Son günlerde sosyalistlerin aslında HDP'ye oy vermemeleri gerektiğini anlatan yazılar okuyoruz.
Bütün sorunların çözümü devrime endeksleyenler parlamentonun çözüm yeri olmadığını, meclisin burjuvazinin ahırı olduğunu ve bu ahırda devrimcilere yer olmadığını, devrimcilerin ellerinde kızıl bayraklarla devrime yürümeleri gerektiğini anlatıp, müstehzi bir tavırla devrimi parlamentoda mı yapacaksınız diye soruyorlar. Diğer bir grup ise HDP'nin Kürt milliyetçiliği yaptığını, devrimcilerin her türlü milliyetçiliğe karşı çıkması gerektiğini, bu yüzden HDP'ye oy vermenin milliyetçilik batağına saplanmakla eşanlamlı olduğunu anlatıyorlar.
Sorunların çözümünü devrime endeksleyenlerin devrimi parlamentoda mı yapacaksınız alaycılığının arkasında, sahip oldukları çarpık sosyalizm anlayışı yatıyor. Her şeyden önce, bu keskin devrimci arkadaşlarımız, yapmak fiilini kullanarak devrimi asıl kendilerinin yapmak niyetinde olduğunu açığa vuruyorlar. Oysa devrim aslında yapılan değil, olan bir şeydir. Devrim, işçi sınıfının kendi yığınsal eylemiyle gerçekleşecektir. Marx ile Engels "işçi sınıfının kurtuluşu kendi eseri olacaktır" derken, tam da bu noktaya işaret ediyordu. Devrim bir partinin, bir gerilla grubunun, bir avuç kahramanın fedakârca mücadelesi sonucu değil, devrimci durum anında bilinçlerini bağlayan zincirlerin parçalanmasıyla özgürleşecek işçi sınıfının yeni bir dünya için harekete geçmesiyle gerçekleşecek.
Peki, bütün bunlar oluncaya kadar sosyalistler hiçbir şey yapmadan öylece bekleyecek mi? Elbette ki hayır. Bütün bu süreç içinde sosyalistlerin görevi işçi sınıfının öncülerini bir araya getirecek devrimci bir partiyi inşa etmek, işçi sınıfının verdiği irili ufaklı günlük mücadelelerin içinde yer almak, desteklemek, öne çekmeye çalışmaktır. Toplumdaki bütün ötekilerin, ezilenlerin, yoksulların, mağdurların yanında yer almak, egemen sınıfı zayıflatacak her türlü mücadeleye destek olarak, işçi sınıfının mücadelesiyle birleştirmek için çabalamaktır. Bunun için nasıl Ermeni soykırımının kabul edilmesini, maddi ve manevi tüm sonuçlarıyla birlikte ortadan kaldırılmasını sağlamak devrimci bir görevse, Kürt halkının mücadelesinin ürünü olan HDP'nin desteklenmesi, parlamentoda yer alması için gereken her türlü çabanın gösterilmesi de aynı şekilde devrimci bir görevdir.
Halkların Demokratik Partisi, bir sınıf partisi değildir. Ancak Kürt halkının yıllardır sürdürdüğü demokrasi mücadelesinin bir sonucu olarak ortaya çıkmış, Türkiye'nin en önemli meselesi olan Kürt sorunun çözümü için en ileri seviyede çaba harcayan, bunun yanı sıra bünyesinde Ermenilere, Süryanilere, Ezidilere, LGBTİ'lere, Romanlara, ezilen, ötekileştirilen bütün kesimlere yer veren bir örgüttür. HDP'nin parlamentoda güçlü bir şekilde temsil edilmesi ihtimali bile egemen sınıfı son derece rahatsız etmektedir. HDP'nin parlamentodaki varlığı demokrasi, hak ve özgürlükler mücadelesinde yeni alanların açılmasını sağlayacak, devrimci bir sınıf partisi inşa etmek isteyen sosyalistlerin elini muazzam bir şekilde güçlendirecektir. Kürt milliyetçiliği eleştirisi yapan "sosyalistlere" ise Lenin'in ağzından seslenmek gerekir: "Ezilen ulusun milliyetçiliği demokratik bir içeriğe sahiptir. Ezilen ulusların mücadelesi aslında sınıf mücadelesidir."
Bütün bunların ışığında HDP'ye oy vermek isteyen, ancak vicdanen kendisini rahatsız hisseden devrimcilere rahat olmalarını, HDP'ye oy vermenin devrimciliklerine halel getirmeyeceğini, aksine devrimci tavrın asıl bu olduğunu söylemek sanırım en doğrusu olacaktır.
Atilla Dirim