İklim çöküşünü nasıl durduracağız?

11.05.2022 - 11:08
Tuna Emren
Haberi paylaş

Güney Afrika’da sendikalar ve işsizlerin ittifakıyla yükselen Dışlananların Feryadı (The Cry of the Xcluded) hareketi pandemi sırasında yaptığı açıklamada şu talebi dile getiriyordu:

3 milyon kişiye iş istiyoruz!

Dışlananların 2 milyonu sağlık hizmetlerinde çalışacak, yaşanabilir konutlar inşa edecek, sanitasyon altyapısı kuracak, toplumun ihtiyaçlarını karşılamaya yönelik işlerde görevlendirilecek. 

Bir milyon işsiz de 15-20 yıl içinde sera gazı emisyonlarını yüzde 80’den fazla azaltabilecekleri bir düzenlemeyle, iklim mesleklerinde istihdam edilecek.

Talepleri çok net. Fakat o zamanlarda henüz Ukrayna işgal edilmemiş, bu savaşı fırsat bilen siyasi iktidarlar bir kez daha fosil yakıt yatırımlarına dönüş sürecini başlatmamıştı. Bunu göze alamadıkları ama ortaya iklim krizini sonlandıracak gerçek bir çözüm de koyamadıkları inanılmaz bir atalet evresinde bizleri oyalamaya devam ediyor, krizi çözümsüz bırakıp sera gazı emisyonlarını yükseltiyorlardı. 

Şimdi bu tabloya daha fazla yoksullaşma, daha da büyüyen işsizlik oranları, tırmandırılan bir gıda krizi ve savaş da eklendi.

Sonuçları açısından tam bir fiyasko olan COP26 iklim zirvesi de henüz gerçekleştirilmemişti o zaman. Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli’nin (IPCC), “3C’lik ısınmaya doğru gidiyoruz”, diyen son raporu da yayımlanmış değildi.

İklim afetleri yılı olarak tarihe geçen 2021’e henüz adım atmamıştık. Dünya genelindeki binlerce orman yangını, milyonlarca insanı göçe zorlayan iklim afetleri, binlerce kişiyi öldüren sıcak hava dalgaları ve dondurucu soğuklar, yıkıcı kasırga ve tayfunlar kapıyı çalmak üzere bekliyordu.

İklim çöküşü gerçekten de bilim insanlarının öngördüğünden çok daha hızlı gerçekleşiyor.

2022’de afetler yine art arda gelmeye devam etti. Yakıcı sıcaklar çok daha erken başladı ve daha şiddetli yaşanıyor. Örneğin, gazetemizin bu sayısının yayımlandığı günlerde Hindistan ile Pakistan’daki dayanılmaz sıcaklıklar daha şimdiden bir toplumsal yıkıma sebep olmaya başlamıştı. 

Bazı bilimsel raporlara göre, 3C’lik ısınma 1-4 milyar insanın susuz kalmasına yol açacak, açlıkla boğuşan milyonların yanına 150 milyon kişi daha ekleyecek. Aynı raporlar, iklim krizinin her yıl 100 milyondan fazla insanın yaşamını tehdit edeceğini ve 2050’de 25 milyon ila 1 milyar insan arasında olması beklenen muazzam bir nüfusun bu yıkımdan payını alacağını öngörüyor.

Kitlesel, birleşik bir mücadelenin hemen harekete geçirilmesi gerek

Bu gidişatı durdurmak için yapmamız gereken şey çok açık: Küresel emisyonların yüzde 90’ına acilen son verilmesi gerekiyor ki yerküre yaşamını tehlikeye atacak ısınma sınırını, yani 1,5C’yi aşmayalım. Bu sınırı geçersek geriye dönüşü olmaz.

Emisyon kesintilerinin hemen yapılmaya başlanması gerekiyor; 10 yıl içinde ya da 20 yıl sonra, aşamalı, yavaş yavaş değil, hemen! Ve bunu başarmanın tek yolu da yenilenebilir enerji dönüşümü başlatmaktır – ki böyle bir tasarı ile olağanüstü bir istihdam fırsatı yaratılmış olur.

Bu hedefin (yüzde 90’lık kesinti), öncelikle sadece elektriğin yenilenebilir enerjiyle elde edilmesiyle bile başarılması mümkün. Elbette bunun bir anlamı da tüm taşıtların, tüm binaların, her türlü enerji ihtiyacının yenilenebilir elektrik altyapısıyla karşılanabilir hale getirilmesidir – ki bu da yine diğerinin üzerine eklenecek şekilde, kayda değer bir istihdam fırsatı sunar. 

Şimdi Güney Afrika’daki taleplere dönelim, çünkü emisyonları yüzde 90 azaltmak istiyor ve bunu yenilenebilir enerji dönüşümünü başlatarak yapabileceğimizi biliyorsak, o zaman böyle bir dönüşümü başlatabilecek hamleyi de konuşmamız gerekiyor.

Dışlananların Feryadı 3 milyon iklim işi talep ediyordu. İşsizliği sona erdirirken ülkeyi fosil yakıt bağımlılığından kurtarıp güneş ve rüzgâr altyapısına geçirmek, toplumun refah düzeyini artırmak için gereken istihdam tasarısı buydu. Elbette her ülkenin öncelikli toplumsal ihtiyaçları ve işsiz sayısı farklıdır. Türkiye İstatistik Kurumu’na göre, Türkiye’de 8 milyon kişi iş arıyor. Öyleyse bizim talebimiz de “8 milyon iklim işi!” olabilir. 

Ancak bu da yeterli değil; yaşanmakta olan tüm krizleri tırmandıran (gıda, ekonomi, iklim, yoksullaşma...) ve kapitalistlerin yeniden fosil yakıtlara dönmek için bahane olarak sığındığı, özünde emperyalistler arası bir güç savaşı olan Ukrayna’nın işgaline de hayır diyen bir hareket olmalı bu. 

Gücü elinde bulunduran kapitalistler bir krizin çözümünü yeni krizler yaratmakta görüyor, halihazırdaki krizleri büyüterek ilerliyor. Hepimizi kaçınılmaz kayıplar verdiğimiz bir duruma sürüklüyor olmaları kimin umurunda! Üzerimize saldıkları musibetlerin hepsi tıpkı güç gösterisi savaşları gibi, iklim krizi gibi, son iki yılda dünyanın her yerini vuran iklim afetleri gibi, otoriter iktidarlar gibi, ırkçılar gibi, patriyarka gibi, fosil yakıtlar gibi küresel ölçekli tehditler. Nitekim enerji de küresel ekonominin her bir parçasını kuşatmış olan kilit bir sektör. Dolayısıyla, ekonomik eşitsizlik ve çevresel sağkalım mücadelelerini de birbirinden ayıramayız. 

Öyleyse iklim çöküşünü sonlandıracak taleplerimizin sokakta, birleşik bir mücadelenin bastırılamaz sesiyle dile getirilmesi gerektiği de ortada. Çünkü bu yolda devam edersek savaş üstüne savaş, kriz üstüne kriz yaşanacak olan, hepimizin yoksullaşacağı, kıtlıklar ve su krizleri yüzünden her yıl milyonların göçe zorlanacağı, yaşamak değil hayatta kalma çabasından ibaret bir geleceğe sürüklendiğimize hiç şüphe yok. Ne kadar çok insan bu büyük mücadeleye katılır, sesimiz ne kadar yüksek çıkarsa, daha iyi bir dünyada yaşama şansımız o kadar artar. 

Bu yağma ve barbarlık düzenini sonlandırabilecek, olayların yönünü değiştirecek olan, “…. kişiye iş” gibi,  “savaşlara değil adil bir dünyaya yatırım” gibi net taleplerle sokağa çıkan, sayısı binleri bulacak, binlerin milyonlara dönüşeceği bir kitle harekettir. 

İnsanca yaşayabileceğimiz bir dünya hayali, gerçekleri ve net taleplerini sokaklardan haykıran bu büyük mücadelenin gücüyle gerçeğe dönüşecek. 

Tuna Emren

(Sosyalist İşçi)

Bültene kayıt ol