Türkiye’de yıllardır ırkçılığa karşı mücadele edenler, PSG-Başakşehir UEFA Şampiyonlar Ligi maçının ardından gelişen duygu patlamasını gözleri yaşararak izlediler.
Konuşmalarına “Afedersin Rum…” diyerek başlayanlar da, her konuşmasında farklı, öteki olarak gördüğü bir toplumsal kesime öfke sunarak aşağılayan faşist liderler de ırkçılığa karşıydı. Faşist parti, UEFA’nın ırkçılık karşıtı sloganını paylaştı!
Umut Mahir Özen’in altını çizdiği gibi, 10 Ekim Ankara Gar katliamında ölenlerin anmasını elbette ki aynı zamanda ırkçı saiklerle yuhalayan o taraftar grubuna hak ettiği cezayı vermeyen Türkiye Futbol Federasyonu da ırkçılık karşıtı açıklama yaptı. Her birinin en az bir ırkçı sloganı, marşı ya da pratiği olan taraftar grupları da ırkçılığa karşı olduklarını açıkladılar.
Başakşehir maça çıkmadı. Irkçı hakem UEFA tarafından cezalandırıldı. Sabah Türkiye ırkçılığa karşı dalga dalga yürüyordu, “negro” kavramı üzerine tartışmalar televizyon kanallarını kaplamıştı. Demba ba’nın konuşmasını tüyleri diken diken olarak izleyen spor yorumcuları olduğunu öğrenmiştik.
Herkes karşıydı, Wêbo’ya yapılan ırkçı saldırıya.
Ama karşı olanların büyük çoğunluğunun derdinin ırkçılık olmadığı belliydi.
Beyaz bereli bir katilin Hrant Dink’i öldürmesinden sonra maçlara beyaz bere giyerek gidenler örneğin.
Kürtçe şarkı söyleyen insanlara saldıranlar.
Ermeni kelimesini hakaret cümlesinin girişi olarak kullananlar.
24 Nisan anmalarını basmaya çalışanlar.
İsrail’in Gazze’ye yönelik saldırılarını Yahudi düşmanlığı yaparak protesto edenler.
Yetvart Danzikyan’ın son yazısında yazdığı gibi statlarda “Ayağa kalkmayan Ermeni olsun” sloganını yaygınlaştıranlar.
Amedspor’un yöneticilerine, oyuncularına ve taraftarlarına ırkçı bir nefretle saldıranlar. Evet, bunlar da Başakşehir’le birlikte ırkçılığa karşı çıktılar.
Her sabaha “Bugün Suriyeliler hakkında hangi yalanı söylesem?” diye uyananlar. Her kötülüğün kaynağının Suriyeliler olduğunu iddia edenler. Onlar da PSG’li futbolcuların Başakşehir’le dayanışması nedeniyle gurur doluydular.
2004’te Agos Gazetesi önünde “Hrant Dink, bundan sonra bütün öfkemizin ve nefretimizin hedefidir, hedefimizdir.” diyenler de, cinayetin çözülmemesi için ellerinden geleni yapan tüm yetkililer de UEFA’nın atadığı ırkçı hakeme ateş püskürdüler.
Bu ırkçılık karşıtlığında bir riyakârlık olduğu çok açık.
Bu ırkçılık karşıtlığı, ırkçılık karşıtlığı değildir. Bu, geleneksel Türk milliyetçiliğiyle harmanlanmış, yerli-milli sahte bir antiemperyalizmin mağduriyetten siyasal rant toplama girişimidir. Faşistlerin bile ırkçılık karşıtı olmasının nedeni “sonsuz mağduriyetimiz propagandasına hizmet edecekse, gerekirse ırkçılığa da karşı çıkabiliriz” fikridir.
Kutlukhan Kutlu’nun bir youtube programında söylediği gibi, Matrix filmi kendisinden sonra gelen bir dizi sosyal, siyasal ve kültürel öğeyi etkiledi. “Gerçek olmayan bir gerçekliğin” içinde yaşayan bazı ırkçıların ırkçı hakeme kızması, Hollanda’yla Türkiye’de iktidar arasındaki gerilimden yola çıkan bazılarının Hollanda’yı protesto etmek için elinde çakıyla portakala saldırması, ya da “dış güçlerin oyununu” bozmak için törenlerle sahte dolar yakmasından daha hallice değildir.
Şenol Karakaş