Sağdan soldan yeni partilerin türemesi, kendine sol diyen ama asli amacı Kemalist bir sola seslenmek olan partilerin ortaya çıkması, siyasal ortamın istikrarsızlığının, hükümetin bu yönetim tarzıyla daha uzun süre götürmesinin mümkün olmadığı fikrinin ve AKP’nin çözülüşüyle devletin kelimenin tam anlamıyla tıkanışının yarattığı krizin bir yansıması.
AKP, 23 Haziran seçim sonuçlarının gösterdiği gibi kendi tabanıyla büyük bir kavga içinde ve taban gözünün yaşına bakmaksızın bu partiden ayrılıyor. AKP’den ayrılan her bir AKP’li, siyasal alanın yay gibi gerilmesine neden oluyor. Burada devreye erken seçim tartışmaları giriyor. Sabah deprem olacak dedikosunu başlatıp, akşam magazin programlarında 'deprem olabilir' haberini alıp geceyi sokakta geçiren dedikoducular gibi her siyasi platform seçimlere hazırlanıyor alttan alta. Partilerin kurulmasının, parti adlarının değiştirilmesinin ve kamuoyuna açıklanmayan ama bazı partilerin liderlikleri arasında ittifakların kurulmasının temel nedeni bu.
Bu, aynı zamanda sol içinde CHP’lileşmenin de temel nedeni. En sık “Ekremizm” rüzgarını besleyen politik açıklamalar yapmak şeklinde kendisini gösteren CHP’ci solun yarattığı en temel sorun, bağımsız, antikapitalist, neoliberal politikalara ve Kemalizm’in tezahürlerinin sol olarak yutturulmasına karşı çıkan ve kendi ayakları üzerinde duran, işçi sınıfı içerisindeki kutuplaşmayı aşmayı temel amaç olarak gören, Türkiye’nin siyasi gelişmeler ve ekonomik kriz karşısında ödü patlayan burjuvazisinin hiçbir kanadıyla temas kurmayan bir solun inşa edilmesini sürekli ertelemektir.
“Biz zaten böyle bir soluz, şimdi de ittifaklar kuruyoruz” diyenler, gerçeği dile getirmiyor.
Böyle bir sol yok! Böyle bir solu inşa etmek için hareket eden DSİP gibi partiler ve gruplar var ama kitlesel bir antikapitalist sol inşa edilmiş değil henüz. Sol içindeki CHP’cilik, böyle bir solun inşa edilmesini sürekli olarak erteliyor. Erteliyor zira sol içinde seçim-milletvekili ya da belediye başkanı seçilmenin ne kadar köklü bir hastalık olduğunu da yeni yeni fark ediyoruz. Kitleler içindeki gücünden bağımsız olarak, HDP ya da CHP üzerinden vekil olmak, “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi”yle birlikte vekjil olmanın kendisi pek bir anlam taşımasa da her bir solcu için ulaşılabilir bir hedef. Aslolan zamanlama, gerekli ilişkilere sahip olmak, çalışkanlık ve göze girmek!
Bu eğilim giderek bir hastalık halini aldı ve bir milyon kere tekrar ettiğinde gerçekleşeceğine duyulan derin inançla CHP’nin değiştiğinin ısrarla altının çizilmesinin nedeni de bu. Kuşkusuz bu CHP’de hiçbir değişim olmadığı anlamına gelmiyor. Ama solun ipini CHP’yle kurulacak ittifaka bağlamasının siyasal intiharla eş anlamlı olacağını görmek lazım. Tabanı Sözcü gazetesinin siyasal öfkesini paylaşan ve demokratlığı Mustafa Kemal Atatürk görselleri, videosu paylaşmak olarak gören, AKP-MHP-devlet koalisyonuna duyduğu kızgınlığı ulusalcılık-milliyetçilik-ırkçılık arasında bir yerlerde bileyleyen bir kitle bu. Ulusalcı laikliğin yıllar içindeki propagandası öylesine kemikleşmiş bir kitlesel gövde yaratmış durumda ki partinin liderliğinin bir kesimi partinin tabanının ezici çoğunluğunun solunda buldu kendisini. Bu kıpırdanma, OHAL koşullarının siyasal karanlığı içinde sola doğru büyük bir hamle gibi görünse de sadece bir kıpırdanmadan ibaret. Fakat sol içinde köklü CHP’ciliğin seçimlere endeksli bir şekilde coşkuyla ifade edilmesine yeterli görüldü.
Oysa başka bir alternatif var. Tüm hayatını seçimlerden ibaret görmeyenlerin omuzlayabileceği, aşağıdan kitlesel bir antikapitalist odağın yaratılması için uygun bir koşul var. AKP çözülüyor! Babacanlar, Davutoğulları bu nedenle devrede. Yerli-milli ittifak farkında olmadan freni patlamış kamyon gibi yokuş aşağı ilerliyor. Siyasal alanda, muhalefetin ve AKP içi muhalefetin de 'kazanabiliriz' duygusuna neden olan istikrarsızlığın nedeni bu. Bu, aynı zamanda biriktiğini görmemek için gözlerini ve kulaklarını gerçeklere kapatmış olmanın gerektiği öfkenin yayıldığı alan. KHK mağdurları asgari ücret mağdurlarından Çorlu tren kazası mağdurlarına, kadın cinayetlerinin mağdurlarından seçtikleri belediye başkanlarının yerine kayyum atananlara, okul yönetimi yemekhanede öğünlerden birisini kıstığı için eylem yaparken polis tarafından coplanan üniversite öğrencilerinden barış istediği için okullarından sökülüp atılan akademisyenlere, grevleri yasaklanan sendikalı işçilerden iş kazalarında ölen işçilerin ailelerine, iklim krizini derinleştiren ve çevreyi, tarımı, yaşam alanlarını imha eden enerji politikalarının mağdurlarından ve bu politikalara karşı harekete geçen gençlere, işsiz, yoksul, ev kirasını, okul parasını, yemekhane ücretini ödeyemeyenlerde toplumsal öfke birikiyor. Zenginlerin sayısındaki artarken, ezilenlerin kahir ekseriyeti adaletsizlik, hukuksuzluk ve kayırmacılıktan etkileniyor.
Başarılması gereken esaslı görev, en iyi ihtimalle bu öfkenin kenarından geçecek ya da bu öfkeyi sistem içi ulusalcı Kemalist bir alana akıtacak CHP merkezli seçim ittifakları yerine, kızgın kadın ve erkeklerin arayışlarına uygun antikapitalist içerikli bir kitlesel odağı inşa etmektir. Seçim zamanı geldiğinde kimi destekleyeceği yaşamsal bir önem kazanmış bir odağı inşa etmek yerine her saniye seçim olacakmış gibi esas olarak seçimlere ittifak ya da parti isimleri değiştirerek hazırlanmaktan vazgeçilmesi için bir örnekle bitirebiliriz: Akşener’in İYİP’i ya da CHP Libya tezkeresine hayır demiş olabilir! Bu ilk anda olumlu da görünebilir. Ama her iki parti de Türkiye’nin Akdeniz’deki çıkarları üzerinde hassas bir şekilde duruyor. Onlar savaşa karşı değil. Bu askeri politikalar ve tezkerelerle AKP-MHP koalisyonunun ömrünü uzatma ihtimaline karşılar. Bu karşıtlığa indirgenmiş bir ittifaktan sol ve demokrasi çıkmaz!
Şenol Karakaş