Devlet Bahçeli çok uzun bir süredir hiçbir faşist partiye nasip olmayan konforlu bir alanda siyasetin belirleyici figürlerinden birisi olmayı sürdürüyor. 15 Temmuz darbe girişiminin ardından devletin kadim geleneklerinin sürdürücüleriyle AKP'nin kurduğu koalisyonun belirleyici unsuru olan, hatta aynı zamanda bu kesimler arasında köprü görevini gören bizzat Devlet Bahçeli oldu.
AKP liderliği MHP'de ittifak kurarak kendini güvence altına alabileceği devletin derin kesimlerinin garantörünü, sözcüsünü gördü. Aynı zamanda %5 ila 10 arasında gidip gelen bir kitle desteğini yedekleyeceğini düşündü. AKP liderliğinin sağcılığı, MHP liderliğinin aşırı sağcılığında kolayca ulaşabileceği, kol kola girebileceği ve böylece devlete hızlı güven verebileceği bir politik zemin bulmuş oldu. Bu politik zemin o gün bugündür Devlet Bahçeli tarafından tepe tepe kullanılmakta.
Flu görülen HDP’den flu görülen demokrasiye
Bu zeminin inşasında ilk adım 7 Haziran 2015 seçimlerinin ardından Bahçeli'nin HDP'yi flu gördüklerini açıklaması oldu. Flu görmek önce görmezden gelmenin, yok saymanın, en sonunda yok olması için harekete geçmenin başlangıcıydı. Bugün gemi azıya almış olan yerli milli iktidar bloku, kuruluşunu Devlet Bahçeli'nin Kürt sorunun askeri yöntemlerle çözülmesi için tüm siyasal alanı kanırtmasına borçlu.
Biz bu koalisyona en başından beri mecburlar koalisyonu adını taktık. Oldukça küçük bir parti olan MHP'nin devlet içinde kolayca kadrolara ulaşabilme fırsatını başka hiçbir siyasal ittifak zemininde bulması mümkün olmadığı için bu koalisyona muhtaç. Ayrıca zaman zaman %10'un altında oy alan bir parti olarak iktidarın iç ve dış politikada bir dizi hamlesinde belirleyici bir güç olmayı ancak bu koalisyonun bir parçası olarak başarabilir. Başka hiçbir koalisyonda, Bahçeli gibi bir siyasal figür bu kadar pervasızca konuşmaları devletin merkezi odağından sesleniyormuş gibi yapma şansına sahip olamaz.
Erdoğan olmadan Bahçeli olmaz ama tersi de doğrudur
Bu koalisyonun siyasal niteliğini kavramamakta ısrar edenler ya da kavramamış gibi yapanlar içlerindeki AKP sempatisini bastırmaya çalışsalar da sık sık bu partinin yoksullardan oy aldığı vurgusuyla tüm suçlarını görmezden gelip daha da önemlisi çok yakın bir süre içinde muazzam demokratik açılımlarla karşılaşacağımız vurgusunu yapıyorlar. Bunların içindeki AKP'den daha AKP'ci bir eğilim, sağcılıkta sınır tanımayan bir şekilde Erdoğan'ın izniyle Akbelen ormanları kesilirken bile muhalefeti suçlamayı bir görev gibi sürdürüyor. Bu alandaki asli hata Kürt halkının mücadelesini flu gören Bahçeli ile Erdoğan'ın kurduğu ittifakın aşırı sağcı temellerinin yok sayılması. Devletle ittifak kuran bir iktidar partisinin günün birinde gerçekleşecek bir darbeye maruz kalacağı korkusunu kaşıyarak sürekli mağdur edebiyatıyla faşist partiyle kurulan korkunç ittifakı aklayanlar, sadece Bahçeli'nin politik alandaki merkezi konumunun farkında olmamakla kalmıyorlar, Erdoğan'ın Bahçeli'ye doğru attığı adımın büyüklüğünü de silikleştiriyorlar.
Bahçeli, devletin rotasını, devletin tepesindeki Erdoğan bu dinamiğe izin verdiği için belirleyebiliyor.
Ama bu ne belirleme. Tüm korkunç kötülüklerin arkasından içeri girdiği bir kapı aralandı. Örneğin Bahçeli 2016 yılında, Millet İttifakı ve Kılıçdaroğlu'nu "Bu hainler alsalar alsalar ağırlaştırılmış müebbet ceza alırlar ya da vücutlarına mermi alırlar" diyerek tehdit etti.
22 Kasım 2022'de "HDP Türkiye Büyük Millet Meclisine sızmış düşman bakiyesidir. Böylesi parti görünümlü bir örgütün siyaset hayatımızda bulunması haksızlıktır, bu bölücü şebeke kapatılsın" dedi. Yine aynı konuşmasında "Buradan teröristlere ve destekçilerine açık açık sesleniyorum. Ölünüzü dirinizi her gün birinizi bir gün hepinizi müstahak olduğunuz sonuçlarla billahi yüzleştireceği, taviz yoktur" tehdidini savurdu.
Her şeyi kapatın!
Bahçeli sadece HDP'nin kapatılmasını savunmakla kalmadı. AYM'nin kapatılmasını şöyle savundu: "1291440 bireysel başvuru dosyası varken mahkum Can Atalay dosyasını acilen inceleyip hak ihlali kararı verilmesinin izahını kara cübbeli işbirlikçiler nasıl yapacaktır? Önerim yeni anayasa sürecinde Anayasa Mahkemesi statüsünün, üye yapısının, yargılama usullerinin radikal şekilde ele alınarak yeniden yapılandırılması ya da mahkemenin kapatılmasıdır."
HDP ve AYM ile yetinmedi Bahçeli. Sırada Türk Tabipler Birliği vardı. O günlerde BBC internet sitesindeki bir haberden: "koronavirüsle mücadelenin yönetilişine eleştiri olarak ‘Yönetemiyorsunuz Tükeniyoruz’ eylemi başlatan Türk Tabipleri Birliği'ni (TTB) hedef alarak, birliğin derhal kapatılması gerektiğini söyledi." Bununla yetinmeyip doktorları şöyle tehdit etti: "Ne idüğü belirsiz her olayda millete ters düşen, siyasete alet olmuş kuruluşlarla bir yere varmak mümkün değildir, her defasında söylüyorum Tabipler Birliği kapatılmalıdır. Hekim kardeşlerim o kendi kuruluşlarını yeniden sahiplenmeli ve yeni bir organizasyona gitmelidir, bir avuç ne idüğü belirsiz doktor kılıklı anarşist ruhlu insanlardan mesleği kurtarmak lazımdır."
Bu parti bir başka ilke daha imza attı: HDP'nin kapatılması için ihbarcılığına delil toplayarak ve savcılığa HDP aleyhinde sayfalarca dosya sunarak seviye atlattı.
Bahçeli'nin bu fütursuz açıklamalarının arkasında arkasını yasladığı Erdoğan iktidarı, bu iktidarın zemini olan Mecburlar Koalisyonu ve bu koalisyonun çoğunluğun desteğine sahip olması yatıyordu. Böyle koalisyon desteği olmadan, Devlet Bahçeli'nin devlete bu türden tehlikeli rotalar belirlemesi mümkün değildir.
Hatırlamaya ihtiyaçları var: Yenildiler!
Ve demokrasiyi hatırlatan her şeyin kapatılmasını isteyen bir siyasi partinin günün en sonunda demokrasinin tamamen kapatılmasını istemesini beklememek saflık olurdu. Bahçeli, bu saflara gereken yanıtı verdi: "“Cam tavanı kırdık” diyenlerin Türk devletinin çatısını ve Türk milletinin varlığını dinamitlemesine asla fırsat verilmeyecektir. Türkiye Cumhuriyeti sandıkta kurulmamıştır. Türk tarihi sandıkta yazılmamıştır. Herkes aklını başına almalı, rüzgar ektiği müddetçe fırtına biçeceğini unutmamalıdır."
Devlet Bahçeli, demokrasinin en basit, sandığa indirgenmiş 5 dakikalık haline bile tahammülü olmadığını göstermiştir. Aynı konuşmasında "Sokakların hak arama yeri olmadığı"nı da söylemesi, demokrasinin bir başka temel öğesini de yok etmek istediğini açıkça gösterdi.
Bu aşırı sağcı yaklaşım, aşırı sağcı bir ittifak olan iktidar blokunun cüretkarlığının bir ifadesidir. Fakat Bahçeli ve elbette Erdoğan'ın önünde iki basit engel var: Birincisi, demokrasi kendi sokakta dişiyle tırnağıyla verdiği mücadelenin bir kazanımı olan milyonlarca işçinin, Kürt'ün, kadının, çevresini korumak için mücadele eden aktivistlerin varlığıdır. İkinci ve bu iktidar blokunun bileşenlerine hatırlatılması gereken daha basit gerçek ise, 31 Mart seçimlerinin gösterdiği gibi Erdoğan-Bahçeli ittifakı bir azınlık iktidarıdır.
Yenilmiştir.
Fakirlerin kursağından alıp zenginlere pay aktarmaya devam ettikleri sürece yenilgileri çok daha ağır biçimler alacaktır.
Şenol Karakaş
(Sosyalist İşçi)