Erdoğan Biden’la görüşmeden önce, NATO Devlet ve Hükümet Başkanları Zirvesi çerçevesinde düzenlenen Brüksel Forumu etkinliğinin "İstikrara Katkı" başlıklı oturumuna bir video mesajla katıldı. Bu mesajda, önce Türkiye’nin teröre karşı mücadelede oynadığı rolü özetledikten sonra Erdoğan şunları söylüyor: “Unutulmamalıdır ki Türkiye'nin sınırları aynı zamanda NATO'nun sınırlarıdır. Bu bakımdan, sadece kendi milli menfaatlerimiz için değil, transatlantik coğrafyasının güvenlik ve istikrarının temini için de önemli bir sorumluluk üstlendiğimizi biliyor, adımlarımızı bu bilinçle atıyoruz."
Ama daha çarpıcı olan vurgu mesajın şu bölümünde: “Çok Yüksek Hazırlık Seviyeli Müşterek Görev Kuvveti’nin komutası da bu sene Türkiye'dedir. İttifakın en büyük ikinci ordusuna sahip olan Türkiye, NATO'nun güncel tehdit ve imtihanlara karşı adaptasyonu için aktif rol oynamaktadır.”
İktidarın sınırsız “u dönüşü” hakkı
Birçok yorumcu gibi sık sık iktidarın dış politikadaki makas değişikliğinin ve Kürt sorununun ele alınışındaki yorum değişikliğinin ‘başka türden bir devlet ittifakı’nın gelişmesinde belirleyici olduğu ve bu ittifakın gelişmesinin ittifakı da etkilediğinin altını çizmeye çalışıyorum. 2015 yılında AKP’nin tek başına seçim kazanma ihtimali yok olmaya başlayıp özellikle HDP belirleyici faktör haline gelince, devletle AKP arasında bir koalisyon şekillenmeye başladı. AKP, MHP, Perinçek ve geleneksel devlet aygıtının bir koalisyonuydu bu. Bu ittifak kendisi açısından elzem olarak gördüğü bir dizi konuda anlaştı ve anlaşmanın adına “yerli ve milli konsept” adı verildi. Bu yerli-milli koalisyonun temel hedefleri arasında emperyalist ülkelerin hegemonya sarsıntısı yaşadığı, Çin ve doğunun güçlendiği dönemde Türkiye’nin bölgesel bir güç olma şansını değerlendirmek vardı. Hem Davutoğlu’nun stratejik derinlik tezi hem de Mavi Vatan tezi Türkiye’nin altemperyal bir güç olmasına ve Türkiye’nin savunmasının Türkiye’nin dışından başlatılması gerektiğine vurgu yapıyordu. Bu politika gereği Suriye ve Libya’ya asker gönderildi. Türkiye muhtemelen, ABD’den sonra sınır ötesinde en fazla asker bulunduran ülke oldu. Türkiye hem Rusya hem ABD’yle gerginlik yaşayıp, hem Rusya hem ABD’yle dostluk kurup, Rusya ve ABD’yi diğeriyle pazarlık yapmak için kullanabileceğini düşündüğü bir dönem yaşadı. Devlet yetkililerinin bağımsız dış politika diyerek övündükleri, ulusalcılar açısından başarının, devletin Rusya ve Çin’le yakınlaşmasına göre tayin edildiği dönem, görülüyor ki sona ermiş vaziyette.
NATO’ya yollanan video, yapılanların ‘Mavi Vatan’ı korumakla değil, emperyalist ülkelerin çatlaklarından yararlanarak bölgesel bir güç olmaya çalışmakla alakalı olduğunu, ama birçok krizi aynı anda yaşayan Türkiye’nin bu stratejisinin ekonomik ve askeri gücünün çok ötesinde olduğunun farkına varıldığını gösteriyor. Mavi Vatan tezi, daha geleneksel “NATO'nun güncel tehdit ve imtihanlara karşı adaptasyonu” tezinin yanında gölgede kalmışa benziyor. Hemen her politik tartışmada olduğu gibi iç politikada kutuplaşmayı derinleştirmek için tercih edilen ve şişirilen hamaset yüklü dille, dış politikanın acıklı gerçekliğine teslim olmak zorunda olan dil arasındaki farklılık bir kez daha karşımızda.
Geçen yıl Ekim ayında Fransız mallarına boykot çağrısı yaparken, şimdi NATO zirvesi sırasında ikili görüşmenin ardından Macron’la omuz omuza fotoğraf çektirmeye…iktidarın u dönüşleri çok hızlı yaşanıyor. Misak-ı Milli sınırları içinde, neredeyse NATO’dan koptu kopacak olan üslup, yerini, NATO’nun dost ve müttefik Türkiye’nin değerini bilmesi gerektiğine yapılan vurgulara bırakmış durumda.
Afganistan talebi
Erdoğan-Biden görüşmesinde ise Biden’ın 24 Nisan’da yaptığı Ermeni Soykırımı açıklaması ve S-400 gibi başlıkların tartışılacağını bekleyenler çok beklediler. Çok açık ki görüşme öncesinde en çok yoğunlaşılan konu, Türkiye’nin Afganistan’da görev alma arzusu oldu. Belli ki görüşme sırasında da bu konu ele alındı. ABD, 11 Eylül saldırılarının ardından George W. Bush liderliğinde başlattığı intikam savaşının ilk safhası olarak işgal ettiği Afganistan’dan çekilecek. Her simgesel hareketlere düşkün devlet görevlileri gibi ABD’nin hastalıklı kafaları da Afganistan’dan çekiliş tarihini 11 Eylül olarak belirledi. ABD, tüm tarihi savaş ve işgallerle dolu olan Afganistan’ı yirmi yıldır işgal altında tuttu, yaktı, yıktı, toplumsal dokusunu paramparça etti ve aslolarak da hiçbir iddiasını yerine getiremedi.
Şimdi, ABD yönetici kadroları daha vicdanlı hâle geldikleri için değil, Çin’le artan gerilimde güçlü olmaya ve bu gerilime yoğunlaşmaya çok daha fazla önem verdikleri, Afganistan işgalinin maliyetinden kurtulmak istedikleri, özetle, Afganistan’da ABD askeri bulundurmanın ABD’nin emperyalist hegemonyasının sürekliliğini sağlamak açısından anlamı kalmadığı için çekilme kararı aldılar. İşte Türkiye, burada doğacak boşluğu doldurmak istiyor.
ABD çekilirken Türk ordusu askerlerinin burada ABD’nin oynadığı misyonu oynamak üzere Afganistan’da rol alması, Türkiye açısından ABD’yle yaşanan tüm gerilim başlıklarını azaltacak bir adım olarak görülüyor. Kuşkusuz bu ABD’yle Türkiye’nin yaşadığı gerilimleri bir çırpıda ortadan kaldırmayacak ama Doğu Akdeniz, Suriye, YPG tartışmaları ve Türkiye’nin Rusya’yla NATO’nun tahammül edeceğinden daha fazla yakınlaşması gibi sorunlar, birikmiş vaziyette. Erdoğan iktidarı, tüm bu başlıklarda yeni bir dönemin kapısını aralamak için, Afganistan’da ABD’nin Kabil havalimanının güvenliği ve işletmesinin Türk Silahlı Kuvvetleri’ne bırakılması talebini konuşuyor. Yılların “küçük ABD olma” hayali, böylece, karikatür haliyle gerçekleşmiş oluyor. Türkiye’nin Afganistan’da 500 askeri zaten var. Şimdi yeni askerler gönderilmesi gündemde.
Savaş değil iş, ekmek, özgürlük!
Afganistan, iç çelişkilerin her an iç savaşa evrilebildiği, siyasal açıdan da yıkıma uğramış bir ülke. Hakan Tahmaz’ın belirttiği gibi Afganistan’da ABD’nin oynadığı rolü kapmanın derdinde olan Türkiye, bir çatışma, savaş alanına gitmek istiyor ve bu alanda Türkiye hoş bir şekilde anılmıyor. Taliban Sözcüsü Süheyl Şahin, “Türkiye son yirmi yıldır NATO güçlerinin bir parçası. Dolayısıyla 29 Şubat 2020'de ABD ile imzaladığımız anlaşma uyarınca Afganistan'dan çekilmelidir.” açıklamasını yaptı. Yine Tahmaz’ın aktardığı gibi, BM verilerine göre vilayet merkezlerinin tamamı hükümetin kontrolünde ama ülke topraklarının genelindeki üstünlük Taliban’da. Bu, Afganistan’da ABD’nin çekilmesinden doğacak boşluğu ABD ve NATO adına doldurma eğiliminin savaş, çatışma ve ölüm dolu bir alana müdahil olmak anlamına geldiğini gösteriyor.
Türkiye’nin Afganistan’da hiçbir askeri rolü olamaz. Bırakalım yeni askerler göndermeyi, Türkiye; ABD ve NATO’nun Afganistan işgalinin bir parçası olmamalıdır.
NATO zirvesinin ardından alınan kararlar (Afganistan, teknoloji, iklim değişikliği, Asya Pasifik’te daha da güçlenmek, daha caydırıcı bir askeri güce sahip olmak gibi konuların da olduğu sekiz başlıkta bir dizi kararlar alındı) tek bir işleve sahip: Bir ABD’li generalin yönettiği ve ABD’nin küresel hegemonya mücadelesinin bir aracı olan NATO’nun bu işlevini sağlam bir şekilde yerine getirmesi. Zirvede, NATO’nun Afganistan’da askeri eğitim, askeri kaynak aktarımı ve havalimanı gibi bir dizi alanın güvenliğini sağlayacağı kararlar alındı.
Türkiye, NATO ve ABD adına burnunu hiçbir ülkeye sokmamalıdır.
Türkiye NATO’dan hemen ayrılmalıdır.
ABD’yle silah pazarlıklarından vazgeçmeli, masa altından NATO ve ABD’ye meydan okumak gibi hamleleri bir kenara bırakmalı, Rusya ve Çin gibi diğer emperyalist ülkelerle de her türden askeri işbirliği ya da rekabete son vermelidir. Türkiye sadece Mavi Vatan tezini çöpe atmakla kalmamalı, hem bölgede hem de tüm dünyada tüm halklarla insani yardım, dayanışma, felaketler karşısında kardeşlik ilişkisi dışında hiçbir militarist sürece dâhil olmamalıdır. Mavi Vatan tezi duvara tosladı, bunun farkına varması gerekenler dümeni yeni askeri maceralara büküyorlar. İktidarın ve bir iktidar koalisyonunun ihtiyaçlarını dış politikada ulusal ihtiyaçlarmış gibi savunmanın sınırlarına çoktan gelindi. Henüz hükümetteki bakanların karıştığı yolsuzluklarla ilgili hiçbir adım atılmamışken, Afganistan’a doğru adımlar atmayı hayal etmekten vazgeçin.
Şenol Karakaş