Bu yazıda Oya Baydar’ın T24’te yayınlanan iki yazısından yola çıkarak, ulusalcı sosyalistlerin-ulusalcı milliyetçilerin-ulusalcı solcuların ve ulusalcı komplocuların CHP liderliğinin bazı hamlelerinden neden rahatsızlık duyduğu tartışmasına değinmeye çalışacağım. Asıl amacım ise CHP’de yaşanan gelişmelerin bir Demokrasi Bloku’nun inşası için siyasal bir zemin yaratıp yaratmadığını, bu Blok’un bileşenlerinin kimler olduğunu ve hangi siyasal vizyonla bir araya geldiklerini tartışmaya çalışmak.
Oya Baydar’la uzun bir aradan sonra Hrant Dink anmasında karşılaştık, hepimiz üzgündük, Oya Baydar da öyle. 19 Ocak anmaları, bir grup sosyalisti daha farklı etkiliyor, 1915’i kavrayan, bilen, Ermeni Soykırımı gerçeğiyle yüzleşmenin zaruri olduğunu gören ve bu yüzleşme yaşanmadığı için Hrant Dink’in, ardından Sevag Şahin Balıkçı’nın kolayca katledilebildiğini bilenler açısından daha ağır geçiyor. Hrant Dink’in sesinden “su çatlağını buldu” hikayesi dinlendiğinde hepimizin omuzlarına bir asrın ağırlığı çöküyor.
Bu ağırlık, ne yazık ki hangi politik adımların atılması gerektiğine de işaret ediyor.
Yakın dönemde kaçırdığımız fırsatlara da dönüp bakmamızı sağlıyor.
1915’in ağırlığı ve şişeden çıkan cin!
Ermeni Soykırımı’yla yüzleşme mücadelesinde umutsuzluğa kapılmamak, genel demokrasi mücadelesinde de enseyi karartmamak için, hep birlikte cinin şişeden çıktığını görmemiz açısından da önemli bu omuzlarımızdaki ağırlığın bizi düşünmeye zorladığı yakın geçmiş. Hrant Dink’in etki gücü böyle bir şey işte, dönemlerden bağımsız ama dönemler arasında bağlantı kurmak isteyenlere ilham verebiliyor. Verebiliyor çünkü Hrant Dink’i etkili kılan, yine dönemlerden bağımsız ama dönemler arasında politik ve ekonomik bir devamlılık bağlantısı kuran soykırım sorununu kendine özgü, etkileyici, etkileyici ne kelime, kuşatıcı, gerçeğin ikna ediciliğiyle sarsılmanıza yol açan bir üslupla anlatması.
19 Ocak’ta eski Agos’un, Hrant Dink’in vurulduğu yerin önünde toplananlar, yüzleşme diye bir sorunu olan insanlar. Yüzleşme konusunda hem çok önemli mevziler kazandığımızı bilen ama hem de içinde olduğumuz güçlü otoriterleşme eğilimi nedeniyle demokratik her kazanımın gasp edilmesi gibi, soykırım meselesinde de elde ettiğimiz kazanımlarda da gerileme yaşadığımızı gören aktivistler. Oya Baydar da bu aktivistlerden birisi.
Ulusalcıların nefret ettikleri
Sözü Oya Baydar’a getirmemin nedeni ise T24’te yazdığı iki yazı. Yazıların temel sorunu ulusalcılar. Ulusalcılar, T24 yazarlarıyla Kılıçdaroğlu buluşmasına öfkelenmiş vaziyetteler. Öfkelenme nedenleri, Murat Belge gibi bir “liberal”in Kılıçdaroğlu’nun hemen yanı başında oturması. Oya Baydar durumu şöyle anlatıyor:
"Ne zaman farklı sınıfsal, siyasal, ideolojik çevrelerin dirsek temasında bulunmaları, demokrasi paydasında bir araya gelmeleri söz konusu olsa, iktidar blokundan gelen "hain", "terörist", "illet ittifakı" salvolarına, ulusalcı sol fanatiklerin "hain liberaller" çığlıkları eşlik ediyor." (https://t24.com.tr/yazarlar/oya-baydar/demokrasi-ozgurluk-ve-kotuculluk-uzerine-iki-yazi-i-kim-bu-kahrolasi-liberaller,25355)
Oya Baydar, bu ulusalcı Solcuların/sosyalistlerin bu biraya gelişten neden rahatsız olduklarını anlamadığını, tek adam rejimine karşı olanların herkesin kucaklanmasının önemli olduğunun altını çizerek yanıt veriyor. Daha sonra, bu ulusalcı eğilimin geleneksel kökenlerinin bu saldırgan, dışlayıcı siyasal tutumlara yol açtığının altını şöyle çiziyor:
"Belki benim naifliğim ama daha çok: sol’u, hatta sosyalizmi devletçi, izolasyonist, militarist, tekçi bir kalkınma modeli olarak kavradıklarını, ulus devletin Türk unsuru üzerine inşa edilmeye çalışıldığı 1920’lerin 30’ların asker-sivil Kemalist kadro egemenliğinin özlemini çektiklerini, kendilerini bu kadronun elitist parçaları, o iktidarın parçaları olarak gördüklerini, yaşanmakta olan toplumsal değişimin kendi kalıpçılıklarını sarsması karşısında reaksiyoner konumlara savrulduklarını, iktidar kaybı karşısındaki çaresizliklerinin öfkesiyle saldırganlaştıklarını düşünüyorum." (https://t24.com.tr/yazarlar/oya-baydar/demokrasi-ozgurluk-ve-kotuculluk-uzerine-iki-yazi-i-kim-bu-kahrolasi-liberaller,25355)
CHP’deki değişim
Ulusalcılar öfkeli, eski günlerde CHP ulusalcı çizgisinden milim taviz vermez her türlü darbe girişimine örtülü ya da açık destekten Kürt sorununda çözüm süreçlerinin karşısında dikilmeye kadar bütünüyle devletçi tutumunu solculuk yaparmış gibi sürdürürken, mevcut CHP liderliği, bu tutumun puan kazandırmadığını, seçim kazandırmasının mümkün olmadığını 47 seçim sonra fark etmeye başladı ve değişim işraretleri veren minik adımlar attı. Biliyoruz ki ulusalcılar abartıyor! Ortada, CHP açısından abartılacak bir değişim yok, ama memleket solu, CHP severdir, bile isteye CHP’nin değişme ihtimalini CHP’nin gerçek değişiminin yerine koymaktan geri duramaz. Kürt sorununda mevcut yerli-milli koalisyonun yöntemlerinin yarattığı tıkanmayı gören CHP, bir tartışma süreci yaşamak için kolları sıvayıp bazı barış aktivistleriyle bir araya geldiğinde, sol, CHP adeta Leninist Ulusların Kendi Kaderini Tayin Hakkı ilkesini benimsediğini ilan etmiş gibi bir coşkuya kapılıyor. Doğrudur, çözüm sürecinin her bir adımına karşı çıkmış, Demirtaş ve Yüksekdağ’ın hapse girmesine “Anayasaya aykırı ama” diyerek destek vermis bir CHP yerine, tabanını ve örgütlerini Kürt sorununun ele alınışında başka bir yöntemin geçerli olabileceğine ikna etmek için kolları sıvaması önemlidir. “Hiçbir değişiklik yok, CHP kazık gibi yerinde duruyor” demek doğru olmaz. Sadece, yaşandığı iddia edilen değişimle gerçekte yaşanan değişim arasında büyük bir mesafe var.
Onların eleştirisi bizim eleştirimiz!
Bu yazının asıl derdi, ulusalcılar değil. Onları arada sırada Allah’a arada sırada Marx’a ve işçi sınıfına havale ediyoruz! Bu yazının derdi, CHP’de yaşanan değişim ve bir Demokrasi Bloku tanımının bu değişim üzerinden yapılmasının doğru olup olmadığı. Bu nedenle, bazı gelişmelere yönelik iki farklı eleştiri tarzının olduğunun altını çizmek gerekli.
Ulusalcılar CHP’ye, “liberallerle” görüşmeler yaptığı için yükleniyorlar. Biz ise “liberallere” CHP’ye gerçekte olduğundan farklı bir misyon yükledikleri için eleştiri getiriyoruz.
Ulusalcılar T24’e “polis istihbaratının operasyon araçlarından biri” diye kızıyorlar. Aşıya karşı çıkışlarındaki komploculuk ortada olanların böyle “analizler” yapması normal.
Biz ise T24’ü, Taner Akçam’ın yazılarını geri plana ittiği, soykırım tartışmalarını görünmez kıldığı Mehmet Y. Yılmazlardan solcu çıkartmaya çalıştığı için eleştiriyoruz. Özünde, eleştirimiz, solcu olmayan bir sitenin solcuymuş gibi davranmasına yönelik. Solculuğu, kategorik AKP karşıtlığına indirgemesi bizim sorun olarak gördüğümüz. Yoksa, yeryüzündeki milyonlarca internet sitesinden birisi ve en önemli sorunlarımızdan sayılmaz.
Özetle, ulusalcılarla bambaşka içeriklere sahip olan meselelere sahibiz. Onlar, paçasına yapıştıkları devlet koalisyonunun AKP aleyhine ama devlet lehine, yani eski devlet lehine bozulmasından yanalar. Eski devletin iktidarını tek başına tahkim etmesi mümkün olmadığı sürece, Erdoğan’ı eleştiriyormuş gibi görünüp paçasına tutunmaya devam edecekler. Demokrasinin “d”sine bile tahammül etmemelerinin nedeni bu. Demokratik her nefes borusu, emin oldukları gibi, eski devlet iktidarının, askeri vesayet günlerinin tüm haşmetiyle geri dönmesine değil, eskisiyle yenisiyle baskıcı devlet atmosferinin son bulması için fırsatların yaratılması anlamına gelecek. Bu yüzden Oya Baydar’la eski arkadaşlarını aynı masanın etrafında gördüklerinde cinleri tepelerine çıkıyor.
CHP liderliği ise ne AKP’nin paçasına yapışabilir ulusalcı sosyalistlerin bazı kanatlarının yaptığı gibi ne de Murat Belge’yle aynı masada oturuyor diye küplere binenlerle yol yürüyerek içinde debelendiği siyasal darlıktan sıyrılabilir. 15 Temmuz darbe girişiminin ardından oluşan ve OHAL koşulları diye kodlanan siyasal koşullar, ulusalcıları en az üç siyasal bölüğe ayırdı. Birisi, AKP-MHP’nin paçasına yapışan ulusalcı sosyalistler, bunların özelliği egolarının yüksekliği nedeniyle AKP’nin kendi paçalarına yapıştığını düşünmeleri, diğeri ise hangi şart olursa olsun AKP’nin devrilmesi gerektiğini düşünenler, AKP’yle hiçbir şekilde uzlaşmayacak olanlar, sonuncu grup ise CHP liderliğinin ve özellikle CHP İstanbul liderliğinin yıkarıda özetlemeye çalıştığım eğilimi, sadece ulusalcı kalarak, AKP’yi yenmenin, kendi kemikleşmiş kitle tabanı dışında bir tabana ulaşmanın mümkün olmadığını düşünenler.
Bu bloklardan her hangi birisiyle bir Demokrasi Bloku kurmanın mümkün olup olmadığı, bunlardan birisiyle Babacan, Davutoğlu, Saadet Partisi ve en esaslı özelliği göçmen düşmanlığı olan Meral Akşener’in İYİP’inin içinde olduğu bir platformu inşa etmenin gerçekten bir Demokrasi Bloku inşa etmek anlamına gelip gelemeyeceğini, Cumartesi günü tartışmaya çalışacağım.
Şenol Karakaş