Sağlık Bakanı sonunda itiraf etti. Belirti göstermeyen ama testi pozitif çıkan vakaların günlük tabloda yer almadığını bildirdi. Aylardır gerçekler gizlendi. Ölümler istatiksel bir tabloda sıradanlaştırıldı. Manipüle edilmiş rakamlar üzerinden “başarı hikayesi” anlatıldı. “Normalleşme” çağrısı yapıldı, her yer açıldı. Tedbirler sıradan insanların, hastalar da sağlık çalışanlarının omuzlarına yüklendi. Türk Tabipler Birliği (TTB) sürecin şeffaf yürütülmediğini, bakanlığın vaka sayılarını doğru yansıtmadığını defalarca söyledi. TTB’nin uyarılarının kulak arkası edilmesi yetmezmiş gibi şimdi bir de hedef gösteriliyor. Bu skandal, sürecin başından beri “yönetemiyorsunuz” diyenlerin haklılığını gösterdi. Bakanın gelen tepkilere verdiği yanıt ise skandal üstüne skandal. Sağlık Bakanı “Bilelim ki salgınla mücadele sürecinde devletimiz halkın sağlığı kadar, ulusal çıkarlarını da korumaktadır” diyerek kamuoyunu “leke aramakla” suçluyor.
80 milyonun sağlığından sorumlu Bakan’ın önceliği “ulusal çıkarları” savunmakmış! Pandeminin ilan edildiği Mart ayından beri tüm tedbirlerin sermayenin çıkarları doğrultusunda alındığını göz önüne alırsak, Bakan’ın 80 milyonluk nüfusun çok az bir kesiminden bahsettiği aşikâr. Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) testlerin, virüsün nerede olduğunu anlamak ve kontrol altına almak için kritik bir halk sağlığı önlemi olduğunu ve temasları izlemenin, olumlu vakaları izole etmenin ön şart olduğunu belirtiyor. Ortada “küçük bir leke” yok, kocaman bir delik var.
Salgınla mücadele etmede en temel kuralı hiçe sayarak, binlerce insanın enfekte olmasından, yüzlerce insanın da ölümünden sorumlu olan Bakan istifa etmeli.
Gerçekler gizleniyor
Sadece Sağlık Bakanı değil, ülkeyi yönetenlerin hemen hepsi sayıları manipüle ederek, gerçekleri halktan gizliyor. Ekonomi Bakanı Berat Albayrak’ın ekonominin temel göstergeleri olan işsizlik ve enflasyon rakamlarını düşük göstererek krizin geldiği boyutları kamuoyundan gizlediği artık hemen herkesin malumu. Eğitim Bakanı da EBA’dan yararlanan öğrencilerin sayısını gizlemekte. HDP’nin verdiği “EBA’daki eğitimle kaç öğrenciye ulaşılıyor?” soru önergesi MEB Strateji Geliştirme Başkanlığı tarafından “23 Mart 2020 ile 19 Haziran 2020 tarihleri arasında öğrencilerimiz herhangi bir mağduriyet yaşamamıştır” şeklinde yanıtlandı. Aynı yanıtta 8.687.106 öğrencinin EBA platformundan yararlandığı belirtildi. Oysa, ilk ve orta öğrenimdeki öğrenci sayısı 16,5 milyon.
Hepsi istifa etmeli
Burjuva demokrasilerinin işlediği toplumlarda bu türden olaylar yaşandığında sorumlular hemen istifa ederler. Nitekim, Avustralya’da Victoria eyaletinin Sağlık Bakanı Jenny Mikakos, ikinci dalgaya yol açan otel karantinasındaki ihmallerden dolayı görevinden istifa ettiğini açıkladı. Covid-19 salgını boyunca tüm gelişmeler sürecin yönetilemediğini aksine bizzat kamu gücünü elinde bulunduranlar tarafından savsaklandığını göstermekte. Ama ortaya çıkan tablonun sorumlularına ilişkin hiçbir istifa mekanizması işlememekte. İçişleri Bakanı karantina günlerinde sokağa çıkma yasağı ilan ederek binlerce insanın panikle sokaklara çıkmasına neden olup, bulaş yollarını açtı. İstifa etti ama kabul edilmedi. Eğitim döneminin başında EBA sistemi çöktü. Eğitim Bakanı “Bu bizim için aslında olumlu bir haber. Talepte sıçrama oluştu” diyerek skandal bir açıklama yaptı. O da istifa etmedi. Belli ki, Sağlık Bakanı’nın da istifa etmeye niyeti yok. Çünkü tek bir istifa bile, zaten yönetim krizi içinde olan ve pandemiyle iyice açığa çıkmış olan, tüm yetkileri kişiselleşmiş merkezde toplayan Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin çözülmesine yol açacak. Her ne kadar tüm başarılar Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın hanesine, başarısızlıklar bakanların hanesine yazılıyormuş gibi görünse de gerçekte yönetimsel krizle ilgili bütün işaretler Cumhurbaşkanlığı makamını göstermektedir. Bu nedenle de istifa artık tek taraflı bir irade beyanı olmaktan çıkmıştır.
Kapitalizmden kurtulmalıyız
Salgın karşısında egemenlerin gösterdiği kayıtsızlık ve yalancılık konusunda Türkiye tek örnek değil. Pandemi konusunda farklılıklar gösterseler de hepsinin ortak noktası salgını fırsata çevirerek, krizden sermayeyi kazançlı çıkaracak ve sermaye güvenliğinin sürekliliğini sağlayacak adımların atılmasıdır. Salgının yarattığı şoktan her şekilde yararlanmasına rağmen, aslında fiilen sürü bağışıklığını savunan devletlerin de salgını küçümseyerek her yeri açan devletlerin de hepsinin ortak bir noktası var: İşçilerin hayatı pahasına ekonominin çarklarını döndürmek. Aylar sonra geldiğimiz nokta ise gerçekten vahim: 34 milyar insan enfekte olurken, 1 milyonun üzerinde insan öldü. Kimi hesaplamalara göre yaklaşık 20 trilyon dolar sermayeye aktarıldı. Türkiye’de bu rakam 500 milyon lira. Hastalığa karşı mücadele sorumluluğu ise tek tek kişilerin sırtına yüklenmiş vaziyette. İşçi sınıfının dünya çapında hem krizden hem de salgından kurtulmak için mücadele etmekten başka şansı kalmamıştır. Kapitalistlerin kârları uğruna milyonların can verdiği koşullarda, kapitalizmden kurtulmak zorunluluktur.
Çağla Oflas
(Sosyalist İşç)