Çağla Oflas, Sosyalist İşçi gazetesinde devrimci partinin günümüzde geçerli bir örgütlenme modeli olmadığı yönündeki argümanlarla tartıştı.
Kapitalizme karşı mücadele edenler arasında, devrimci fikirler etrafında şekillenen, işçi sınıfının en ileri kesimlerini barındıran, merkezi bir örgütlenmenin modasının geçmiş olduğu düşüncesi ne yazık ki oldukça yaygın. Teknolojik gelişmelerin, internet erişiminin olanakları koşullarında mücadele eden çeşitli kesimler arasında çeşitli ağlardan oluşan yatay örgütlenmeler başarı kazanmak için yeterli görülüyor. Kuşkusuz bu düşüncenin yaygınlaşmasında Stalinizm’in tahribatlarının payı büyük.
Leninist parti geride mi kaldı?
Ancak bu tartışmanın can alıcı yönünü Lenin’in örgütsel soruna yaklaşımı oluşturmakta. Lenin’in 1903 yılında Rusya’nın özgül koşullarında ortaya koyduğu, demokratik esaslara dayanan merkezi liderliğin ekseninde sürekli ve düzenli bir şekilde faaliyet gösteren bir parti yaklaşımı bir çoklarınca kaçınılmaz olarak diktatörlüğe yol açan bir örgütlenme modeli olarak görülüyor. Bu fikrin hem sağda hem de solda alıcısı var. Oysa bu tartışmada kapitalizmin tarihi boyunca işçi sınıfının defalarca devrimci eylemlere girişmesi ve milyonlarca işçinin katıldığı hareketlerle rejimleri sallamasına rağmen neden sadece 1917 yılında Rusya’da gerçekleşen devrimin başarıya ulaştığı, bu başarıda Bolşevik Parti’nin nasıl bir rol oynadığı kavranamıyor.
Lenin’in 1903 yılında ortaya koyduğu fikirler etrafında şekillenen Bolşevik Partisi Çarlık Rusya’sı baskı koşullarında amatör ve dağınık yapıları merkezileştirdi. Uzun yıllar işçi sınıfı içinde düzenli faaliyeti sonucunda Rusya’da devrim başarıya ulaştı. İşçi sınıfının iktidarı aldığı Şubat ve Ekim arasında Bolşeviklerin etkisiyle hareket karşı devrimci saldırıları püskürttü. İşçi ve yoksul, işçi ve köylü askerler birbirine iyice yakınlaştı.
Kriz ve sınıf mücadelesi
Kapitalizmin tarihi boyunca yaşadığı krizlere bağlantılı olarak sınıf mücadelesindeki gelişmeler, iniş ve çıkışlar sonucu meydana gelen devrimler sistemi yıkmanın mümkün olduğunu gösterdi. Ancak başarısız her devrim, kaybedilen her bir kazanım devrimci partinin neden örgütlenmek zorunda olduğu sorusunun da yanıtı oldu. Hatırlanacağı gibi, 2008 ekonomik krizi sonrasında hükümetler sermayeyi kurtarma paketleri ortaya koyarken, emekçilere yönelik kapsamlı saldırıları karşısında milyonlarca insanın öfkesi sisteme yöneldi. Arap devrimleri, kitlesel meydan işgalleri ve grev hareketleri geçen 10 yıla damgasını vurdu. ABD’de “Wall Street’i işgal et” hareketi, Wisconsin eyaletinde öğretmenler grevi yaşandı. Yunanistan ve İspanya’da meydan işgalleri, Türkiye’de de milyonların katıldığı Gezi eylemleri gerçekleşti. İngiltere’de 2011 Mart’ında 500 bin kişinin katıldığı sendika eylemini 29 Haziran’da 750 bin kişilik kamu grevleri takip etti. Kasım sonunda yapılan greve ise 3 milyon işçi katıldı. Fransa’da 3,5 milyon işçi greve çıktı. Portekiz’de ise 1989’dan sonra ilk kez genel grev yaşandı. Yunanistan’da ise defalarca genel grev yapıldı. Yunanistan’da Chipras’ın liderliğinde Syriza kuruldu. İspanya’da ise yerel hareketler PODEMOS adında yeni bir siyasal yapı oluşturdular. Aşağıdan yükselen sınıf hareketinin şekillendirdiği bu iki parti yerleşik sosyal demokrat partileri sildi. Ancak devrimci partilerin olmadığı ya da çok cılız olduğu koşullarda kapitalizme karşı ayaklanan kitleler başarılı olamadı. Radikal demokratik taleplerle sınırlı olan reformist partiler, egemen sınıfın müdahaleleri karşısında kapitalizmin duvarlarına çarptılar. Kendilerini destekleyen emekçilere sırtlarını döndüler. Arap Devrimleri ise batı devletlerinin müdahaleleri sonucunda çalınan devrimlere dönüştü. Mısır’da devrim batının desteklediği bir darbe sonucunda ezildi. Libya ise parçalandı. Suriye’de Esad’ın hareketi kanla bastırması sonucunda gelişen iç savaş yüz binlerce insanın yaşamını kaybettiği, milyonlarca insanın da göç etmek zorunda kaldığı emperyalist arası bir hegemonya mücadelesine dönüşmüş vaziyette. Teknolojik olanaklar ne kadar muazzam olursa olsun, kapitalist toplumda eğitimden, hukuka, düzenli ordusundan, hükümetine merkezileşmiş ve mükemmel işleyen devlet yapısı karşısında amorf ve dağınık halde bulunan yapılarla kazanmak mümkün olmadı.
Riskler ve olanaklar
2008 krizi sonrasındaki 10 yılda toplam 12 trilyon dolarlık mali kurtarma paketleri, sert bir resesyon, ardından uzun durgunluk, 2018’de zayıf toparlanma döneminden sonra, 2019'da yeni bir resesyon dönemine girileceğine ilişkin güçlü işaretler var. ABD ve Çin arasındaki ticari gerginlik, gümrük vergileri, finansal sıkışmışlık ve Brexit sürecinin belirsizliğinin etkileri şimdiden görülmeye başlandı. Dünyanın başlıca ABD, Çin, AB ve Almanya gibi ekonomileri yavaşlarken, Türkiye, Arjantin, Brezilya ve Venezuella gibi gelişmekte olan ekonomiler derin krizlerle sarsılıyorlar. Ayrıca ABD, Brezilya, Macaristan, Türkiye gibi ülkelerde ortaya çıkan otoriter figürlerin, milliyetçi ve militarist politikalala göçmenleri her yerde hedef haline getirmeleri sonucunda faşist ve ırkçı partiler yükselişe geçti. Yeni Zelanda’da da yaşanan ırkçı katliamı gerçekleştiren güçler oteriter ve sağcı iklimden cesaret almaktalar.
Fakat madalyonun diğer yüzünde mücadele var! Bulgaristan ve Fransa’da akaryakıta yapılan zamlar, eski otomobillere konulan yüksek vergiler ve arttırılan sigorta bedelleri her iki ülkede de kitlesel mücadelelere yol açtı. Cezayir’de yüz binler sokaklara döküldü. Kitlesel gösteriler ve grevler Buteflika’nın sonunu getirdi. Hindistan’da 200 milyonluk grev gerçekleşti. Tüm dünyada otoriterizmin hedef aldığı kadınlar haklarını ve yaşamlarını savunmak için dünya çapında kitlesel bir mücadele sürdürüyor. Avrupa’da ve dünyanın pek çok ülkesinde ırkçılığa ve göçmen düşmanlığına karşı kitlesel gösteriler, iklim değişikliğini önlemek için harekete geçen yeni kuşağın okul boykotları yaklaşmakta olan fırtınaya ilişkin güçlü işaretler vermekte. Üstelik tüm hareketler yaşanan tüm olumsuzluklardan kapitalist sistemi sorumlu tutmakta ve sistemin değişikliğinin zorunluğunu savunmakta. Yaklaşan fırtınada kazanabilmek için, hareketin tüm unsurlarını, işçi hareketiyle birleştirme yeteneğine sahip merkezi ve güçlü örgütlere ihtiyacımız olduğu fikrini savunmak için her zamankinden daha elverişli bir ortam mevcut. Ayrıca vakit henüz geç değil.
Çağla Oflas
(Sosyalist İşçi)