AKP liderliğinin salgınla mücadele için açıkladığı paket evlere şenlikti. Pakette halk sağlığına dair hiçbir şey yoktu. Otelcileri, inşaatçıları, uçak şirketlerini koruyan maddeler vardı.
Böyle bir garipliği sunan hükümetin salgına karşı kapsamlı bir mücadeleyle hiçbir ilgisi olamaz.
Kaldı ki gözlerden uzak olduğu düşünülen bazı gelişmeler de bunu doğruluyor. Emekçiler salgından korunmaya, canını kurtarmaya, sağlık çalışanları kahramanca mücadeleyle halk sağlığını korumaya çalışırken, hükümet, önce Resmi Gazete'de yayımlanan “Korunan Alanların Tespit, Tescil ve Onayına İlişkin Usul ve Esaslara Dair Yönaetmelik” ile koruma altındaki doğal alanlar ticarete ve yerleşime açıldı.
Öte yandan yine emekçiler salgınla başetmeye çalışırken Ulaştırma Bakanlığı tarihi Odabaşı ve Dursunbey köprülerini Kanal İstanbul projesi kapsamında taşıma ihalesine çıkarmaya karar verdi.
Salgının en kritik günlerinde hükümetin ilgi alanlarının neoliberal politikalar, uygulamalar, doğanın yıkımı, ticaret ve inşaat olması tarihe çok çarpıcı kayıtlar olarak geçti.
Gaspçı, tecavüzcüleri tahliye etmeyi ama siyasi tutsakları “terörist” olarak kodlayıp tahliye kapsamı dılında tutmayı hedefleyen infaz indirimiyle ilgili düzenlemeleri içeren 3’üncü Yargı Paketi bir başka görüğlmemiş adaletsizlik örneği olarak öne çıkıyor.
Böyle gelişmelerin kavranmadığını düşünmeleri ise hükümetin en büyük hatası. Gölcük depremini fırsat bilerek Mezarda Emeklilik Yasası’nı çıkartanlar da benzer bir vurdumduymazlığa sahipti.
Sonucu biliyoruz.
Salgın ve sağcılık elele
Salgın gibi beklenmedik durumlar sadece bir şok dalgası yaratmakla kalmıyor, sağcı fikirler de bu şok dalgalarının üzerinde sörf yapıyor. Bugünlerde Türkiye’de 65 yaşın üzerinde olanlara yönelik tutum bu sağcı-lümpen fikirlerin en önünde görünüyor.
65 yaşın üzerinde olan insanların sokağa çıkmasını yasaklamak, yaşlı insanlara yönelik bir linç kampanyasını da gündeme getirdi. Üstelik virüsü yaşlı insanların yaydığı yönünde bir algı da bu yasakla güçlendi. Oysa virüs yaşlılar tarafından yayılmıyor. Virüs, yaşlıları daha ağır bir şekilde etkiliyor, o kadar. Ama yaşlıları korumanın yolu ne Ankara Büyükşehir Belediyesi’nin yaptığı gibi 65 yaş üstündeki insanların ücretsiz sehayat hakkını gasp etmektir ne de hükümetin ilan ettiği sokağa çıkma yasağıdır.
Salgının küresel etkisi, küresel kapitalizm insanı ve yaşamı değil kârı merkeze alan yapısıdır. Türkiye’de de salgının nedeni yaşlılar değil, Türkiye kapitalizmi ve sağcı hükümetin sermaye yanlısı tutumudur.
Bir başka yanlış fikir ise sokağa çıkma yasağının ilan edilmesi çağrısıdır. Bu da tek salgını sokaklarda gezen insanların sorumsuzluğuna indirgeyen ve devletin bu sorumsuzlara haddini bildirmesini isteyen bir yaklaşım. Dünya Sağlık Örgütü, sokağa çıkma yasaklarının sağlık alanında özelleştirmeler nedeniyle çöken sağlık sisteminin yarattığı sorunları çözme ihtimali taşımadığını net bir şekilde söylüyor. İnsanlar evde oturabilir. Evde oturmasının koşulları sağlanmalı önce. Evde kalmanın koşullarının sağlanması, siyasal ve toplumsal bir süreçtir ve ekonomik öncelikler tarafından belirlenir. Hükümet 100 milyar TL’lik paketin 92 milyarını sermaye akıtınca insanların evde kalmasının hiçbir koşulu kalmıyor. Hem tüm kaynaklar sermayeye akıtılacak hem sokağa çıkma yasağı uygulanacak! İnsanların ahngi evlerde, hangi koşullarda, hangi ekonomik zorluklarla mücadele ettiğini düşünmeden yapılan bu öneri salgına karşı mücadele değil, insanları hastalığa, sokakları ordu ve polise teslim etme önerisidir.
Üçüncü üzerinde durulması gereken de yeniden, hepimizin ‘aynı gemide’ olduğunu dile getiren sağcı fikir. Her ekonomik krizde, her doğal felakette bu fikir dile getirilir. Neyse ki Türkiye egemen sınıfının en köklü parçalarından birisinin, Sabancı ailesinin elemanlarından birisi gösteriş merakını yenemedi de burjuvalarla yoksulların aynı gemide olduğu yalanı teşhir oldu. Bu Sabancı, yalısının “bahçesinde” ve tabii denize sıfır manzaar eşliğinde antrenman yaparken, kendisine “sokağa çıkmamak lazım” diyenlere, “Sakin ol champ…evdeyim” yanıtını verdi sosyal medya hesabından. Burjuva evlerinin ihtişamı aynı gemideyiz diyenlerin yalan söylediğini gösteriyor. Aynı gemide, aynı evlerde değiliz! aynı maaşları almıyoruz, aynı yemekleri yemiyoruz, aynı öğün sayısında değil yediğimiz yemekler, aynı sağlık güvencelerine sahip değiliz, salgından aynı şekilde korunamıyoruz, denize sıfır evlerde spor yapıp keyif süremiyoruz hepimiz, birilerimiz burjuva. Zengin. Ezici çoğunluğumuz işçi ve yoksul. Aynı gemide olduğumuzu söyleyenler bu gerçekleri gizlemeye ve işçileri kandırmaya çalışıyor.
Şenol Karakaş
(Sosyalist İşçi)