Evren ve yalancılar

14.05.2015 - 10:55
Şenol Karakaş
Haberi paylaş

Ve Evren öldü. Ölen, artık tüm internet sitelerinde 12 Eylül yazıp aratınca karşımıza çıkan şu manzaranın baş sorumlusu:

12 Eylül darbesiyle;

- 650 bin kişi gözaltına alındı.
- 1 milyon 683 bin kişi fişlendi.
- 30 bin kişi işten çıkarıldı.
- 230 bin kişi yargılandı.
- 14 bin kişi yurttaşlıktan çıkarıldı.
- 7 bin kişi için idam istendi.
- 517 kişiye idam cezası verildi.
- 36 kişi asıldı.
- 43 kişinin 'intihar ettiği' bildirildi.
- 217 kişi kuşkulu biçimde öldü.
- 14 kişi açlık grevinde can verdi.
- 16 kişi 'kaçarken' vuruldu.
- 95 kişi 'çatışmada' öldü.
- 171 kişinin 'işkenceden öldüğü' belgelendi.

İşte ölen, Türkiye’de işçi sınıfının otuz yıllık mücadele deneyimlerini, sendikal gücünü, direniş yeteneğini kıran bu darbenin mimarı.

Peki, Evren nasıl öldü? Nasıl öldüğünü cenazesi gösteriyor. Kendi cenazesini kendisi izleseydi, utanma duygusu var mıdır bilmem o adamda ama, yüzü kızarırdı.

Evren ölmeden önce ne oldu?

Yargılandı.

Bu yargılama yeterli miydi? Elbette değildi! Ama yargılandı. Evren’in yargılanmasını sağlayan hareket, darbeciliğin ve başçavuş sözcülüğünü demokratlık adına yapmanın utanç verici bir olay olarak algılanmasını sağladı.

Evren ve Şahinkaya mahkemeye gelmediler. Ama unutmayın yargılandılar. Bu yargılama sırasında Evren kendisini rezil eden şu cümleleri sarfetti: ''Biz, ihtilal yaptık, ihtilale teşebbüs etmedik bunlar ayrı şeyler. Herkesin ihtilal ile ihtilale teşebbüsün aynı şey olmadığını bilmesi gerekir. 1982 Anayasası'nın ürünü bu mahkeme bizi yargılayamaz. Yeni anayasal düzeni kuran ve oluşturan güç olan kurucu iktidarın, ortadan kaldırılan/olmayan anayasal düzene ve bu düzene bağlı ceza düzenine göre anayasal düzeni ortadan kaldırma fiilinden sorumlu tutulamayacağı açıktır. TCK 'da anayasal düzenin kısmen veya tamamen ortadan kaldırılması fiili, yani ihtilal yapma, iddianamedeki ifadesiyle darbe yapma fiili yani 'Kurucu iktidar olmak fiili' suç olarak düzenlenmemiştir."

Kimseyi ikna olmadı bu laflara.

Darbecilerin yargılanması, evet, tek bir hareketin ürünü: Darbe karşıtı ve 12 Eylül 2010 referandumunda “Yetmez ama evet” kampanyasını yapan hareketin ürünü. Darbe karşıtı kampanya, hem Türkiye’nin darbeler tarihiyle yüzleşmek açısından hem de askerlerin yargılanmasını, darbecilerin mahkemelere çıkartılmasını engelleyen geçici 15. maddenin kaldırılması açısından büyük bir başarı kazandı. Hem kendilerine güvenle şişinen eski darbeciler hem de kendilerine güvenle plan seminerleri hazırlayan Balyozcu generaller, genelkurmay başkanları yargılandı. Mahkeme önüne çıktılar. Hapis yattılar ya da “hasta” raporu alıp GATA’ya sığındılar.

Ama bundan rahatsız olanlar hep oldu. Bu rahatsızların başını da, 12 Eylül referandumunda askerlerin yargılanmasını, darbecilerin mahkeme önlerine çıkartılmasını engellemek için “Hayır!”, ya da “İki kere hayır!” kampanyasını yapanlar alıyor.

Bunlardan birisi, Birgün gazetesine Evren’in ölümüyle ilgili demeç verirken şunları söylemiş: “12 Eylül faşist darbesi de kapitalist sistemin, sermaye sınıflarının dönem çıkarlarını korumak için yaptırıldı ve desteklendi. Zaten bu yüzden 12 Eylül’ün gerçek bir yargılanması ve muhasebesi de yapılmadı. Kenan Evren de, maalesef ‘yetmez ama evetçi’lerin de desteğiyle, göstermelik bir yargılama sonucunda bütün suçları örtbas edilerek, yaptıklarının hesabını vermeden gitti.” (Oğuzhan Müftüoğlu)

İnanılır gibi değil, değil mi? Kendisi, darbecilerin yargılanmasını sağlayacak birkaç yasal değişikliğe karşı kampanya yapar, ama darbecilerin yargılanması için kampanya yapanları ve bu sayede Evren gibilerin yargılanmasını sağlayanları, “göstermelik bir yargılama sonucunda bütün suçları örtbas edilerek yaptıklarının hesabını vermeden gitmesine neden oldular”  diyerek suçlar!

Akıl alır gibi değil!

Bir başkası da Zeki Alasya’nın ölümüyle Evren’in ölümünü teatral cümlelerle değerlendirirken, tufah cümleler kurarak şunları yazabiliyor: “Yetmez ama evet'çiler Evren yargılanacak diye, Evren'in en büyük mirasını korudular, güçlendirdiler.” (Dila Karam, Radikal blog)*

Bu kadarına ne denir bilemiyor insan. Sadece ve tüm kibarlığımızla, yalancı olduklarını söylemek yeterli.

Evren’in en büyük mirası neymiş ve “yetmez ama evetçiler” bu mirası nasıl korumuşlar? Bunun yanıtı yok. Yetmez ama evet kampanyasıyla ilgili o büyük yalan var, kırk bin kere tekrarlanınca herkesin inanacığı düşünülen o yalan. Kara propagandanın en büyük avantajı, bu zokayı yutacakların her zaman bulunmasıdır.

“Yetmez ama evet” diyen sosyalistler sayesinde, darbeciler yargılandı!

Yine bu darbe karşıstı hareket sayesinde, o adam, hiçbir partinin temsilci göndermeye cesaret edemediği sönük bir devlet töreniyle gömüldü.

Bu darbe karşıtı hareket sayesinde, bugün herkes "ben darbeci değilim" diye nara atmak zorunda kaldı. Darbecilik utanç duyulacak bir durum olduysa, bu hareket sayesindedir. Eğer Evren’in en büyük mirasının AKP olduğunu düşünüyorsanız, yanılıyorsunuz baylar, bayanlar. AKP, darbeciliğin tersten ürünüdür. Sadece 12 Eylül darbesinin değil, muhtemelen başarı kazansın diye ellerinizi ovuşturduğunuz 28 Şubat darbesinin de, bu darbeye duyulan tepkinin, kemalizme, kemalizmin sol soslu ulusalcılıkla süslenmesine duyulan tepkinin ürünüdür. Kapitalizmin krizine soldan, işçi sınıfından değil ulusalcı, ütopik ve sekter muhalefet anlayışını sol olarak yuttururan bir açıdan yapılan muhalefetin, bu muhalefet anlayışının yoksulları itelemesinin ürünüdür AKP.

AKP’ye iktidarını altın tepsiyle sunan, Mansur Yavaş’tan solcu aday çıkartmaya çalışan alçaklıktır.

İhsanoğlu’ndan “bizim alternatifimiz”miş gibi söz edebilen riyakârlıktır.

“Türkiye’nin belki de en büyük siyasal mafyası” Sarıgül’ü, AKP gitsin de ne olursa olsun diyerek destekleyebilecek ve ancak sağcıların sahip olabileceği genişliği, solculukmuş gibi pazarlayanlardır.

2010 referandumu, sadece bazı maddelerin değiştirilmesiyle ilgiliydi. O maddeleri hangi parti sunarsa sunsun, o maddeler siyasal demokrasinin sınırlarının milimetrik de olsa genişlemesi anlamına geldiği için desteklenmek zorundaydı.

Kuşkusuz bazıları, siyasal demokrasinin milimetrik gelişmesiyle ilgilenmeyebilirler. Milli demokratik devrimlerini bekleyebilirler. Haklarıdır. Ama bunu yaparken; 1. yalan söyleyemezler, 2. kendileri hiçbir zaman okumamış olabilir ama 12 Eylül referandumunun maddelerini okuyanlar var ve AKP’nin bugünkü pozisyonu, o maddeler geçtiği için şekillenen bir siyasal sonuç değil; tersine, Erdoğan, o maddeleri çiğneyerek, o maddelerin ruhu olan milimetrik demokrasiyi imha ederek, özellikle 17 Aralık yolsuzluk davasının patlamasından sonra, zivanadan çıkarak bugünlere geldi. AKP sözcüleri, 12 Eylül referandumunun cemaatin ilk tezgahı olduğunu söylemeye başladı.

Bugün Erdoğan’la çay içerek hep beraber 2010’u yad edebilirsiniz. Erdoğan, 2013 yılında, referandumda HSYK ile ilgili değişikliği şöyle yorumlamaya başlamıştı bile: ““Biz bir yanlış yaptık. HSYK’yı denetleyen bir mekanizma vardı. Adalet Bakanlığı’nın yetkisini aldık. Yanlış yaptık.”

Erdoğan kendi açısından yanlış yaptı ama siz de yanlış yaptınız. Hâlâ yanlış yapıyorsunuz. Yanlış yapabilirsiniz ama yalan söyleyemezsiniz. Müftüoğlu, Evren’in bütün suçları örtbas edilerek gittiğini söylüyor. Bütün suçlardan yargılanmadı belki, insanlığa karşı işlenen suçlara ve darbenin işkenceler gibi suç alanlarına girilemedi belki ama mahkemesi “Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) İç Hizmetler Kanunu'nun 35. maddesi hiç kimseye demokratik düzeni ortadan kaldırarak, diktatörlük kurmaya yol açacak bir askeri darbe yapma yetkisi vermemektedir" diyerek noktalandı.

Darbecilikten mahkum oldular. Üstelik savcı şunları da söyledi: “Sanıkların, darbeyi yapmaya yaklaşık 1 yıl kadar önce karar verdiklerinin ve darbenin halkın gözünde sempatik görünmesini değerlendirmek için müdahale etmediklerinin..."

Sadece darbe yapmadıkları, darbeye zemin de hazırladıkları kayıtlara geçti.

Darbecilerin yargılanmasını engellemek için çabaladınız, darbecileri yargılamak ve demokratik alanı genişletmek için mücadele edenleri itibarsızlaştırmaya çalıştınız. Muhtemelen, Balyozcuların salıverilmesini de Balyozcuları hapse tıkan sokaktaki darbe karşıtı hareketin omuzlarına yüklüyorsunuzdur.

Şenol Karakaş

[email protected]

(Sosyalist İşçi)

* Bu arada Radikal’in blog sayfasında neredeyse gün aşırı “Yetmez ama evet” kampanyasına sataşan yazılar çıkıyor. Bunlardan gözüme çarpan bir tanesi şu linkte: http://blog.radikal.com.tr/politika/hdp-baraji-asip-akp-ile-is-birligi-yaparsa-ne-olacak-99940

Şu yalanı bir çırpıda yazıvermiş: “Yetmezci arkadaşların Evet dedikleri yapı zaten iktidardaydı o dönem ve neler yaptıkları son derece malumdu.” Bu tiplerin yalanlarına aralıksız yanıt vermeli. İlk yalanları da şu: Referandumda partiler oylanmadı, bu yazar, partilere evet denildiğini sanıyor ve bu seçimlerle 2010 referandumunu kıyaslıyor. İkincisi, oy vereceğini söylediği HDP’de “seçilebilir” yerlerden milletvekili adayı olanlar arasında “Yetmez ama evet” kampanyası sırasında aktif bir şekilde çalışanlar da var.

Bültene kayıt ol