3 Kasım 1996: Susurluk kazasında derin devlet açığa çıktı

03.11.2016 - 07:22
Haberi paylaş

Balıkesir'in Susurluk ilçesinde yaşanan bir trafik kazasında, faşist katil Abdullah Çatlı, DYP Şanlıurfa milletvekili korucubaşı Sedat Edip Bucak ve İstanbul eski Emniyet Müdür Yardımcısı Hüseyin Kocadağ'ın aynı arabada oldukları anlaşılınca, devletin "derin" ilişkileri ortalığa saçılmaya başladı. Bu kirli ilişkilerin açığa çıkartılması için "Sürekli aydınlık için bir dakika karanlık" eylemleri yapılmaya başlandı.

Balıkesir'in Susurluk ilçesinde, 3 Kasım 1996'da, Mercedes marka otomobilin bir kamyona arkadan çarptı. Çarpma sonucunda otomobilde bulunan 4 kişiden 3'ü ölürken, 1'i ağır yaralı olarak hastaneye kaldırıldı. Ölen kişilerin İstanbul eski Emniyet Müdür Yardımcısı Hüseyin Kocadağ, üzerinden ''Mehmet Özbay'' adına düzenlenmiş kimlik çıkan faşist katil Abdullah Çatlı ve sevgilisi Gonca Us; yaralanan kişinin de DYP Şanlıurfa milletvekili korucubaşı Sedat Edip Bucak olduğu anlaşılınca, devletin "derin" ilişkileri teker teker ortalığa dökülmeye başladı.

Medyanın kazadan sonra olayı ''Siyasetçi-polis-mafya'' üçgeni içinde tutması nedeniyle yayınlanan haberleri ihbar kabul eden İstanbul DGM Cumhuriyet Başsavcılığı, 11 Kasım 1996'da, ''Cürüm işlemek amacıyla teşekkül oluşturmak'' suçundan soruşturma başlattı.

Soruşturma derinleştikçe devletin tam bir kirli ilişkiler ağı içinde olduğu görüldü. Kazadan hemen sonra olay yerindeki çantanın ortadan kaldırılmasını sağlayan Veli Küçük, Gazi katliamını gerçekleştiren özel timci polis memurları Ayhan Çarkın, Ercan Ersoy ve Oğuz Yorulmaz, mafya liderleri Ömer Lütfü Topal, Sami Hoştan ve Ali Fevzi Bir, Mehmet Ağar gibi isimler soruşturmaya dahil oldu. Kontrgerilla açığa çıktı.

Bir süre sonra Başbakanlık Teftiş Kurulu ve TBMM Susurluk Araştırma Kurulu tarafından konuyla ilgili raporlar hazırlandı, ancak özellikle ilk hazırlanan raporda yanlış bilgilerle Susurluk olayının üzeri örtülmeye çalışıldı. Bu noktada Susurluk'ta açığa çıkan kontrgerilla, işçi hareketinin ve toplumsal muhalefetin öfkesine neden oldu.

1 Şubat 1997'de sol önderliğinde kitlesel protesto eylemleri başlatıldı. "Sürekli Aydınlık İçin 1 Dakika Karanlık" adı verilen eylemlerde, Susurluk kazasıyla ortaya çıkan derin ve kirli ilişkilerin her yönüyle aydınlatılması için her gece saat 21:00'de halk evindeki ışıkları açıp kapamaya başladı. 15 Şubat'ta eyleme Türkiye genelinde tahminen 30 milyon kişi katıldı.

Ancak merkez sağın tümünün, MHP ve BBP'nin, ordu, polis örgütü ve MİT'in karanlık ilişkilerin tümüne bulaştığı ortamda yükselen toplumsal muhalefet başka bir noktaya kanalize edildi. '1 Dakika Karanlık' eylemlerine katılan askeri lojmanların ardından, dönemin hükümeti Refahyol hedef gösterildi. RP hakkında yıllardır devletin arşivlerinde bekletilen dosyalar birer birer basına sızdırıldı.

Böylece bir taşla iki kuş vuruldu. Hem toplumsal hareketin öfkesi düzen içine çekildi, hem de Türkiye'nin en büyük partisi hâline gelen RP iktidardan indirildi. 28 Şubat'ta ordu tarafından yayınlanan muhtıra, Türkiye'deki siyasal rejimin önündeki öncelikli tehdit olarak 'irticai hareketi' gösteriyordu. Darbecilerin Sincan'dan geçen tankları, egemen sınıfın istikrar arayışını simgeliyordu. Refahyol'un darbe ile devrilmesini RP'nin kapatılması, 8 yıllık kesintisiz eğitimle İmam Hatiplerin orta kısımlarının kapatılması, Erbakan ve önde gelen RP'lilere siyasetin yasaklanması ve başörtüsü yasağı izledi.

28 Şubat süreci, geçtiğimiz yıllarda Ergenekon adıyla açığa çıkan güçlerin, Kemalist rejimi korumak için Kemalist olmayan güçlere karşı saldırısıydı. Bu saldırının sonuçları sadece RP ile sınırlı kalmadı. İşçi hareketi geriletildi. Emek örgütleriyle işveren örgütleri, TSK'nın "laiklik hassasiyeti"ni paylaşan ortak bildirilere imza attılar. Bir dizi ekonomik-toplumsal kazanım geri alındı. Halkın alım gücü üçte bir oranında düşerken, OYAK süreçten Türkiye'nin en büyük 3. holdingi olarak çıktı. Devlet güçlendi. Savaş şiddetlendi. Laik-şeriatçı saflaşması topluma dayatıldı.

Ancak saldırının amacı hedefine ulaşamadı. Her ne kadar RP kapatıldıysa da, yerine FP kuruldu. Başörtüsü yasağına karşı direniş tüm ülkeye yayıldı. Kitlelerin değişim isteği, post-modern darbeye karşı tutum alabilen bir solun olmadığı bir ortamda, kendilerine beklenen değişimi vaat eden AKP'yi iktidara taşıdı.

Bültene kayıt ol