Sanatçı Gülşen tutuklandı. Aylar önce İmam hatiplerle ilgili söylediği sözler, bu döneme özgü muhbir vatandaşlar tarafından "arşiv araştırmasıyla" bulundu ve devletin hizmetine sunuldu.
Gülşen, halkı kin ve düşmanlığa tahrik etmekten tutuklandı.
Evet, yanlış okumadınız, bir şarkıcı bir sözü nedeniyle ağır bir suç işlediği suçlamasıyla tutuklandı.
Burada, sanatçının söylediği sözleri bir kenara bırakın.
O sözleri tartışmayı bir kenara bırakın.
Bu son gelişme, sanatçının dört ay önce söylediği sözlerden bütünüyle bağımsız. Gülşen etrafında yaşananda asli sorun bir sanatçının eski konuşmalarını arşivden taratıp, linç örgütleyenlerin yargı üzerinde bu kadar etkili olması.
Biliyoruz ki geçmişte söylediklerinin didik didik edilme nedeni özgürlüğünden taviz vermemesi.
Bir kadın sanatçı, giyimi kuşamı, sahne performansı nedeniyle aylardır linç ediliyor.
Bu mekanizmanın derin muharipleri açısından sinir bozucu olan Gülşen’in istediği gibi giyinmeye, istediği gibi şarkı söylemeye ve istediği gibi sahne performansı sergilemeye devam etmesi.
“Madem geri adım attıramadık, o vakit tutuklatalım” diye düşünüp ne yazık ki bunu başaracak güce zaman zaman sahip olmaları, uzun süredir bu toplumun tümü açısından en büyük tehlike.
Bu tehlikenin arkasına gizlendiği maske hassasiyetler. Aşırı sağcı bir grubun “hassasiyetleri” iktidarın, yargının ve boyalı basının cansiperane savunduğu bir hakim değerler kümesi haline geldi.
Dünyada sanki sadece bu aşırı sağcıların, ABD’de Trump, Brezilya’da Bolsonaro’nun tabanını oluşturan kitlenin hassasiyetleri varmış gibi.
Kendilerine öyle bir güven duyuyorlar ki başkalarına her türlü hakareti edebilme özgürlüklerini sonuna kadar kullanıyor, mahkemeler de bu hakaretleri ifade özgürlüğü kapsamında ele alıyor.
Bütün çeşitleriyle muhalefete düşen ise sürekli geri adım atmak.
Her gün dayak atılıp, dayakla tehdit edilip üstüne üstlük dayak atanların hassasiyetleri nedeniyle bu dayağı hak ettiğimiz vaazı verilen bir seviyedeyiz.
Oysa herkesi hassasiyetleri var. Şahsen ben LGBTİ+’lara yönelik hakaretlere ve baskıya dayanamıyorum.
Her gün kadın cinayeti işlenmesi ve kadınlara yönelik sonu gelmez şiddet bir çoğumuzun çok hassas olduğu bir başlık.
Aysel Tuğluk, bizim hassas noktamız örneğin. Demans olmasına rağmen serbest bırakılmıyor.
Hayvan hakları, ekosistemin yağmalanması, bütün alanlardaki özgürlüklerin her biri bizler açısından hassas olduğumuz konular.
İfade özgürlüğü hassasiyetimiz.
Düşünce özgürlüğü hassasiyetimiz.
Örgütlenme özgürlüğü, eylem özgürlüğü, barış, eşitlik, adalet bizim hassas noktalarımız.
Bu dünyada sadece aşırı sağcı bir öbeğin hassasiyetleri yok.
"Sürtük" denilen biziz, "dili kopartılmalı" denilen biziz, her gün sapkın ilan edilen biziz, konserleri yasaklanan biziz, gazeteleri yasaklanan biziz, "tecavüzcüler yargılansın" dediği için yargılananlar biziz, açız dediği, "enflasyon yüksek ekonomiyi batırdınız" dediği için suçlananlar biziz.
Devletin sopasına güvenip, kamu otoritesinin tüm baskı mekanizmasını arkasına alıp “ama Gülşen de saçma sapan şeyler söylemiş” demenin kendisinin saçma sapan olduğunu görmeli herkes. Mevcut iktidar blokunun aşırı sağcı fikirleri dışında fikirlere sahip olanların bir tartışmanın sonucunda gözaltına alınmayacaklarının garantisi verilmeden, ortada özgür bir fikri tartışma ortamı varmış gibi “ama” diyerek gevelemek, aşırı sağcı blokun ekmeğine yağ sürmektir.
Bu yüzden Kılıçdaroğlu müdahale edene kadar CHP sözcüsünün ‘hassasiyet’ vurgusu yapması, Ali Babacan’ın ‘incindik’ demesi Gülşen’in tutuklanması sürecini engelleyecek hiçbir politik baskı mekanizmasının dillendirilmesine yardımcı olmadı. Tersine, emin olmak gerekir ki tutuklamak isteyenlerin elini güçlendirdi.
Bu tartışmada ilk söz, “Gülşen’e dokunmayın” olmalıydı. Şimdiki tek söz de “Gülşen’i serbest bırakın" olmalı.
Zira mücadelelerle elde edilmiş olan tüm demokratik kazanımları gasp edene kadar bu "hassas" grubun dur durağı olmayacak.
Herkesin farkına varması gereken, önümüzdeki dönemin mücadelesinin asli başlığını oluşturan mesele bu. Bu kitle, egemen sınıftan son dönem zenginleşenlere; on yıllardır sağcı-muhafazakar bir saldırganlığa sahip olanlardan milliyetçiliğin her türden karanlık tonunu savunanlara kadar bir yelpazeye dağılmış durumda. İktidar bloku seçim sürecinde bu asli çekirdek kitlesine toz kondurmamak, bir dediğini iki etmemek durumunda. Elbette 'iktidar çok hoş, çok nazik de bu kitle aşırı sağcı' denemez. İktidar sadece bu kitleye yaslanmıyor. Bu kitleden ibaret değil. Bunların dışında, milyonlarca insan da oy veriyor. Ama iktidarın bir yanını örtüşebildiği kadar örtüştüğü devletin olanaklarını kullanmak oluşturuyorsa, bir diğer yanını da bu çekirdek kitlesi oluşturuyor.
Bu yüzden bir imam vaaz verirken oruç tutmayan ya da namaz kılmayanlara en ağır tehditleri savurmasına rağmen elini kolunu sallayıp gezebiliyorken ya da Garo Paylan’ı öldürmek için harekete geçtiklerini itiraf eden biri hâlâ serbest bir şekilde dolaşabiliyorken Gülşen tutuklanabiliyor.
Bu süreç önümüzdeki dönem boyunca sürecek. Şiddetini artıracağı da çok açık.
Bu kitle siyasi temsilcileri ağır bir siyasal yenilgi alana kadar devam edecek.
Bu kadar cüretkar olmalarının bir nedeni, sonsuza kadar iktidar olacaklarını sanıyor olmaları. Sonsuza kadar iktidarda kalamayacaklarını, aslında uzun süredir bir azınlık iktidarı olduklarını gördükçe her konuda, her sanatçıda, her sözde, konserde hassasiyetlerine “dokunan” bir şey bulacaklar ve bu şeye dokunmaya çalışacaklar.
Son olarak, bazı muhaliflerin yazdıklarını görünce insan “bunu söylemiş olamazlar” diye düşünüyor. "Gülşen’in tutuklanmasına, önceki sanatçı tutuklamalarına sessiz kalırsanız böyle olur" diyenlerle, "ilk defa mı haksız yere bir tutuklama gördünüz" diyenler, tam olarak ne dediklerinin (söylediklerinin pratik sonucunun ne olduğunun) farkında değiller.
Bir sanatçının tutuklanmasına karşı çıkmak için o sanatçının devrimci olmasını bekleyemeyiz.
Bir sanatçının tutuklanmasına karşı çıkmak için o sanatçının devrimci sanatçılar tutuklanırken ses çıkartmış olması şartını getiremeyiz.
Bir sanatçının tutuklanmasına heyecanla tepki gösteren insanlara “ilk kez mi bir haksız tutuklama gördünüz?” diyemeyiz.
Tutuklamaya karşı geniş bir hareket örmeye çalışırız. Sanatçı Gülşen’in de diğer tutuklu arkadaşlarımızın da özgürlüğünü böyle savunabiliriz.
Şenol Karakaş