ABD Kongre binasına saldırı, otoriter yönetimlerin demokratik alanlarda yarattığı tahribatı açığa çıkardı. Otoriter figürler için demokratik seçimler, bir tercih olmamakla birlikte, meşruiyet aracı olarak kullanılmaktaydı. Son yıllarda çıtayı yükseltip seçim meşruiyetlerini de zorlamaya başladılar.
Türkiye’de 31 Mart yerel seçimlerinde, İstanbul seçim sonuçlarını kabullenmeyen iktidar, seçimleri iptal ederek yeniledi. Ancak Haziran seçimleri sonucunda yenilgiyi kabul etmek zorunda kaldı.
Belarus’ta 26 yıldır ülkeyi yöneten Lukaşenko, hileli bir seçimle iktidarını milyonların itirazına rağmen sürdürmekte ısrar ediyor. Trump da sınırları zorladı. Otoriter yönetimlerin, Stalin’in Rusya’da ya da Mussoli’nin İtalya’da yaptığı gibi yaşam boyu kendilerini seçtirecek bir gücü yok. Ancak temsili seçim gibi burjuva demokrasisinin en temel ilkesinin bu denli aşındırılması, tahrip edilen demokratik alanları tamamen yok etmek üzere harekete geçen aşırı sağa güç vermesi açısından tehlikeli.
Trump, 3 Kasım Başkanlık seçimleri üzerinde, başından itibaren şaibe algısı oluşturmaya çalıştı. Postayla oy kullanmaya karşı çıktı. Usulsüzlüğe ve hırsızlığa yol açacağını söyledi. Seçim sonuçlarını sineye çekmeyeceğine ilişkin açıklamalar yaptı. Çeteleri sokağa salmakla tehdit etti. Seçim sonuçlarının açıklandığı esnada Biden’ın oyları arttıkça “oy sayımını durdurun” çağrısı yaptı. ABD’nin seçimlerde en kritik eyaletlerinden Georgia'nın en üst düzey seçim yetkilisine, "sonucu değiştirmeye yetecek sayıda oy bulmasını" için baskı yaptı. 6 Ocak’ta bir miting düzenleyerek seçimlerin hileli olduğunu ilan etti.
Kongreyi basan faşist güruh son derece rahattı. BLM (Black Lives Mater) hareketine saldıran polis, tüm bunlar olup biterken seyretti. Hatta saldırganlarla selfi çekti. Faşist güruha bu cüreti veren Trump’tı.
Trump başkanlık koltuğuna oturduğundan beri faşistlere güç veren söylem ve politikalar üretti. Göçmenlere, Müslümanlara saldırdı. Meksika sınırına duvar ördü. 5400 göçmen ailesini çocuklarından ayırdı. Beyazların üstünlüğüne inanan ırkçılar, neo Naziler, Ku Klux Klan üyelerinden oluşan faşist gruplar Trump’tan güç alarak meydanlara çıktılar. Sinagoglara saldırdılar. Trump, Portland’da BLM gösterilerine saldıran “Proud Boys” denilen faşist grubun “vatansever çocuklar” olduğunu söyledi.
ABD’de QAnon denilen çevrim içi ortamlarda örgütlenen bir ağ var. Bu ağ uzun süredir aşırı sağcı içerikle yayınlar yapıyor. Bunlar tıpkı geçmişteki Nazi örgütlenmeleri gibi çeşitli komplo teorileri üzerinden birbirleriyle tutunmaya çalışıyor. Bill Gates, Hillary Clinton, Tom Hanks gibi ünlü figürlerin şeytani amaçlara hizmet ettiğine ilişkin komplo teorileri üretiyorlar. Ayrıca Soros ve Rothschild ailesi üzerinden antisemitizm yapıyorlar. QAnon’un Facebook’taki takipçilerinin 2 milyona ulaştığı söyleniyor. Kongre baskınında QAnon’un takipçileri de vardı. Trump QAnon’culardan “pedofiliye karşı mücadele edenler” olarak bahsediyor.
Trump’ın faşist çeteler üzerinden girişimi başarılı olamadı. Anket sonuçlarına göre Cumhuriyetçiler dahil toplumun yüzde 57’si Kongre saldırısına tepki duyuyor ve Trump’ı n azledilmesini istiyor. Saldırı sonrasında ABD‘deki devlet kurumlarının büyük kısmı, senatodaki bazı Cumhuriyetçiler, Trump’ın azlini istedi. Büyük sermaye seçimlerde Biden’ı desteklemişti. Exxon Mobil, Pfizer gibi büyük sermayedarlardan oluşan endüstriyel birlik de Trump’ın azlini istedi.
Trump’ın sonu geldi. Ama iktidarı boyunca güç verdiği faşist tehdit devam ediyor. Üstelik saldırı sonrasında daha moralliler. Kongre saldırısı sonrasında sermayenin, Biden’ın ve devletin tavrı yanıltıcı olmasın. 1923’de Hitler Bavyera eyaletinde “darbe” girişiminde bulunduğunda, büyük sermaye Hitler’i desteklemedi. Hitler tutuklandı ve ceza aldı. Ancak 1929’da yaşanan ekonomik çöküş sonrasında, büyük sermaye Nazilere destek verdi. Nazi çetelerine finansal kaynak aktardı. 1933’de Cumhurbaşkanı Paul von Hindenburg, Hitler'i Şansölye olarak atadı. Bu tarihsel olay akıllımızın bir köşesinde bulunmalı.
Trump gibi otoriter yönetimlerin yenilgiye uğratılması, emekçileri nefes alamaz hale getiren demokratik alanların kazanılması dışında, yükselen faşist tehdidin de durdurulması açısından son derece önemli. Ancak Trump gibi lümpen, ırkçı, kadın düşmanı figürlerin iktidara gelmesinde, 2008 ekonomik krizi sonrasında yaşanan gelişmelerin payı unutulmamalı. 2008 krizi orta sınıfların çöküşüne yol açtı. Kapitalistler, fakirleşme koşullarında emekçilere yönelik bir dizi saldırılarda bulundular. Irkçılık, islamofobi ve göçmen düşmanlığı ana akım siyaset haline geldi. Bu alanlar; Trump, Bolsonaro, Orban, Erdoğan gibi otoriter figürlere çok daha rahat yönetme olanağı verdi.
Faşist yükselişi ne Biden ne de ABD’deki müesses nizam durdurabilir. Hem otoriter yönetimleri yenmek hem de faşist yükselişi durdurmak için, merkezinde işçi sınıfının olduğu, kadınların, iklim aktivistlerinin, LGBTİ bireylerin, ırkçılık karşıtlarının oluşturduğu antikapitalist bir cepheye ihtiyacımız var.
Çağla Oflas