15 Aralık 1989: Romanya Devrimi başladı

15.12.2016 - 10:52
Haberi paylaş

İkinci Dünya Savaşı'nın ardından Stalinistlerin denetimine giren Romanya, 50 yıldan uzun bir süre işçiler için bir cehennem oldu. Sanayileşmek ve "kapitalist" ülkeleri hızla yakalayarak geçmek adına işçiler çok yoğun bir sömürüye tabi tutuldu. Ancak kendisini hakim sınıf olarak örgütleyen bürokrasinin sonu bütün diktatörlükler gibi oldu; işçiler sözde "işçi" devletini kendi elleriyle tarihin çöplüğüne gönderdiler.

Bürokrasinin iktidarı

Romanya, İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra Sovyetler Birliği tarafından işgal edildi. Ülke önce "Halk Cumhuriyeti", sonra da "Sosyalist Cumhuriyet" ilan edildi. Ancak ülkenin yönetim biçiminin, adıyla hiçbir ilgisi yoktu. Stalinist bürokrasi kendisini hakim sınıf olarak örgütlemiş ve SSCB'nin desteğini alarak işçileri sistematik olarak ezmeye başlamıştı.

1965 yılında Nikolai Çavuşesku iktidara geldi. Çavuşesku parti içindeki rakiplerini başlattığı bir Stalinsizleştirme kampanyasıyla saf dışı bıraktı, bu arada asıl kendisinin Stalinist politikalarının kusursuz bir uygulayıcısı olduğu gerçeğinin üzerini örttü. Bir süre izlediği sözde liberal politikalar ile muhaliflerinin silahlarını elinden aldı. Ancak bu durum 1971 yılında yaptığı Çin ve Kuzey Kore ziyaretlerinin ardından hızla değişti.

Polis devleti Romanya

Yayınladığı Temmuz Tezleri'yle milliyetçiliğin ve şahıs kültünün zirveye çıktığı bir dönem başlattı. Şahıs kültü sadece kendisini değil, karısı Elena'yı da kapsıyordu. Bir yıl sonra Komünist Parti üyelerine rotasyon sistemi getirdi; böylece bir kişinin aynı yerde fazla güçlenerek kendisine rakip olabilme tehlikesini ortadan kaldırdı. Sadece Çavuşesku Ailesi'nin üyeleri rotasyondan muaftı. Çavuşesku 1974 yılında kendisini cumhurbaşkanı ve başkomutan ilan etti. Yayınladığı kararnameler kanun kuvveti kazandı. Romanya Komünist Partisi her türlü işlevini yitirerek, Çavuşesku'nun emirlerini uygulama organına dönüştü. Romanya artık mutlak bir polis devletiydi.

Başında erkek kardeşlerinden birinin bulunduğu gizli polis örgütü Securitate, Çavuşesku'nun en önemli dayanaklarından biriydi. Bükreş'teki sorgu merkezi, dünyadaki benzerleri arasında en moderniydi. Romanya uluslararası otomatik telefon ağına bağlı değildi, bu da dış dünyayla iletişimi zorlaştırıyordu. Çavuşesku döneminin sonlarında gizli polisin 14.259 çalışanı, 400.000 ila 700.000 arasında da muhbiri vardı. Pek çok gizli polis subayı aynı zamanda başka meslekler de icra ediyor, bu sayede işçilerin arasına kolaylıkla sızabiliyordu.

Stalinist Romanya'da muhalifler siyasi suçlu olarak değil, akıl hastası olarak değerlendiriliyor ve insanlık dışı koşulların hüküm sürdüğü psikiyatri kliniklerine kapatılıyorlardı. Entelektüel ve dış dünyaca tanınan muhaliflere ise önce ülkeden ayrılma yasağı konuluyordu. 1977 yılında yazar Paul Goma etrafında şekillenen muhalefet grubu ağır cezalara çarptırılmak suretiyle dağıtıldı.

1977'de 10.000 kadar maden işçisi greve çıktı. Çavuşesku grevcilerle bizzat konuştu ve ekonomik taleplerinin neredeyse tümünü kabul etti. Ancak kısa bir süre sonra 20 işçi lideri tutuklandı ve yok edildi. Öncü işçiler, aileleriyle birlikte ülkenin dört bir yanına sürgün edildi, yerlerine Securitate subayları getirildi. SLOMR gibi bağımsız sendika kurma çabaları, daha en başında ezildi.

1980'li yılların başında ülke iflasın eşiğine geldi. Bütçedeki dev deliği kapayabilmek için Çavuşesku "tasarruf tedbirleri" adı altında işçi sınıfına saldırdı. Gıda maddeleri karneye bağlandı. Evlerin 14 dereceden fazla ısıtılması yasaklandı. Bir evde sadece bir adet 25 watt kuvvetinde ampul yakılabiliyordu. Yeni doğan bebeklerde ölüm oranı %26,9 ile Avrupa'nın en yükseğini oluşturuyordu.

Sonun başlangıcı

Nikolai Çavuşesku, 1980'lerde parti ve hükümet üzerindeki sıkı denetimini sürdürmek için izlediği politikaları daha da sertleştirmeye başladı. 1988'de Sovyetler Birliği'nde uygulamaya konan açıklık (glasnost) ve yeniden yapılanma (perestroyka) politikası, Romanya sınırlarından içeri giremedi. SSCB'de uygulamaya konan bu politikaların SSCB'nin güdümündeki diğer Doğu Bloku ülkelerinde neden olduğu reform dalgasından sonra muhalefete karşı izlenen baskıcı tutum daha da sertleşti.

1989'un ekim ve kasım aylarında Berlin Duvarı'nın yıkılışı, diğer Doğu Bloku devletlerinin birbiri ardına işçi ayaklanmalarıyla yıkılması, Nikolai Çavuşesku'nun kılını bile kıpırdatmadı. Kasım 1989'da yapılan Romanya Komünist Partisi'nin 14. Kongresi'nde Çavuşesku yeniden parti genel sekreterliğine seçildi.

Devrim

Ancak devlet kapitalisti diğer devletlerin birbiri ardına tarihin çöplüğüne gitmeleri, Romanya'da da işçiler arasında özgürlük taleplerinin daha güçlü bir sesle dile getirilmeye başlanmasına neden oldu. Romanya'nun kuzeyinde, Macar azınlığın yaşadığı Temeşvar şehrinde Macar bir rahibin rejim muhalifi olduğu gerekçesiyle sürgüne gönderilmeye çalışılması üzerine bir ayaklanma patlak verdi. 15 Aralık akşamı yüzlerce kişi rahibin evinin etrafında toplanarak, gizli polisin onu almasına engel oldu. Kalabalık daha sonra büyük bir protesto gösterisi düzenledi.

16 Aralık'ta 1000 kişi rahibin evinin etrafında toplandı. Olay yerine gelen askeri birlikler insanlara dağılmalarını söyledi ve ateş açmakla tehdit etti. Bunun üzerine halk şehir merkezine doğru yürüyüşe geçti ve parti binasını basarak ele geçirdi. Askerler ve itfaiye kuvvetleri halkı su sıkarak dağıtmaya çalıştılarsa da başarılı olamadılar. Bunun üzerine bölgeye anti terör timleri gönderildi, ancak silahlı çatışma yaşanmadı.

Takip eden günlerde binlerce kişi Temeşvar meydanlarını doldurdu. Ordu birlikleriyle göstericiler arasında yer yer çatışmalar çıktı; Temeşvar'da 60 kadar insan hayatını kaybetti. Ancak devrim dalgası bir çığ gibi büyüyor ve Romanya'nın her yanına yayılıyordu. 19 Aralık'tan itibaren Bükreş'teki bütün fabrikalar greve gitti; binlerce işçi özgürlük talepleriyle şehir meydanını ele geçirdi. Başkanlık sarayına doğru yürüyen işçiler silahlı askerlerle karşılaştılar; ancak askerler silahlarını bırakarak göstericilerin saflarına katıldı.

20 Aralık günü başını maden işçilerinin çektiği daha da kalabalık yürüyüşçü kolları şehre girdi; hâlâ İran'da bulunan Nikolai Çavuşesku'nun yerine bakan karısı Elena Çavuşesku, olayların yatıştırılması için işçilere tutukluların büyük bir kısmının serbest bırakılmasını önerdi, ancak işçiler Çavuşesku çekilene kadar devam edeceklerini belirterek teklifi reddettiler.

20 Aralık akşamı Çavuşesku ülkeye döndü. İlk iş olarak ülkedeki işçi ayaklanmalarını "yabancı güçlerin Romanya'nın içişlerine müdahalesi" ve "Romanya'nın egemenliğine tecavüz" olarak niteledi Çavuşesku'nun bu konuşması işçileri daha da öfkelendirdi. 21-22 Aralık gecesi yer yer ordu birliklerinin de desteklediği ayaklanmacılarla Çavuşesku'nun emrindeki gizli polis gücü Securitate arasında şiddetli sokak çatışmaları yaşandı.

Ardından işçiler Bükreş'teki yayın binalarını, kamu kuruluşlarını ve polis karakollarını ele geçirdi. Bu nedenle devlet kurumları görevlerini tam yapamaz hale geldi ve devlet televizyonu TVR'nin sık sık yayınları kesildi. 22 Aralık'ta ayaklanmalar bütün ülkeye yayılınca ordu birlikleri tamamen ayaklanmacıların safına geçti, böylece Çavuşeku önderliğindeki bürokrasinin diktatörlük rejimi çöktü.

Aynı gün Çavuşesku ve karısı Elena bir helikoptere binerek Bükreş'ten kaçtılarsa da, kısa sürede yakalandılar. Bükreş'in kuzeybatısındaki Târgovişte'de bir kışlada tutulan Çavuşesku ve karısı, 25 Aralık 1989'da kitle katliamı, yolsuzluk, görevi kötüye kullanma, vatana ihanet ve kamu malını zimmetlerine geçirme suçlarından idama mahkûm edildiler. Aynı gün içinde kurşuna dizilerek idam edildiler.

Ne var ki öncü işçileri bir araya getirecek devrimci Marksist bir partinin yokluğu, devrimin sosyalizm ile taçlanmasına engel oldu.

Bültene kayıt ol