Seçimler ve sonrası ırkçılıkla zehirlendi: Tek çözüm birleşik mücadele

24.05.2023 - 12:42
Volkan Akyıldırım
Haberi paylaş

Savaştan ve açlıktan kaçan, ayakta kalmak için Türkiye'ye göçen milyonlarca insanın hayatı, sermaye partileri arasındaki hesaplaşmanın konusu haline getirildi. Sanmayın ki bu nefret sadece göçmenlerle sınırlı kalır.

Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin 2. turu adeta bir kabusla başladı. Halka dayatılan bu kabusun sorumlusu ırkçılar kadar onlara taviz veren iktidar ve muhalefet partileridir.

- Sinan Oğan ve Ata İttifakı'nın aldığı yüzde 5,2 oy anahtar olarak gösterildi. Bir kaç tabela partisi ve esas olarak Özdağ'ın faşist partisinden oluşan bu ittifak uzun süredir "sığınmacılar kovulacak" diyerek ırkçı kampanyalar düzenliyordu. 

- Otoriter rejimin lideri Erdoğan'ın karşısına demokrat ve kapsayıcı bir isim olarak çıkan Kemal Kılıçdaroğlu, birden bire çizgi değiştirdi ve bambaşka bir yüzle karşımıza çıktı. Aylardır kendine karşı iftira ve karalama kampanyası yürüten, Memleket ve Zafer Partisi etrafında kümelenmiş azılı aşırı sağcıları aramaya başladı. Daha da kötüsü, 2. tur stratejisini açıkladığı 14 dakikalık konuşmasıydı. Ülkücülere benzer bir üslupla halka seslenen Kılıçdaroğlu, sadece göçmenleri bu ülkedeki her sorunun kaynağı olarak göstermekle kalmadı. Kürt sorunu hakkında şahince konuştu ve yeni çözüm süreçlerinin kapısını kapatır şeyler söyledi. Balyoz ve Ergenekon davalarında yargılanan kemalist darbecilere de selam çaktı. Sevgi dilinden devlet diline geçiş, genel siyasi havayı da kararttı.

- Siyasi geçmişi ve faşist fikirlerini daha önce yazdığımız Sinan Oğan ve arkasındaki yegane isim Ümit Özdağ, birden bire muteber isimler haline geldi. Bunlara sadece solcular değil, AKP'liler de "faşist" diyordu. Bu ithamlar ve ırkçıların işlediği insanlık suçları bir anda unutuldu. AKP de Millet İttifakı da bunların peşlerine düştü. Gizli görüşmeler, açık buluşmalar, pazarlıklar... Irkçılar kısıtlı seçim kampanyasının en değerli günlerinde hem muhalefeti hem de seçmenleri oyaladı. Kendilerini meşru siyasi aktörler olarak kabul ettirebildiler. 

- Sonuç Sinan Oğan'ın - bir bakanlık karşılığında - Cumhur İttifakı'na iltihak etmesi, Ümit Özdağ'ın ise ırkçı dayatmalarını Kılıçdaroğlu ve Millet İttifakı'na bir ölçüde kabul ettirmesi oldu. Ve Zafer Partisi, peşinden sürüklediği Kılıçdaroğlu'na destek verdi. Ümit Özdağ ile pazarlıklar sırasında, depremin yıktığı Hatay'a giden Kılıçdaroğlu, ciddi bir Arap nüfusu barındıran sınır şehrinden "Sığınmacıları en geç 2 yılda ülkelerine göndereceğiz" mesajını verdi. Kılıçdaroğlu'nun Zafer Partisi'nden farkı "bunu ırkçılıkla yapmayacağız" vurgusu oldu. Fakat ortak basın toplantısında konuşan Özdağ'da insan haklarına ve uluslararası sözleşmelere vurgu yaparak bu farkı kapattı.

- MHP'den kopan, Zafer Partisi'ni içinden çıkaran, ilk turun kritik günlerinde altılı masadan kalkıp oturan Akşener'in İYİP, Avrupa'daki aşırı sağcılardan ithal ettikleri göçmen karşıtı propagandayı hayata geçiren ilk isimdi. O da sessiz kalmadı. Türkiye'nin güneyinde yeterince asker yokmuş gibi, tek işi göçmenleri avlayacak ve "terörle mücadele" edecek yeni bir kolordu kuracaklarını ilan etti.

Gerçekte sayıları 85 milyonluk nüfus karşısında 5 milyona ulaşmayan mülteci ve göçmen sayısı, önce 10 milyona, ardından 13 milyona çıkartılmış oldu. Gerek Erdoğan'ı gerekse Kılıçdaroğlu'nu destekleyen  kitlelerin göçmen karşıtlığı, ana akım siyasetin meşru gündemi haline getirildi. Çoğunluk, korumasız bir azınlığa karşı bilendi. Sandıktan ne çıkarsa çıkasın, kim kazanırsa kazansın bir göçmen için tekinsiz bir yer olan Türkiye, çok daha berbat bir yere dönüştürülmüş oldu.

Bu sadece göçmenlerin meselesi midir?

Eğer Türkiye'deki tüm sorunların kaynağı, ırkçıların iddia ettiği gibi göçmenler olsaydı, "sorun hallolunmuştur" diyebilirlerdi. Irkçıların seçimlerin 2. turunda yaptığı atak, muhalefeti ırkçılık ve şovenizmle zehirlerken, otoriter rejimin bekçileri muarızlarıyla adeta dalga geçiyor. Aşırı sağcı iktidar, milliyetçiliğin, şovenizmin ve ırkçılığın kendi yelkenleri doldurmaya yarayacağını biliyor. Zaten yıllardır bu politikaları farklı tonlar ve özellikle Kürtlere karşı kullananlar aşırı sağcı Erdoğan ve faşist ortağı Bahçeli.   

Kılıçdaroğlu ve Millet İttifakı'nın rakibini yenmesi için aldığı oylar üzerine 2,5 milyon oy eklemesi gerekiyor. Bu ekstra oyun Özdağ etrafında toplanmış ırkçılardan geleceğini hesaplıyor. Bu çizginin Cumhur İttifakı seçmenlerinden destek kazanmak gibi bir derdi yok. Fakat Kılıçdaroğlu'nun kolayca ihmal edebildiği diğer şey, Türk şovenizminden ya da güvenlikçi denilen baskı politikalarından bıkmış Kürt seçmenlerin, kendisine destek olan sosyalist seçmenlerin, demokrat ve özgürlükçülerin oyları. Az da değil yüzde10, belki daha fazlası.

Kimin kazanacağını sayılı günler sonra göreceğiz. Fakat aşırı sağcılık ve ırkçılıkla zehirlenen bu havanın sadece göçmenlerle sınırlı kalacağı bir yanılsamadır. 

Her iki taraf da Kürt sorununun muhataplarıyla çözümüne yanaşmayacağını vaat ediyor. Oluşan ırkçı atmosferin Kürt seçmenlere baskı olarak döneceği çok açık. Sandık kapandıktan sonra HDP kapatma davası gündeme gelecek. Günlerdir çok sayıda Kürt aktivist ve gazeteci gözaltına alınıyor. tutuklanıyor. İktidar kayyumlarla HDP'li belediyelere el koymuşken, muhalefet "yasal kayyumculuğu" öneriyor!

Zehirli siyasal iklim, sosyalistlerin ve demokratların aleyhinedir. Özgürlükçü politikalar kadar işçilerin patronlara ve hükümete karşı birleşik mücadelelerinin önü de milliyetçilikle kesilebilir. 

Göçmenler hayatları konusunda derin  endişeler yaşarken, kadınlar ve LGBTİ+lar otoriter Erdoğan rejiminin devamına canhıraş bir şekilde karşı çıkıyor. Sonuna kadar haklılar!

Irkçılık, cinsiyetçilik, homofobi, yabancı düşmanlığı, ırkçılığın bir türü olan İslamofobi egemen sınıfın kardeş yönetme ideolojileridir. Aşırı sağcılık ve ırkçılık, halkı birbirine düşürürken, arka planda Türkiye'nin bütün sorunlarının kaynağı olan kapitalistler kendi düzenlerini pekiştirebiliyor. Ne kadınların ne LGBTİ+'ların ne de göçmenlerin hayatından vazgeçebiliriz. 

Ama unutmayalım mevcut iktidar,  son aylarda 550 bin göçmeni Suriye'ye gönderen, işçilerin greve çıkartılmamasıyla övünen, kadınlara, LGBTİ+'lara hayatlarını karartan, Kürtlere zindanları layık gören bir iktidar.

Erdoğan gitse bile "her şey güzel" olmayacak.  Sadece mücadele biraz daha olanaklı hale gelecek. Sınıf hareketini öncüleri biraz daha moralli olacak. Başkanlık ile meclis çoğunluğu arasındaki çekişmeler, kurulu düzende çatlaklar yaratacak ve bunları büyütmek için bazı olanaklar olacak. 

İşçiler, kadınlar, göçmenler, Kürtler, LGBTİ+lar ve baskı altındaki herkes kol kola girmeli ve direnmeli. Geleceğin sigortası, aşağıdan yükselecek mücadelelerdir.

Volkan Akyıldırım

Bültene kayıt ol