İsrail Devleti kanlı bir katliamın üzerinden yükseldi. Bu katliama rağmen Filistin halkının direnişi, sorunun halı altına süpürülmesini engelledi ve İsrail Devleti’nin bir çökme faaliyetinin üzerinde yükseldiğini açığa çıkarttı. Bunu küresel bir veri haline getirdi. İsrail, bir bölgede yaşayan bir halkın topraklarını işgal ederek, sıfırdan kurulan bir devlet.
Türkiye’de uzun yıllar solun en önemli gündemlerindendi Filistin halkıyla dayanışmak. sadece solun değil, tüm toplumda Filistin halkına büyük bir sempati besleniyordu.
Sonra bir şeyler değişti.
Tüm toplumda Filistin halkına sempati duyulması elbette devletin Türkiye'ye ilmek ilmek ördüğü Yahudi düşmanlığından bağımsız değildi. Ezilen bir halkalar kurulan sempatinin arkasında başka bir ezilen halka yönelik düşmanlaştırma politikasının izlerinin olması oldukça tehlikeliydi elbette ama bu tehlike çok fazla sorun edilmiyordu.
11 Eylül saldırılarının ardından dünyada ve Türkiye’de eş zamanlı yükselen İslamofobi daha da tırmandırıldı. Böylece ideolojik olarak tam bir kargaşa hüküm sürmeye başladı: Bush ABD adına İslamofobik ideolojik öğeleri de kapsayan bir işgal hareketi başlattı. Afganistan ve Irak işgaliyle Türkiye’de AKP’nin iktidar olma tarihleri neredeyse eş zamanlı. Bush’un İslamofobik fikirleri, AKP’nin o yıllarda temsil ettiği kent yoksullarını kazanmak yerine faşist ilan ederek ezmek gerektiğini sana hakim ulusalcı sol ve “sosyal demokrat” eğilimler tarafından inceltilerek kopyalandı.
Hizbullah, Hamas gibi güçlerin Filistin direnişi içindeki etkileri Filistin direnişine yaklaşımda zamanla mesafelenmeye neden oldu. Roni Margulies’in dediği gibi, “iki etken Filistinlilerin mücadelesini savunmayı zorlaştırıyor: Birisi Avrupa’da, özellikle Almanya’da Nazilerin ve faşistlerin Yahudi düşmanı tarihi nedeniyle bir zorluk var. ABD’de ise İsrail bu ülkenin bölgesel çıkarlarının koruyucusu, hemen hemen uç karakolu olduğu için Filistinliler her zaman arka plana itiliyor. Ayrıca hem Avrupa’da hem de ABD’de son dönem yükselen İslam düşmanlığı Filistinlileri savunmayı zorlaştıran etkenler arasında.”
Türkiye’de solun Filistin direnişine sahip çıkma azmi gerilerken, İslami örgütler bu konuda bayrağı taşımaya çalıştılar. Bu örgütlerin eylemleri ve giderek bu eylemlerin bu kurumların desteklediği medyada ele alınış tarzı, büyük bir tehlike içeriyordu. Bu tehlike, en başta Yahudilerin Nazileri tarafından uğradığı soykırımı silikleştiren yaklaşımda görülüyordu.
Bundan uzak durmak, ilk bakışta İsrail’in Filistin’e yönelik saldırganlığıyla alakası yokmuş gibi görünse de Nazilerin gerçekleştirdiği soykırım karşısında net bir şekilde ses çıkartmak bir zorunluluk.
İkincisi, İsrail’in her Filistin saldırısını Türkiyeli Yahudileri taciz etmek, suçlamak, korkutmak için kullanan ırkçı eğilimlere bir saniye bile taviz vermemek gerekir. Türkiye’de Yahudi düşmanlığına karşı çıkmadan, Türkiyeli Yahudileri İsrail devletinin ajanlarıymış gibi suçlayan nefret yüklü ırkçı hedef göstermelere karşı ses çıkartmadan Filistin halkıyla dayanışma girişimleri kof girişimlerdi. Ne Filistin halkının direnişiyle dayanışma güdüsü vardır bu Yahudi düşmanlığının ne de demokrasinin, özgürlüklerin gelişmesi ve tüm halklar arasında köprüler kurulmasıyla. Filistin halkıyla dayanışma görüntüsü altında ırkçılığı yaygınlaştıran bu eğilime hiçbir taviz verilemez.
İşgal altındaki Filistin halkıyla dayanışmak, Türkiyeli Yahudilerle antisemitist fikirlere ve politikalara karşı dayanışmakla bir ve aynı anda atılması gereken adımlardır.
Yoksa İsrail devletiyle her türden ilişkiyi geliştiren iktidarlar gibi hamaset yüklü konuşmalarla örgütlenen Yahudi düşmanlığı tuzağına düşmek kaçınılmaz olur.
Ne liderliği Müslüman diye Filistin halkının direnişiyle mesafelenmeye ne de İsrail devletinin suçlarıyla ilgisi olmayan Yahudilere yönelik ayrımcı görüşlere izin verilebilir.
Şenol Karakaş