Sendika bürokratları ve taban örgütlenmesi üzerine

11.06.2020 - 17:18
Haberi paylaş

Sendikaların bürokratik yapısı nasıl değişecek?

Bu soruya verilen ve doğruluğu tartışma götürmez sanılan ilk yanıt, "daha doğru düzgün temsilcilerin" sendika yönetimine gelmesiyle, sendika bürokrasisinden kurtulacağımız yönünde oluyor. Bu yanıt yanlış.

Sağ bürokrasi yerine sol bürokrasi mi?

Yanlış, çünkü sendika bürokrasisi, sendika yönetimlerine seçilen insanların karakteriyle ya da siyasi görüşleriyle ilgili bir yapı değildir. Özellikle Türkiye'de sol içinde, eskiden kalma alışkanlıklarla, sendikal mücadeleyi sendika seçimlerine indirgeyen ve sendika yönetimlerine gelmek için eşi benzeri olmayan bir çaba gösteren sol anlayış, büyük bir yanılgı içerisinde.

Sosyalist ya da sosyal demokrat soldan sendika yönetimlerine seçilenler, sendikal bürokrasinin panzehiri olamaz. Bu insanlar daha sol bir sendikal bürokrasinin oluşmasına yardımcı olabilirler, o kadar. Ama sonuçta sol da olsa, bürokrasi bürokrasidir.

Sendikal bürokrasi insanların düşünsel yapısı ve siyasi eğilimlerinden değil, sınıf mücadelesinin, işçi sınıfının sendikal örgütlenmesinin içinden doğar. Bu bürokrasinin sahici nedenleri vardır, reformlar için mücadeleden türeyen reformizmle doğrudan bağlantısı vardır.

Bürokrasinin kökenleri

Olağan dönemlerde işçi sınıfının çoğunluğu, sorunların, sokakta militan bir mücadele vermeden, işyerlerinde grev örgütlemeden çözülmesi yönünde bir eğilime sahiptir. Bu eğilim, sendika bürokrasisinin siyasal ufkunun sınırlarını da belirler. Bürokratlar, bu eğilimi, sorunları patronla masa başında çözmek yönünde güçlü bir alışkanlık olarak örgütlerler. Bu alışkanlık, başka bir eğilimden, zorunlu olarak temsilciler seçme eğiliminden de güç alarak, kademe kademe bir sendikal yöneticiler ağının oluşmasıyla sonuçlanır. Bu ağ, ayrıcalıklarla korunur. Giderek, ayrıcalıklara sahip olan ama seçimle iş başına gelen, işçiler adına patronlarla ve devletle görüşmeleri yürüten, yaşam standardı ortalama bir işçiyle kıyaslanmayacak kadar yüksek olan, devlet bürokrasisiyle ve burjuva partileriyle de, zengin sınıflarla da yakın ilişki kuran bir bürokratik bir ağ şekillenmesini tamamlar.

Kişisel bir şey değil!

Sorun, gerçek ilişkilerin üzerinde yükselen bu ağdadır, bu ağın içindeki bireylerde değil. Bu yüzden, istisnalar dışında, sosyalistlerin bu ağın içinde hiçbir işi olamaz. Sosyalistlerin yeri bu ağın dışındadır, tepede değil tabandadır, sendika ofislerinde değil işyerlerindedir, patronla pazarlık masasında değil fabrika çarklarının, hastanelerde, okullarda ve hizmet üretilen tüm alanlarda işyerlerinin başındadır.  Zenginlik ve bürokratik sekretaryayla dolu şatafat dünyasının zirvesinde değil, aşağıda, işyerlerinde verilen öğlen aralarında, birlikte çay içilen yemekhanelerdedir.

Bürokrasi, ne kadar ayrıcalığa sahip olursa olsun, yaşamını işçi sınıfına borçludur. Bir ayağı işçi sınıfının içindedir, işçi sınıfının içinden yeniden ve yeniden çıkar. Görevi, işçiler adına, işçilerin çıkarlarını, egemen sınıf temsilcilerine karşı temsil etmektir. Bu ağın varlık koşulu, bu temsil yeteneğini sürdürmesine bağlıdır. Bu yüzden sendikal bürokrasi hem işçi sınıfının çıkarlarını savunmak ama hem de burjuvaziyle uzlaşmak zorundadır. Bu ise sonsuza kadar korunacak bir denge değildir. Burjuvazinin, zam yapmak bir yana, işçi sınıfının kazanılmış haklarına saldırdığı dönemlerde, enflasyonun altında maaş zamları söz konusu olduğunda, bir sendikaya yönelik devlet baskısı gündeme geldiğinde, burjuvazinin uzlaşmaya hiç niyeti olmadığı ve işçi sınıfının hiçbir şekilde bu saldırılara izin vermeyeceği bir dönemde, sendikal bürokrasi için tehlike çanları çalmaya başlar.

Tabanda örgütlenmeli

İşte öncü işçiler, sendika bürokratları arasında kızıl kızıl sekretaryalar oluşturma düşünün peşinde koşacaklarına, bu tehlike çanını ilk çalan insanlar olarak, mücadeleyi örgütleme yeteneğini kazanmak için daima ama daima aşağıda örgütlenmek zorundadır. Bürokrasinin uzlaşma eğilimine karşı tabanın uzlaşmazlığının örgütlü sesi olmak; işyerlerinde, işkollarında işçi sınıfının çoğunluğunu masa başı uzlaşma, yani hakların gasp edilmesi eğilimine karşı kazanmak için sürekli taban örgütlenmelerini örgütlemek, bu örgütlenmeleri canlı tutmak zorundadır. Tabandaki bu canlılığın ve kararlığın düzeyi, sendika bürokrasisini, eğer işçi sınıfını satarsa, işçilerin sendikayı başına yıkacağı düşüncesine sevk edecek kadar yüksekse; yani aşağıdan büyük bir basınç örgütlendiyse, sendika bürokrasisi ilerlemek, sola kaymak zorundadır. Taban örgütlenmelerinin varlığı, sendika bürokrasisini sola kaymaya zorlayacak tek araçtır. Bürokrasi, hareketin çıkarlarını temsil etmek yerine uzlaşma merakını gidermek için adım attığında, bürokrasiyi aşacak, haklarını doğrudan kendi eylemiyle alacak olan işçi sınıfı hareketine yardımcı olmak için, sosyalistlerin gözünü sendika bürokratlarının koltuklarından almaları ve enerjilerini tabanda örgütlenmeye adamaları gerekir.

Sendikalarda üye bileşimi açısından homojen bir yapıdan söz edilemez. İnançları, etnik kökenleri ve siyasal eğilimleriyle üyeler, çok geniş bir yelpaze içinde, tüm farklılık ve çeşitlilikleriyle aynı çatı altında bir araya gelirler. Kapitalistler, emekçilerin farklı işkollarında çalışmalarını; farklı şekillerde istihdam edilmelerini (kadrolu, sözleşmeli, geçici vb); eski-yeni ya da genç-yaşlı olmalarını; üretim ya da hizmet sektöründe olmalarını; işçilerin birleşmelerini engellemek için bir ayrıştırma aracı olarak kullanırlar.

Çalışma biçimlerindeki farklılıklara rağmen emekçiler, üretim sürecindeki yerlerinden dolayı ortak sınıf çıkarlarına sahiptirler. Ve bu ortak çıkarlar temelinde örgütlendiklerinde, birlikte mücadele ettiklerinde kazanabilirler.

Sosyalistler, sendika bürokrasisi arasında değil, bu ortak üretim ve ortak mücadele alanında örgütlenmelidir. Bunun en temel nedeni, Rosa Luxemburg’un söylediği gibi, sermayenin zincirinin sermayenin dövüldüğü yerde, üretim birimlerinde kırılabilecek olmasıdır.

(Dosya) Birleşen işçiler yenilmezler

Bültene kayıt ol