Dün gece Kayseri’de yine ırkçılar sahnedeydi. Bir çocuğun tacize uğradığı bilgisinin hızla yayılması üzerine devreye ırkçı ve karanlık örgütleyici el girdi. Danışmentgazi Mahallesi'nde tacizcinin Suriyeli olduğu bilgisiyle beraber, yıllardır aralıksız bir şekilde yapılan göçmen düşmanı propaganda da etkisini gösterdi ve linççi bir kalabalık toplanıp bölgedeki tüm Suriyelilere yönelik bir saldırganlık içine girdi.
Suriyelilerin dükkanları ateşe verildi, camları kırıldı, araçları ters çevrildi ve yakıldı, nefret dalgası mahalledeki tüm göçmenlere yöneltildi ve saldırganlık bölgeye polis gelmiş olmasına rağmen gece ilerleyen saatlere kadar sürdü.
Hepimiz biliyoruz ki bu ilk değil.
Türkiye göçmenleri linç etmek isteyen ırkçı güruhların istediği gibi hareket ettiği bir yerdir uzun zamandan beri.
Mevsimlik Kürt işçilere linç, Altındağ’da göçmenlere linç, İzmir’de göçmenlerin yakılarak öldürülmesi, birçok bölgede göçmenlerin bıçaklanması, tacize uğraması ve şiddet görmesi.
Özellikle daha üzerinden üç yıl geçmeden Altındağ’da gerçekleşen linç girişiminin bir benzerinin Kayseri’de yaşanması ırkçılığa karşı, demokrasiden yana olan herkesin harekete geçmesi için sert bir uyarıdır.
Göçmenlerin hayatı değerlidir!
Göçmenlerin hayatını çalamazsınız!
Linç girişimi örgütleyemezsiniz!
Irkçılık suçtur ama linç girişimi örgütlemek doğrudan cinayete teşebbüstür. Kendisini hukuki ve toplumsal kuralların üstünde gören ırkçı güruhların bu cesareti nereden aldığını biliyoruz.
Her linç girişimi ve göçmenlere yönelik her saldırganlığın ilk sorumlusu siyasal iktidardır. Bu iktidarın göçmenleri rahat ettiren, kucaklayan, göçmenlerin insanca yaşamak için gerekli olan haklarının tanınmasını merkezine alan şeffaf bir politikası yok. Tersine, iktidar göçmenleri pazarlık masasında bir koz olarak görüyor. Türkiye, göçmenlerin AB’ye gitmesini engellemek için para karşılığında ve vize kolaylığı gibi adımlar karşılığında devlet gücünü kullanıyor. Göçmenlerin hiçbir hakkı yok! Geçici Misafir statüsü gibi bir çerçeve uyduran iktidar politikaları nedeniyle hiçbir hakları tanınmayan göçmenler sürekli olarak tehdit ve saldırının hedefi haline geliyorlar.
Geçtiğimiz hafta “nüfus yapımızı melezleştirecek insan akınlarının sonuna kadar karşıyız” diyerek Suriyeli göçmenleri hedef aldı ve 3.5 milyon Suriyeli burada sonsuza kadar saklamayacağız diyerek tehditlerine devam etti.
İktidar blokunun en tepelerinden gelen bu sesler, ırkçı ve milliyetçi muhalefetin göçmenlere daha ağır saldırısı için zemin hazırlıyor.
Ümit Özdağ’ın sadece ırkçılık etrafında politika yapan faaliyeti, Ekrem İmamoğlu’nun vatan elden gidiyor diyerek göçmen düşmanlığı yapması, gene seçim sürecinde Ümit Özdağ ile göçmen düşmanlığı üzerinden ittifak kuran Kemal Kılıçdaroğlu’nun politikaları iktidarın politikalarından cesaret alan ve iktidarı göçmen düşmanlığı kartıyla sıkıştırmak isteyen yaklaşımlardır.
Ümit Özdağ’ın Hatay depremi günlerinde göçmenleri hedef göstermesini hepimiz hatırlıyoruz.
Kayseri’de yaşanan katliam girişimi de iktidar blokunun, ana muhalefetin ve ırkçı neonazi muhalefetin elbirliğiyle cesaretlendirdiği, örgütlediği ırkçı bir saldırıdır.
Yarın 2 Temmuz. 21 sene önce Sivas’ta Madımak’ta gerçekleşen bir başka linç girişiminin yıldönümü. Bu toplumda zaman zaman Alevilere, zaman zaman Kürtlere ve son zamanlarda özellikle en korunmasız gördükleri göçmenlere yönelik cinayet girişimlerini örgütleyenler başlarına hiçbir şey gelmeyeceğini düşünerek adım atıyorlar.
Linç girişimleri iktidarlar tarafından bir cezasızlıkla hatta zaman zaman övgüyle ele alınıyor. Madımak katliamında 33 yazar, sanatçı katledilirken 2 de otel çalışanı ölmüştür. Dönemin başbakanı Tansu Çiller linçi gerçekleştiren güruhu kastederek, "Çok şükür, otel dışındaki halkımız bir zarar görmemiştir." diyebilmiştir.
Kolluk güçleri ve devlet yetkilileri ise her zaman linç girişiminde bulunan kalabalıklara karşı aşırı şefkat göstermekte ve mesajlarının devlet tarafından alındığını ilan ederek bir katiller güruhunu meşrulaştırmaktadır. Kayseri’de kalabalığı yatıştırmak için konuşan yetkililerde vali, “"Ben öfkenizi iyi anlıyorum. Şu an gerçekten çok kızgın olduğunuzu ve bu olayın alçak bir olay olduğunu biliyorum. Ben size valiniz olarak söz veriyorum.” diyebiliyor.
Emniyet yetkilileri ise "Tepkinizi gösterdiniz. Sizi anladık, mesajınızı aldık.” diyebiliyor.
Aynı emniyet güçleri “Tacize uğrayan çocuk Türk değil” diye ırkçı güruhu sakinleştirmeye çalışıyor. Böyle bir taviz vererek linççileri sakinleştirmeye çalışan devlet yetkililerine tanık olmak da böyle bir duyuruyla sakinleşebileceği bir güruhla yan yana olmak da çok ağır şeyler.
Bu yüzden “göçmenlerin hayatı değerlidir” diyen tüm toplumsal kesimler bir araya ve zaman kaybetmeden gelmeli.
İktidar linç girişimlerine karşı acil tedbir ilan etmeli. Her şeyden önce mülteci hakkı temel bir hak olarak tanınmalı.
Mülteciler üzerinden Avrupa Birliği ile yapılan pazarlıklar hemen sona ermeli.
Mültecilerin dolaşım özgürlüğü önündeki tüm kısıtlamalar kaldırılmalı.
Geri Gönderme Merkezleri göçmenlerin özgürlüğü önünde korkutucu bir tehdit olmaktan çıkartılmalı.
Muhalefetin ırkçı, Neonazi tüm güçlerine meydanın boş olmadığını, göçmenlerin işçi sınıfının en aktif ve kopmaz parçası olduğunu göstermeliyiz.
Nefret söylemine izin verilmemeli.
Görmezden gelinen her nefret dolu açıklama linç girişimlerini örgütleyen, göçmenlere yönelik şiddet planlayanları cesaretlendiriyor.
Dün gece linç girişimine katılan, arabaları ters çevirip yakan, dükkanları ateşe veren herkes tek tek tespit edilip en ağır cezaları almak üzere yargılanmalıdır.
Bu ırkçı saldırı hiçbir iddiayla meşrulaştırılamaz.
Irkçı saldırı ırkçı saldırıdır ve mutlaka hesap sorulmalıdır.
Şimdi, göçmenlerle en kitlesel dayanışmayı inşa etmenin tam zamandır!
Şenol Karakaş