İmamoğlu, ulusalcılık, Yetmez ama Evet

27.06.2019 - 15:22
Ozan Tekin
Haberi paylaş

12 Eylül 2010’daki anayasa değişikliği referandumunun öncesinde onlarca şehirde yüzlerce aktivistin çabasıyla devasa bir platforma dönüşen Yetmez ama Evet kampanyası, o günden bugüne hâlâ sık sık siyasi tartışmalarda gündeme geliyor. Arada geçen süreçte hükümet birçok konuda politikasını 180 derece değiştirmesine, ülkedeki siyasi güçler arasındaki ittifaklar bütünüyle değişmesine rağmen, bütün bu bağlamlardan kopuk olarak bir “Yetmez ama Evet” eleştirisi yapılıyor. Bu kampanyanın AKP’ye destek anlamına geldiğiyle ilgili tartışmaları ele alan uzunca bir yazı, daha önce Enternasyonal Sosyalizm dergisinde Şenol Karakaş tarafından yazılmıştı; meselenin arka planını merak edenler için onu okumak faydalı olacaktır.

Ancak güncel gelişmeler karşısında yeniden ve yeniden dile getirilen iddialara karşı yanıtlar vermeye devam edebiliriz.

Örneğin Dilek Zaptçıoğlu adlı yazar, Ekrem İmamoğlu’nun başarısı üzerine şöyle bir tweet atmış:

“Hepiniz İmamoğlu diyorsunuz yetmezamacılar, değil mi? Yok siz kazanmadınız. Siz hepten kaybettiniz. Bu oyların büyük çoğunluğu, beğenmediğiniz Cumhuriyet mitinglerindeki ve gidemediğiniz Gezi’deki milyonlardan geldi. You lost forever.”

Aynı kişinin bir başka retweetinde son 20 yılda haklı çıkan tek sosyolojik grubun laikçi teyzeler olduğunu, onları Gezi direnişinden, Kürt hareketinden, feministlerden ve sosyalistlerden daha önemli bulduğunu söylediğini görünce, görüşlerini ciddiye almayabiliriz. Ancak gene de 23 Haziran akşamı attığı tweetin daha geniş çevrelerce de ara ara dillendirildiğini görmek mümkün.

Ve bu tartışma, 23 Haziran’daki değişimi yaratanın ne olduğunu analiz etmemizi de sağlayacağı için faydalı.

İmamoğlu nasıl kazandı?

Zaptçıoğlu ve benzer düşünenler için şunu söylemeliyiz ki, gerçekliği kavramaktan bu kadar uzak bir analiz olamaz.

Cumhuriyet Mitingleri, seçilmiş AKP hükümetinin cumhurbaşkanı seçmesini, aday olması en muhtemel kişinin eşinin başörtülü olması nedeniyle engellemeye çalışan, devletin geleneklerinin buna izin vermeyeceğini söyleyen güçler tarafından örgütlenmiş ve desteklenmişti. Buraya başka niyetlerle katılanlar da elbette olmuştur; ancak ana gövde böyleydi ve devletin bütün olanakları bu iş için seferber edilmişti.

E-muhtıra ile darbe girişimini de içeren bir sürecin sonunda erken seçimler yapıldı ve AKP, Cumhuriyet Mitingleri’nin ruhuna tepki olarak oyunu %34’ten %47’ye çıkardı.

Bundan üç yıl sonraki 2010 referandumu ise o dönem askeri vesayetle mücadelenin zirvesi, 12 Eylül darbecilerinin anayasasında açılacak bir delik olarak görüldü ve “Evet” oyları AKP’nin gücünün çok çok ötesine geçerek %58’e ulaştı. “Yetmez ama Evet”çiler, siyasete antidemokratik müdahalelerin karşısında durdular. Bu mücadelenin sonucunda 12 Eylül darbecileri yargılanıp ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası aldılar ve Kenan Evren itibarsız bir darbeci olarak öldü.

Ekrem İmamoğlu’nun CHP’nin oylarının çok ötesine geçerek İstanbul seçimlerini kazanmasını sağlayan ise Dilek Zaptçıoğlu gibi eski kafalı ulusalcıların görüşlerinin toplum tarafından kabul edilmesi değil; tam aksine, tıpkı Cumhuriyet Mitingleri’ne karşı duyulan öfkede olduğu gibi, toplumdaki adalet duygusuydu. AKP, İstanbul seçimlerini devlet mekanizmasını kullanarak, hukuksuz bir şekilde iptal ettirdi. Cumhuriyet Mitingleri’nin kürsüsünde nasıl Kürtleri, Ermenileri, başörtülüleri ve tüm diğer ezilenleri aşağılayan bir dil vardıysa, bugün de AKP-MHP ittifakının seçim kampanyasında aynı ayrıştırıcı dil kullanıldı. 

12 yıl önce Cumhuriyet Mitingleri’ni örgütleyenler, bugün ise Cumhur İttifakı yenildi.

Uzatmadan söyleyelim: İmamoğlu, Dilek Zaptçıoğlu gibilerinin görüşleri dışarıda bırakılarak, görünmez hâle getirilerek kazanmayı başardı. Zaptçıoğlu’nun söylemleri duyulmaz olduğunda AKP’nin tabanına ulaşmak ve oradan bir şeyler koparmak mümkün hâle geldi.

CHP çözüm değil, antikapitalist solu inşa edelim

Bu, bizi, bundan sonraki dönemde niçin CHP’ye bel bağlamamız gerektiği konusunda da uyarıyor olmalı.

İmamoğlu başarılı bir kampanya yürüterek AKP’nin tabanı dahil toplumun geniş kesimlerine seslenmeyi ve seçimi kazanmayı başardı. Ancak CHP’nin tabanında Zaptçıoğlu gibilerinin sayısı hiç de az değil. Bu yüzden, arada onlara da tavizler vermek zorunda. Ulusalcılığın, Kürtlere ve barışa sürekli olarak “AKP ile anlaşacaklar” kaygısıyla mesafeli durmanın, özelde Arap ve daha genelde mülteci düşmanlığının, İslam’a yönelik özcü ve Müslümanlara yönelik küçümseyici görüşlerin CHP’nin kodlarından silindiğine dair elimizde bir emare yok.

Bu yüzden, AKP-MHP baskısıyla YSK’ya aldırtılan haksız karar karşısında İmamoğlu’nu desteklemiş olsak da, bize düşen Zaptçıoğlularla aynı cephenin parçası olmak değil antikapitalist bir solu inşa etmektir. Kürtlerle dayanışanları, barış isteyenleri, 24 Nisanlarda eylem yapanları, doğa katliamına ve kirli enerji politikalarına karşı çıkanları, ayrımcılığa ve eşitsizliğe karşı mücadele eden LGBTİ+ hareketini, kadınları, gençleri ve işçi sınıfının her kesimini bir araya getirmektir. Irkçılığa, göçmen düşmanlığına, krizin faturasını emekçilere ödetme girişimlerine direnmektir.

Gezi meselesiyle bitirelim: “Yetmez ama Evet” kampanyasının lokomotifi olan DSİP, Gezi direnişinin ilk anından sonuna kadar parktaydı. Seval Duman yoldaşımız polisin attığı ve kafasına isabet eden gaz fişeğinin yarattığı yıkımla 5 yıl mücadele ettikten sonra hayatını kaybetti. Yoldaşlarımız Gezi nedeniyle hapis yattı, onlarcası gözaltına alınıp bırakıldı. Parka gelemediğimizi sandığına göre, Zaptçıoğlu kendisi parka hiç gelmemiş olmalı.

Ozan Tekin

[email protected]

Bültene kayıt ol