Çözüm sürecinin en önemli sorunu, toplumdan aldığı söylenen desteğin, sokakta yansımalarının olmaması. Çözüm süreci başladığından beri tüm seçim sonuçları, sürecin iki ucunda oturan partilerin etkinliğinin arttığını gösteriyor. Hem yerel seçimlerde böyle oldu hem de cumhurbaşkanlığı seçimlerinde.
Kamuyounun çözüm sürecine sunduğu desteğin en net görüntüsü bu.
Bir başka kanıt ise CHP’nin hazırladığı Kürt sorunu raporu. CHP grubu tarafından onaylanan rapor, “anadilde eğitimi” savunması açısından CHP’nin 2000’li yıllardan beri bu konuda aldığı en demokratik tutum olarak öne çıkıyor. Ergenekon avukatlığından anadilde eğitim hakkını savunmalarına yol açan bir dizi etkeni ayrıca tartışmak gerekli. Ama bizzat bu gelişmenin, çözüm sürecini desteklemeyen siyasi odakların oyunun dışına düşme ihtimallerinin çok kuvvetli olduğunu göstererek, sürece toplumsal desteğin varlığının alttan alta kendisini hissterdiğinin kanıtı olduğunu söylemek mümkün.
Sürece desteğin en önemli göstergelerinden birisi ise, Abdullah Öcalan’ın kamuoyu algısında edinmiş olduğu yeni konum. Çözüm sürecinden önce PKK lideri hakkında, çok satan ve izlenen medyada ırkçılık içermeyen, nefret söylemi kapsamına girmeyecek olan tek bir cümleye okuyamıyorduk. Örneğin, 17 Şubat 1999’da günlü Hürriyet gazetesi, Abdullah Öcalan’ın yakalanmasını, “bebeğim rahat uyu, katil yakalandı” başlığıyla duyurmuştu. Bir başka örnek de Milliyet gazetesinden. Gazete, “…terörörden sorumlu PKK’nın başı…” demişti, Sabah gazetesi ise “İblis kafetse” başlığını atmıştı. Solun bazı agzeteleri dışında Abdullah Öcalan’ı karalamayan, lanetlemeyen, aşağılamayan neredeyse tek bir gazete yoktu.
Ama bugün Öcalan bir barış temsilcisi; sözleri, özellikle kriz anlarında yapacağı müdahaleler merakla beklenen, adeta çözüm sürecinin sorunlarını çözme merkezi gibi çalışan siyasi bir figür olarak yeni baştan şekillenmiş durumda. Kürt halkı için Abdullah Öcalan’ın konumu her zaman böyleydi, bugün batıda da Abdullah Öcalan algısı bu yönde beklenenden çok daha seri bir şekilde değişim yaşıyor.
Çözüm sürecinin devlet açısından bir politika haline gelmesi, medyanın diline çeki düzen vermesi bu değişim açısından çok önemli ama daha önemli olan, bu yeni dilin hızla alıcı bulmasını sağlayan sürece yönelik toplumsal onayın varlığı.
Peki eksik ne?
Eksik, bu toplumsal onayın, izleyici durumunda olması. Akan kanın durmasından memnun olan ama kanın bir kez daha akması ihtimaline karşı basınç yapmak üzere örgütlenmeyen yüz binlerce insan, atıl vaziyette. Bu da batıda böyle. Kürdistan’da insanların atıl vaziyette olduğunu söylemek mümkün değil.
Bu nedenle, batıda çözüm sürecine yönelik pasif desteğin, çözüm sürecini sahiplenen aktif bir mücadele biçimini alması için yardımcı olacak barış kampanyaları, her şeyin ötesinde, her şeyden büyük bir öneme sahip.
“Barışa söz ver!” kampanyası, sürecin gelgitlerinden ve muhataplarının dönemsel taktiklerinden bağımsız olarak böyle bir barış hareketinin, ısrarla, yeniden, yeniden inşa edilmesi için yola çıktı.
25 Aralık basın toplantısında ilk adım atıldı. Şimdi sıra, öğrencilerin barışa söz vermesinde, avukatların barışa söz vermesinde, işçilerin barışa söz vermesinde, kadınların barışa söz vermesinde, doktorların, öğretmenlerin, mimarların, şoförlerin, dini grupların, etnik grupların barışa söz vermesinde.
7 Şubat’ta barışa söz verenler, ilk sokak buluşmasını gerçekleştirecek. Güler yüzlü, kararlı ve barıştan hiçbir koşulda taviz vermeden.
Şenol Karakaş