Geleceğimizi ateşe verirken ceplerini doldurmaya çalışıyorlar

16.05.2022 - 14:55
Tuna Emren
Haberi paylaş

Fosil yakıt şirketleri emisyonlara 97 milyar ton CO2 eklemek için günde 103 milyon dolar harcıyor!

Dünyanın önde gelen fosil yakıt şirketleri, IPCC’nin belirlediği 1,5C ısınma sınırını aşmaya ant içmiş gibi, iklim krizini toplumsal çöküşe çevirecek çok sayıda projeyi hayata geçirmeyi planlıyor.

Rusya’nın Ukrayna’yı işgaliyle birlikte yeniden fosil yakıt endüstrisinin projelerini canlandırmaya yönelen Avrupa ve ABD, yükselen fiyatlardan kâr edebilmeyi bekleyen fosil yakıt endüstrisine, dünyayı daha da ısıtmaları ve insanlığın geleceğini yakmaları konusunda destek verirken, şirketlerin de milyarlarca dolarlık yeni projelerini karşımıza çıkarmaya hazırlandıkları anlaşıldı.

ExxonMobil, Shell, BP ve Chevron son otuz yılda 2 trilyon dolar kâra geçti. Enerji fiyatlarındaki artışla gözleri kamaşan BP yöneticileri, şirketi "para basan bir makine" haline getirdikleri için gurur duyduklarını ifade ediyorlardı.

Bankalar fosil yakıt şirketlerini destekliyor

Geçtiğimiz haftalarda yayımlanan “Banking on Climate Chaos” (İklim Kaosuna Finansman Desteği) adlı raporda, dünyanın en büyük 60 bankasından gelen fosil yakıt finansmanı açığa çıkarıldı, Paris Anlaşması'nın kabulünden bu yana, altı yıl içinde 4,6 trilyon ABD dolarına ulaşan finansman desteği sundukları gösterildi.

Geçtiğimiz yıl 742 milyar dolarlık fosil yakıt finansmanı sağlanmış.

Bankaların fosil yakıt şirketlerine sundukları finansmanın azalmadığını, bilakis geçtiğimiz yıl olağanüstü seviyelere ulaştığını gösteren rapor, “Paris Anlaşması'nın kabul edilmesinden sonraki ilk yıl olan 2016'dan daha yüksek bir seviyede” olduğunu söylüyor.

Fosil yakıt desteklerinin dörtte birinin, dört ABD bankasından geldiği görülüyor; JPMorgan Chase, Citi, Wells Fargo ve Bank of America. Avrupa’da Barclays adlı finans kuruluşunun olağanüstü seviyelerde finansman sağladığı, Japonya’da MUFG’un, Kanada’da ise RBC’nin tam bir fosil yakıt bankası gibi davrandıkları ortada. Raporda yer alan 60 banka, geçtiğimiz yıl 185,5 milyar doları, Suudi Aramco ve ExxonMobil gibi fosil yakıt sektörünü genişletme çabasında olan 100 şirkete aktardı.

Ayrıca Kuzey Buz Denizi’nde petrol ve gaz çıkarma faaliyetlerine yönelik doğrudan finansman desteklerinin sınırlandırılmış olmasına rağmen, buraya da 8,2 milyar dolarlık destek sundukları görülüyor.

Büyük bankalar geçen yıl denizaşırı petrol ve gaza 52,9 milyar dolar akıttı. 2021'de en fazla finansmanı ABD bankaları Citi ve JPMorgan Chase üstlendi. BNP Paribas, açık deniz petrol ve gazın en büyük bankacısı oldu. Kömür madenciliği finansmanının ise Çin bankaları liderliğinde sürdürüldüğü, 2021’de sektöre toplam 17,4 milyar dolar akıtıldığı görülüyor.

İklim zirvelerinde kömürden çıkılacağı yönünde çeşitli taahhütler verilmiş olsa da, bu rapor kömüre yatırımın son üç yılda, yaklaşık 44 milyar dolar civarında sabit kaldığını gösterdi.

Fosil yakıt devleri dünyayı yakmaya hazırlanıyor

Guardian’ın araştırmasında dile getirildiği şekliyle; “İklim bilimcilerinin Şubat ayında fosil yakıt kullanımını azaltmada daha fazla gecikmenin, yaşanabilir ve sürdürülebilir bir geleceği güvence altına alma konusundaki son şansımızı kaçırmak anlamına geleceğini belirtmiş olmalarına rağmen”, petrol şirketleri buradan elde edebilecekleri milyarlarca doların cazibesiyle büyülenmişçesine adeta vites yükselterek ilerliyor.

Araştırmaya göre;

  • Fosil yakıt endüstrisinin kısa vadeli genişleme planları, dünyanın en büyük kirleticisi olan Çin'in on yıllık CO2 emisyonuna eşdeğer sera gazı üretecek ölçekte petrol ve gaz projeleri içeriyor.
  • Toplamda yaklaşık 18 yıllık küresel CO2 emisyonuna eşdeğer 195 “karbon bombası” projesi var. Bu projelerin her biri, faaliyetlerini sürdürdükleri müddetçe, asgari bir milyar ton CO2 emisyonu üretecekler. Bunların yaklaşık %60'ı şimdiden faal duruma getirilip emisyon pompalamaya başladılar.
  • Sayıları bir düzineyi bulan petrol devleri, küresel ısınmanın 1,5C'de sınırlandırılması hedefi doğrultusunda terk edilmesi gereken petrol ve gaz alanlarını sömürmek için, önümüzdeki on yıllık planlarına günde 103 milyon dolar harcayarak devam ediyorlar.
  • Orta Doğu ve Rusya geleceğe yönelik petrol ve gaz tasarılarıyla dikkatleri üzerlerine çekmiş olsa da gerçekte en büyük fosil yakıt projeleri ABD, Kanada ve Avustralya’da. Bunlar aynı zamanda en fazla sayıda faal fosil yakıt projesine sahip ülkeler.

İklim zirvelerinde verilen taahhütleri izleyip değerlendirme raporları sunan araştırma grubu Climate Action Tracker, Glasgow’da gerçekleştirilen son iklim zirvesi COP26’nın sonuçlarına ilişkin değerlendirmesinde; ülkelerin ulusal olarak belirlenmiş katkı beyanları (NDC'ler) doğrultusunda verdikleri tüm azaltma taahhütleri eksiksiz uygulansa bile, sonuçların yine de bir felaket olacağını, yüzyılın sonuna kadar küresel ısınmayı 2,4°C'ye getireceklerini gösterdi.

Bu arada COP26’dan çıkan sonuç da şuydu; taraflar kesintisiz kömür kullanımını “aşamalı olarak kaldırmak” yerine “aşamalı olarak azaltma” konusunda anlaştı, petrol ve gazdan hiç söz edilmedi.

Yenilenebilir kaynaklar elektriği olmayan topluluklara daha ucuz, daha güvenli enerji erişimi sağlasa da fosil yakıt endüstrisi, fosil yakıtlara duyulan ihtiyacı abartarak ilerlerken, bir yandan da "Bize para verin, karbon ayak izinizi azaltmak için ağaç dikelim" türünden yeşile boyama taktiklerine başvurup kendisini “sevimli” göstermeye çalışıyor. Oysa, nispeten muhafazakar bir kurum olduğu için ılımlı tahminler sunan Uluslararası Enerji Ajansı’nın 2021'de gerçekleştirdiği çalışmada bile, faal durumda veya geliştirilmekte olanların ötesinde yeni petrol veya gaz sahalarına “ihtiyaç” olmadığı sonucuna varılmıştı.

116 milyar varil, 97 milyar ton emisyon anlamına gelir

1,5C sınırının matematiği, petrol ve gaz üretiminin her yıl asgari %3-4 oranında azaltılmasını gerektiriyordu, ancak bu hesap da artık geçerli değil. IPCC bilim insanların son iki raporu, daha fazla bekleme lüksümüzün kalmadığını, dolayısıyla muazzam oranlarda azaltım yapılması ve buna hemen başlanması gerektiğini, aksi halde 3C’lik ısınma yoluna gireceğimizi gösterdi.

IPCC, yaşanabilir bir gelecek şansını korumak için karbon emisyonlarının 2030 yılına kadar yarı yarıya düşmesi gerektiğini belirtiyor. Fakat ne yazık ki herhangi bir düşüş belirtisi yok.

2015 yılında gerçekleştirilen bir analizde, ısınmanın 2C'nin altında sınırlanabilmesi için, bilinen petrol rezervlerinin yarısının ve gazın üçte birinin, kömürün %80'i ile birlikte yerin altında bırakılması gerektiği gösterilmişti. Kriz o zamandan bu yana daha da derinleşti. BM Çevre Programı tarafından gerçekleştirilen daha güncel bir bilimsel analiz, 1,5C hedefi uyarınca yerin altında bırakılması gereken fosil yakıt rezervlerinin petrol ve gaz için %60'a, kömür için %90'a varacak şekilde kullanılmasının ya planlandığını ya da çoktan faal duruma getirildiğini gösteriyor.

Diğer taraftan, Rusya'nın Ukrayna işgalinin ve bölgedeki gerilimin iyice tırmandırılması, petrol ve gaz fiyatlarını daha da yükselterek, onlarca yıl sürecek yeni fosil yakıt projelerini de gündeme getirdi. Ve şirketlerin daha şimdiden 116 milyar varil seviyesinde net finansal taahhütlerde bulundukları söyleniyor. Dahası bu projelerin yöneldiği petrol ve gaz rezervleri de artık kurumaya yüz tuttuğu için, giderek daha derine inmeleri gerekiyor ki bu da daha fazla sızıntı riski ve daha fazla iş kazası anlamına gelir. Bir de bunlarının çoğunun açık deniz sondaj projeleri olduğu düşünülürse, doğası gereği son derece tehlikeli olan yöntemlere başvurmak zorunda kalacakları için, çevresel ve toplumsal anlamda – yalnızca sondaj aşamasında bile- muazzam tehditler yaratacaklarına hiç şüphe yok.

Bu arada, yükselmekte olan fosil yakıt fiyatlarıyla ilgili başka bir rapor da "21 petrol ve gaz şirketinin, 2022’nin ilk üç ayında 41 milyar doların üzerinde kâr elde ettiğini” gösterdi; “Şirketlerin kendilerinin de belirtmiş olduğu gibi, yüksek petrol fiyatları ve Ukrayna'daki kriz üzerinden, şirket başına, geçen yılın aynı dönemine göre ortalama 1,2 milyar dolar daha fazla kazandılar."

Guardian’ın araştırmacıları, 192 milyar varilin 73 milyar ton CO2 emisyonu üreteceğini, bu faaliyetleri sırasında bir de CO2’den çok daha tehlikeli bir sera gazı olan metan sızıntılarına da yol açacaklarını (fosil yakıt sondajındaki metan sızıntıları kaçınılmazdır) ortaya koydu. Sebep olacakları metan sızıntıları da bu tabloya eklenince 73 milyar tonluk hesap bir anda 97 milyar ton seviyesine fırlıyor.

Böyle korkunç bir emisyon yoğunluğu planlıyor olmaları, bizleri bir iklim cehennemine itmeyi göze aldıklarını gösterir.

Onlar bu şeytanca planlarıyla geleceğimizi yakmak üzerinden kâr etmeye bakarken, okyanusların hafızasını yitirmeye başladığı, artan deniz suyu sıcaklığının okyanusları istikrarsız bir yapıya sürüklediği anlaşıldı. Hemen ardından gelen bir başka haberde, yine okyanus suyundaki aşırı ısınma nedeniyle Avustralya sularındaki Büyük Resif’te bulunan mercanların yüzde 91’inin ağardığı söyleniyordu. Hindistan ve Pakistan’da halen sürmekte olan dayanılmaz sıcakların yol açtığı açlık, ölümler ve aşırı yoksullaşmayı da unutmayalım. Orada ve daha birçok yerde gerçek anlamda bir toplumsal çöküş yaşanıyor.

Orman yangınları da yılın ilk günlerinden bu yana neredeyse hiç kız kesmeden devam etti. ABD’nin New Mexico eyaletinde daha önce benzeri görülmemiş ölçekte bir organ yangını krizi yaşandı, sadece Los Alamos Ulusal Laboratuvarı yakınlarındaki alevlerin söndürülebilmesinin maliyeti bile 65 milyon doları aşmıştı – ki yangınların muazzam ölçekli bir alana yayıldıkları gerçeğini de atlamamak gerekir. Bir aydır süren yangınlar halen kontrol altına alınabilmiş değil.

İnsanlığın geleceği, fosil yakıtların yerin altına bırakılıp bırakılamayacağına bağlı.

Bu şirketler tüm dünya için çok büyük bir tehdit oluşturuyor.

BM Genel Sekreteri Antonio Guterres, “zamanla yarışıyoruz” diyordu; “Fosil yakıt sübvansiyonlarını sona erdirmenin, petrol ve gaz girişimlerini durdurmanın zamanı geldi.”

Fakat ortada olduğu üzere, tiranların gözleri, insanlığın geleceğine dair tüm umutları yok edebilecek iklim çöküşü gibi varoluşsal bir kriz karşısında bile bizlere en ufak bir şans tanımayacak kadar dönmüş.

Bunu yapabiliyorlar, çünkü yapabiliyorlar. Onları korkutan tek şey; küresel ölçekte yükselteceğimiz, durdurulamaz bir birleşik mücadeleyle karşı karşıya kalma ihtimalleri. Öyleyse bir araya gelip dayanışmadan doğan gücümüzü göstermemizin zamanı geldi!

Tuna Emren

Bültene kayıt ol