Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Berat Albayrak’ın istifasının ardından “Ekonomi, hukuk ve demokraside seferberlik” vaat etmesi MHP’de rahatsızlık yarattı. İnfaz yasasıyla tahliye edilen Alattin Çakıcı, CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’na “kızım sana söylüyorum, gelinim sen anla misali” tehdit ve hakaretler içeren bir mektup yolladı. Bahçeli Çakıcı’ya “dava arkadaşımdır” diyerek sahip çıktı. Grup toplantısında da Erdoğan’a destek vermekle birlikte Selahattin Demirtaş ve Osman Kavala’yı hedef göstererek, iktidar ortağının atacağı adımların sınırlarını bir kez daha çizmiş oldu.
MHP’nin fabrika ayarları
MHP’nin Türk Tabipler Birliği’nin kapatılmasını istemesi, gazetecileri tehdit etmesi, muhalefete en yüksek perdeden tehdit içeren mesajlar vermesi iktidar ortakları arasında yaşanan basit bir anlaşmazlık olmaktan daha fazla anlam taşımakta. 1990’lı yılların devlet, mafya ve çete ilişkilerinin simgeleşen isimleri, Eski İç İşleri Bakanı Mehmet Ağar, Alaattin Çakıcı, Engin Alan ve Korkut Eken’in birlikte çekilen fotoğraflarının sosyal medyada yayınlanması, Bahçeli’nin son günlerdeki çıkışları MHP’nin fabrika ayarlarına tekrar döndüğüne ilişkin görüşlerin de yaygınlaşmasına yol açtı. Aslında MHP’nin son 60 yılına bakıldığında bu fabrika ayarlarından çok da fazla uzaklaşmadığını görmek mümkün.
Faşist hareketin kökenleri
Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş yıllarını da kapsayan Turancılık ve Türkçülük fikirlerinin devlete hakim olması faşist hareketin ideolojik ve örgütsel gelişimi açısından elverişli bir zemin sunmaktaydı. Özellikle 1930-40’lı yıllarda Almanya’da Nazilerin, İtalya’da Musoli’nin yükselişi, CHP yönetimindeki tek parti diktatörlüğünü de etkisi altına aldı. Faşist hareket bu dönemde devlet bürokrasisi ve ordu içinde kadrolaşma faaliyetlerine hız verdi. 1944’de Almanya’nın yenilmesi siyasal havanın ters yönde, faşizm karşısında esmesine yol açtı. Alpaslan Türkeş’in de içinde yer aldığı Turancı fikirlerin yayılmasında etkili olan tüm isimler yargılandı. İkinci Dünya Savaşı sonrasında iki emperyalist kamp arasındaki hegemonya mücadelesinin yarattığı soğuk savaş dönemi faşist hareketin “komünizme karşı mücadele” ekseninde yeniden yapılanmasına yol açtı. 1960’lı yıllarda Alparslan Türkeş’in liderliğinde yeniden şekillendi. 1969 yılında Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi’nin isminin değiştiği Adana Kongresi’nde Lider, Teşkilat, Doktrin üçlemesiyle MHP kuruldu.
Reaksiyoner bir hareket
MHP, 1960’lardan itibaren yükselişe geçen işçi hareketi ve sola karşı reaksiyoner bir hareket olarak şekillendi. Kentlerde işsiz umutsuz gençlerin sisteme karşı öfkesini anti-komünizm temelinde örgütleyen MHP, nazilerin SS örgütlenmesine benzer komando kampları kurdu. Emekli askerler kamplarda ülkücülere eğitimler verdi. MHP’nin kurduğu ülkü ocaklarında örgütlenen faşist hareket grevlere, sendikacılara, sosyalistlere kanlı saldırılar düzenledi. 1970’li yıllarda kurulan iki milliyetçi cephe hükümetinde yer alan MHP devlet bürokrasi içinde kadrolaştı. 1980 darbesine giden yolları adeta kanla döşedi. 1970-1980 arasında, özel harp dairesi gibi devletin gayri nizami yapılanmasıyla ilişkili İstanbul Üniversitesi katliamı, Bahçelievler’de 7 TİP’linin öldürülmesi, Kemal Türkler’in katli, pek çok aydın ve sosyalistin öldürülmesi dışında, Maraş ve Çorum olayları gibi pek çok kitlesel katliamlar gerçekleştirdi.
Kendisi hapiste fikirleri iktidarda
İşçi sınıfının üzerine bir balyoz gibi inen 12 Eylül darbesinin gerçekleşmesinde MHP merkezi bir rol aldı. Ama darbeci generallerin hışmına uğramaktan kurtulamadı. MHP’nin beklemediği bir şekilde kadroları 12 Eylül mahkemelerinde yargılandı, idam edildi, işkence gördü. “Türk’ün Türk düşmanlarıyla aynı zincire vurulması” karşısında kadroların çözülmesini engellemek için “Biz zindandayız ama fikirlerimiz iktidarda” söylemini geliştirip, darbe rejimiyle ilişkilenmeye çalışsa da örgütün dağılmasına engel olamadı. MHP’nin dağınıklık hali 1990’lı yıllara kadar devam etti. MHP kadrolarının bir kısmı 1983 seçimleri öncesinde kurulan ANAP’a katıldı. Böylece 30 MHP’li meclise taşındı. Devlet kadroları içerisinde yer almayanlar ise geleneksel mafya babalarının yerini aldılar. Çek senet işlerinde kullanıldılar ve giderek ülkücü mafyanın başına geçtiler.
Siyasi partiden farklı bir şey
1990’lı yıllarda Kürt sorununa karşı yürütülen savaşta yer alan bu çeteler devletle içli dışlı oldular. Özellikle 1993 yılında özel harekat dairesine bağlı ülkücülerden oluşan özel tim, bölgede terör uygularken, Afganistan’dan Avrupa ve Amerika’ya uzanan uyuşturucu trafiğini yürüttü. Nitekim 1996 yılında Susurluk’ta meydana gelen kaza devlet, mafya ve siyaset arasında kurulan kirli ilişkileri açığa çıkardı. MHP her yerde Kürtlere yönelik saldırıların ve linç girişimlerinin koç başı oldu. Asker cenazeleri MHP’nin propaganda alanına dönüştü. Aynı yıllarda faşistler Kafkasya’da devlet adına görev aldı.
Troçki, faşizmin olağanüstü koşullarda, iyice aşınan “demokratik yapıları” ortadan kaldıran, işçi sınıfı örgütlerinin kökünü kazıyan olağanüstü bir rejim olduğunu anlatır. Burjuva sağ partilerinden farklı özellikler taşıyan MHP’nin emekçi kitleler açısından yarattığı tehdidi doğru okumak, doğru mücadele yöntemi geliştirmek için de bir zorunluluk. Türkiye siyasal tarihinin en krizli dönemlerinin MHP’nin hükümet ortağı olduğu dönemler olması tesadüf değil. MHP’li hükümetler, 1970 MC, 1999’da kurulan DSP-MHP-ANAP koalisyonu dahil ülkenin en sarsıntılı dönemleri oldu. Olağanüstü koşulların ürünü Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminin kurulmasında ve sürdürülmesinde en etkili role sahip parti. İktidar ortağı olarak demokratik alanlara yönelik tehdidin adresi olarak öne çıkıyor. Suriye’den, Libya’ya, Doğu Akdeniz’e tüm meselelerde en şahin açıklamaları yapıyor. Muhalefete sürekli tehditler savurup, hukuksuzluğa çağrı yapıyor. Bütün bunları neden yaptığı ise son derece açık: devletin başına geçmek.
Çağla Oflas
(Sosyalist İşçi)