Kitlesel bir devrimci parti için

31.08.2022 - 13:14
Haberi paylaş

Ezilenlerin küresel düzeyde büyük bir öfke içinde olduğu çok açık. Pandemi koşulları bu öfkeyi daha da derinleştirdi ve kapitalizmin nasıl tam çaplı bir iki yüzlülük olduğunu gösterdi. Ama pandemi dönemi tek tek inanlarda mücadeleden kaçma, içe kapanma ve başkalarıyla beraber, daha kalabalık güçlerle birlikte olma yönünde bir eğilimi de güçlendirdi. Gerçekten devrimci bir partinin sürekli inşa edilmesi gerektiği fikri dönemin daha acil görülen görevleri nedeniyle ötelenebiliyor. Belki de çeşitli kampanyalar varken, kitlesel yan yana gelişler yaşanırken devrimci bir partiye neden gerek olsun ki düşüncesi yaygınlaşıyor. Marksizm’in küçümsenmesi, başka politik ya da felsefi eğilimlerin yanında daha önemsiz ilan edilmesi de bir başka etken olabilir.

Kaldı ki Türk solunda sekterizm, milliyetçilik ve Kemalizm öylesine güçlü köklere sahip ki gerçek bir devrimci partinin bu türden geleneklerle karıştırılması da mümkün. Öte yandan gerçek devrimci örgütler inşa etmesi gereken sosyalistlerin her fırsatta Stalinist ya da sol Kemalistlerle birlikte partiler kurma çabasına girmesi, sosyal medyanın yaygınlaşmasıyla birlikte partiler üstü “sol kanaat önderleri”nin sayısal tırmanışı da özel olarak devrimci bir partinin örgütlenmesiyle uğraşmayı gereksiz kılıyor olabilir.

Oysa açık olan şey, kitlesel bir devrimci partinin tam da bugün inşa edilmesi gerekiyor.

Aktivistlerin tartışma birliği

Mücadeleler içinde yan yana gelen aktivistler, ayrı örgütlenmelere neden gerek olduğunu sorabilirler. Oysa işçi sınıfının mücadele içinde birleşik hareketinin kalıcı kazanımlar elde eden bir harekete dönüşebilmesi için fikri düzeyde bir birlik gerekir. Tartışmak, birliğe zarar vermez, tersine tartışmadan kurulan birlikler ya eylem anında keskin tartışmalarla bölünürler ya da baştan sağ fikirler üstünlük sağlamış demektir.

Hareketlerin büyüdüğü ve kritik bir viraj alması gerektiği anlarda hareket içindeki tartışmalar da keskinleşir. Yakın zamanda gerçekleşen iki büyük hareketten örnek verilebilir. Birisi gezi direnişi. Gezi direnişi içerisinde diğerleri üzerinde fikri hegemonyasını sağlayabilecek, emek örgütlerini harekete geçirebilecek bir devrimci parti olsaydı, direnişin kaderi daha değişik olabilirdi. Liderliğinde hiçbir milliyetçi öğeyi barındırmayan, bu güçlerin hareketi belirlemesine izin vermeyecek kadar aktif ve büyük bir örgüt, Gezi direnişinin emek örgütlerinin işyeri temelli direnişiyle bütünleşmesi için tartışabilirdi. Uzun süre devam eden mahalle forumlarına daha kalıcı müdahalelerde bulunabilirdi.

15 Temmuz’da ise darbeye karşı sokağa çıkan insanların haklı öfkesini, aynı zamanda AKP’nin teşhiri için de örgütleyebilirdi. Devasa bir halk direnişi, gerici bir kalkışma olarak anlatıldığında, kitlesel bir devrimci parti propagandaya karşı çıkabilir, hareketin liderliğinin sağcıların elinde alınması için mücadele edebilirdi. Darbenin püskürtülmesinde belirleyici olan siyasal güçler, darbe püskürtüldükten sonra oluşan siyasal ortamı otoriter tek adam rejiminin inşası için bir lütuf olarak gören sağcıların elinde bu olanağı alabilirdi.

Bir başka örnek ise son bir yılda yaşanan sert fakirleşme. Ana akım siyasal alanda tüm siyasi figürler gelişmeleri tayin edici güç olarak seçimleri bekliyor ve bugün yaşanan can yakıcı sorunlara karşı mücadeleyi seçimlere erteliyor. İnanılmaz bir fakirleşme yaşanırken ve bu fakirleşme net bir şekilde rejimin ekonomi yönetimini bilmemesi nedeniyle yaşanıyorken, bu şiddette bir enflasyona karşı işçilerin birleşik mücadelesini örgütlemek yerine, tersine bu mücadelenin seçimlere kadar ertelenmesinin propagandasını yapmak mümkün oluyorsa bunun temel nedeni her işyerinde onlarca üyesi olan bir kitlesel devrimci partinin aşağıdan yukarı bu tartışmaları yaparak emek örgütlerini harekete geçmeye zorlayamıyor olmasıdır.

Aktivistlerin enternasyonalist birliği

Marksist fikirlerin üzerinde yükselen bir devrimci parti, millet kavramının hayali bir yapı olduğunu tüm temasta olduğu işçilerle tartışabilirdi. Millet yüceltmesi ve milliyetçilik, bu hayali fikri o toplumun sömürüye mahkûm edilmesi için kullanan egemen sınıfın en sevdiği araçlardır. Oysa Türkiyeli bir işçiyle, yoksulla Türkiyeli bir patronu birleştiren hiçbir ortak özellik yoktur. 

Aktivistler, milli çıkar diye öne sürülen her iddianın arkasında egemen sınıfın, en azından patronların bir kesiminin çıkarlarının yattığını ve işçi sınıfının milliyetçilikle bağını kopartmadan kendi egemen sınıfına karşı mücadelesinde başarı kazanmasının mümkün olmadığını savunmak için bugünden tartışmak zorundadır.

Milliyetçilik yoksulların sırtına sürekli vurulan bir kırbaçtır. Düşmanın gerçekte nerede olduğunu kavramamızı engeller bu kırbacın her çarpışı. Üstelik kırbacı kullanan patronlar da sırtımızdadır. Milliyetçilik, esas düşmanın içeride olduğunun görülmesini engeller. Türkiyeli bir işçinin pandemi boyunca servetine servet katan patronlarla hiçbir ortak bağı olmadığını ama Suriyeli bir işçiyle, Yunanistan’da emeğini satarak yaşayan bir işçiyle aynı sınıfın üyeleri olduğunu görmesi, egemen sınıfın tüm manevralarını rahatça püskürtmesini sağlayabilir.

Bu yüzden 1923’ü devrim olarak gören, böylece cumhuriyet tarihinin gizli kalması istenen suçlarının görünmez olmasına hizmet edenler, kritik an geldiğinde, milli çıkarları savunmakta hiçbir sakınca görmezler. 

Milliyetçiliğin, hayali cemaatler yarattığını bilen aktivistler, bu hayali cemaatlerin içinde ırkçıların özgürce hareket edebildiğini bilerek mücadele edebilirler.

Bu nedenle, milli tarihi günleri yüceltmek yerine Kürt halkıyla batıda işçi sınıfının mücadele birliğinin inşası için her düzeyde çabalarlar.

Soykırımla yüzleşmeyi, ezilenlerin milliyetçi fikirlerden hemen şimdi kurtulması için önemserler.

Bugün, aktivistler arasında parlamentoyu, seçimleri küçümsemeyen ama reformları biriktire biriktire sistemi, siyasal alanı, ekonomiyi düzeltmenin imkân dahilinde olmadığını bilenlerin sayısı ne kadar çok olursa kitle mücadelesi içinde illüzyonların yaygınlaşması o ölçüde engellenir. Ne kadar çok sayıda işçi aslolanın sokakta verilen mücadele olduğunu, sosyal bir devrim gerçekleşmeden ve tüm dünyanın ezilenlerinin desteğini arkasına almadan bir hareketin kazanma ihtimali olmadığını bilirse kapitalist sistemin, devletin ve siyasal figürlerin sol görünümlü tüm seçeneklerini rahatça yenebilirler.

Devrimci parti birleştirir

DSİP, elbette kitlesel bir devrimci parti değil. Ama kitlesel kampanyalarla emek örgütlerinin harekete geçmesine yardımcı olarak devasa kitle eylemleri örgütlemekte belirleyici bir partidir. ABD’nin Irak işgaline karşı eylemlerden iklim krizine karşı kitle hareketlerine, darbecilere karşı sokakta verilen mücadeleden LGBTİ+’ların özgürlüğü için verilen mücadeleye, göçmenlerle dayanışmak için verilen mücadeleden ırkçılıkla ve milliyetçilikle hesaplaşma mücadelesine, emek örgütlerinin birleşik direnişi için gösterilen çabalardan Kürt halkının temel haklarının tanınması için verilen mücadeleye kadar sayısız başarılı, önemli, etkin kampanya bu örgütün aktvistlerinin harekete geçme yetenekleri sayesinde inşa edilmiştir. Yıllar önce iklim krizine karşı kitlesel eylemlerle uyarılar örgütlerken, aynı zamanda hareket içinde temiz kömür diye bir şeyin olmayacağından iklim krizinden kurtulmak için kapitalizmden topyekûn kurtulmak zorunda olduğumuza kadar bir dizi önemli tartışmayı yapıyor ve kazanıyorduk. Hareketin bugün her düzeyde “İklimi değil sistemi değiştir” sloganını sahiplenmesi bu mücadelenin bir ürünüdür.

Bütün bu tartışmalar içinde aslında apaçık olan ama Marksistlerin hareket içinde hegemonya kuramaması nedeniyle silik olan, işçi sınıfının dünyayı değiştirme gücü, ısrarla öne çıkartılmalıdır. Marksist gelenek ve bu geleneğin örgütlü hali olan kitlesel devrimci partiler, işçi sınıfı mücadelesiyle sosyalizm fikrinin örtüştüğü, sosyalizm fikrinin bizzat işçi sınıfı mücadelesinin bir ifadesi haline geldiği süreçlerin örgütlenmesi için vardır. 

Zira, sosyalizm, sadece ve sadece işçi sınıfının geniş kitlelerinin kendi öz eyleminin ürünü olabilir ve sosyalizm gerçekleşmeden sınıflı toplumlardan kurtulmak mümkün değildir.

Bir devrimci partinin önemi, sınıflı toplumların sona ermesi için verilmesi gereken örgütlü mücadelenin en etkili aracı olmasındadır. 

Şenol Karakaş

(Sosyalist İşçi)

 

Bültene kayıt ol