir taş daha ekledi. Kayseri Emniyet Müdürü’nün “Tepkinizi gösterdiniz. Sizi anladık. Buradaki mağdur şahıs Türk değil.” sözleriyle yaptığı akıllara zarar açıklama hepimizin aklına Sivas’ı, 6-7 Eylül’ü getirdi.
Provokasyonla harekete geçirilen ırkçı gruplar, Kayseri’nin ardından Adana, Bursa, Hatay, Kilis, Urfa, Antep’te de Suriyelilerin evlerine, dükkanlarına saldırdı. Muğla’da ise Kürt tarım işçilerine saldırdılar.
2021’de İzmir Güzelbahçe’de inşaat işçisi üç Suriyeli göçmenin yakılarak katledilmesinden bu yana tırmandırılan ırkçı saldırılarda 16 göçmen hayatını kaybetti. 2014, 2016 ve 2019’da başlatılan ırkçı linç dalgalarından sonra yaşadığımız bu dördüncü büyük linç dalgası da tıpkı diğerlerinde olduğu gibi göstere göstere geldi ve diğer illere de yayıldı.
Antalya’da ırkçı saldırganlar tarafından hedef alınan 17 yaşındaki Ahmet Handan El Naif sokak ortasında güpegündüz bıçaklandı. Hatay’ın Reyhanlı ilçesinde, Urfa’nın Akçakale ilçesinde Suriyelilerin dükkanlarına saldırıldı. Akşam saatlerinde belediye binası önünde toplanan ırkçılar “Mülteci istemiyoruz” sloganları atıyordu. Adana'nın Seyhan ilçesinde yine motosikletli bir grup ortaya çıktı ve ellerinde Türkiye bayraklarıyla, "Suriyeli istemiyoruz" sloganlarıyla konvoy yapmaya çalıştılar. Benzer bir durum Bursa’da da yaşandı, Altıparmak’ta bir araya gelen ırkçı gruplar Suriyelileri hedef alan sloganlar atarak yürüyüş gerçekleştirdi.
Kayseri’de yaşanan pogromun ardından Suriye’de de Türkiye’den giriş yapan tırlara saldırılar düzenlendi. Suriye İnsan Hakları Gözlemevi, yaşananların, Türkiye’deki ırkçı saldırıların yol açtığı öfkenin bir sonucu olduğunu belirtti. Sosyal medya ırkçıları, Suriye’de bayrakların parçalandığına dair fotoğraflar, videolar yaymaya başladı, nefret dalgası iyice körüklendi. Peki, o Türk bayraklarının Suriye’de ne işi vardı?
Linç girişimlerinin iki sorumlusu: AKP-MHP iktidarı ve ırkçı muhalefet
Görgü tanıklarının ifadeleri, Kayseri’de yaşanan pogromda polisin saldırganlara karşı hiçbir önleme girişiminde bulunmayarak izin verdiğini, ırkçıların saldıracakları mahalleleri sosyal medya üzerinden haberleşerek belirlediklerini gösteriyor.
MAZLUMDER Kayseri Şube Başkanı Ahmet Taş şöyle diyor; “Emniyet güçlerinin ilk iki gün yeteri kadar saldırganlara müdahale etmediğini biz de tespit ettik. Yoksa olaylar bu kadar büyümezdi. Emniyet üçüncü gün gerekli müdahaleyi yapınca saldırılar azaldı.”
İHD’nin olay yerinde yaptığı incelemeler de bu tespiti doğrular nitelikte; “Güvenlik güçleri, Suriyelilerin evlerini, işyerlerini yakan saldırganların nefret söylemi ile başkalarının can ve mal güvenliğini tehdit eden bir saikle saldırdığı gerçeğini görmezden gelmişlerdir.”
İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya’nın açıklamasında ise saldırganların “meczup, küçük yaşta ve adli sicilleri temiz olmayan kişiler” olduğu ifade ediliyor, ırkçı saldırıların azmettiricileri bir kez daha gizlenmeye çalışılıyordu.
Pogromdan sadece birkaç sonra kayıtlı 3 milyon Suriyeli göçmene ait kimlik bilgilerinin 500 üyesi bulunan bir Telegram grubunda paylaşılmış olması da saldırı hazırlıklarının devam ettiğini gösteriyor.
30 Haziran gecesinden beri Türkiye ve Suriye’de yayılarak sürmekte olan bu ırkçılık kampanyasının, korkunç saldırıların asıl sorumlusu AKP-MHP iktidarının bilhassa da 2011’den sonra izlediği politikaları ve Suriyeli göçmenler konusunda ona çanak tutan muhalefettir.
Faşist partinin tehditleri
Tüm bunların ardında siyasi iktidarın Suriye politikası odağında gerçekleştirilen bir alt-emperyalist fetihçilik şovu, 2013’te göçmenlerin Avrupa’ya geçişini engellemek amacıyla imzalanan ‘Geri Kabul Anlaşması’, iktidarın sorumlu olduğu her bir krizin faturasının Suriyeli göçmenlere kesilmeye çalışılması, CHP yetkili ağızlarının her fırsatta Suriyeli göçmenleri göndermeye çalıştıklarına dair açıklamalar yapması gibi bir dizi gelişme var elbette. Ancak son günlerde insanın kanını donduran bir olay daha yaşandı.
Bahçeli’nin Haziran’ın başında, mecliste yaptığı bir konuşmada ‘1970’lerde yarım kalmış bir iş’ gündeme getirildi: “12 Eylül öncesi yarım kalan mücadeleyi şayet tamamlamak için gün sayanlar varsa, ben de diyorum ki sizden korkan sizin gibi olsun. Yolundan dönen namert olsun. Onurunu savunmayan şerefinden mahrum olsun. Hesaplaşma teklifimizi tekrar ediyorum. Hatta hodri meydan diyorum.”
Faşistlerin bir kez daha atağa geçeceğinin sinyallerini veren, hepimizi açıkça tehdit eden bu konuşma Bahçeli’nin Sinan Ateş davasında ortaya çıkacakları engellemek için her şeyi göze aldığını gösteriyor.
Geçtiğimiz günlerde yaptığı bir başka açıklamada ise şöyle diyordu; “Demografik istiklalimizi, demografik istikbalimizi zedeleyecek tehlikeli akımlara karşıyız; nüfus dengemizi, milli yapımızı, bu coğrafyadaki varlığımızı melezleştirecek insan akınlarının sonuna kadar karşısındayız.”
İktidar blokunun Suriyelileri hedef gösteren söylem ve politikaları ırkçı Ümit Özdağ’ından CHP’li Ekrem İmamoğlu’na kadar, iktidarıyla muhalefetiyle tüm ırkçı ve milliyetçi figürleri içine çekiyor, hep birlikte bu ırkçı saldırılara zemin hazırlayan ortamı ilmek ilmek örüyorlar.
Bu ilk linç girişimi, ilk pogrom değil. Linç girişimleri ve pogromların cezasızlıkla sonuçlandığını, azmettiricilerinin gizlendiğini, ırkçı saldırganların her olayda ‘bir grup meczup’ gibi gösterildiğini hatta kimi örneklerinde anlayış gösterilen ‘haklı bir topluluk’ imajı yaratılıp övüldüklerini de biliyoruz. Kayseri’de de benzer bir durum yaşandı, emniyet güçleri ırkçı saldırganlara ‘Tamam sizi anladık, mesajınızı aldık’ minvalinde seslenirken ortamı yatıştırmak için tacize uğrayan çocuğun Türk olmadığını vurguladı.
Faşizme geçit yok!
30 Haziran’dan bu yana tırmandırılan ırkçılık, bir futbolcunun bozkurt işareti yapmasıyla birlikte son derece hızlı bir şekilde faşistleri ‘yüreklendiren’ bir hal almaya başladı. Cezalandırılması gerekirken övgülerle karşılanan futbolcunun davranışına iktidarıyla muhalefetiyle sahip çıkıldı, hatta göçmen düşmanı CHP’li Tanju Özcan bu futbolcunun heykelini dikeceğini bile söyledi.
Faşistleri durdurmanın yolu, tıpkı Fransa’daki mücadele örneğinde olduğu gibi sokaktaki örgütlü gücümüzden geçiyor.
Göçmenleri hedef tahtasına oturtan faşistleri geri püskürtmek için, merkezinde göçmenlerin bulunduğu, göçmen haklarının tanınması için basınç uygulayacak büyük bir kitlesel mücadeleyi inşa etmenin tam zamanıdır.
Onlar daha fazla cesaret bulmadan bu neo-Nazilere geçit vermeyeceğimizi hemen ve acilen göstermeye başlamalıyız.
Tuna Emren
(Sosyalist