29 Ekim 1923: Meclis “yaşasın cumhuriyet!” nidalarıyla çınladı (mı?)

29.10.2016 - 09:37
Haberi paylaş

Türkiye okullarının müfredatının en güçlü olduğu alanlardan biri, hiç şüphesiz efsanelerimizdir. Mitolojik Türk kahramanlarının "ağaç yaşken eğilir" düşüncesiyle yıllar boyunca bıkıp usanılmadan tekrar edilen insanüstü başarılarının arasında, Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşu öyküsü de bulunuyor. Bu efsaneye göre Mustafa Kemal "Cumhuriyeti ilan ediyoruz" dediğinde, meclis büyük bir coşkuyla bu ilanı selamlamıştı.

Oysa gerçekte durum bundan biraz farklı görünüyor. 29 Ekim 1923 tarihli cumhuriyetin ilan edildiği oturuma katılan milletvekili sayısı sadece 158'di. Yani toplam 334 milletvekilinin 176'sı ne cumhuriyetin ilanına, ne de cumhurbaşkanı seçimine katılmıştı. Bunun nedenlerini incelemek için dönüp biraz geriye bakmak gerekiyor:

Mustafa Kemal, mecliste hiçbir zaman salt çoğunluğa sahip olamadığı gibi, meclisin geneli tarafından sevilen bir lider de değildi. Aslında Eski Roma devrinde olduğu gibi, güç durumlarda siyasi ve askeri otoriteyi elinde toplayarak durumu düzeltecek, sonra da bu yetkilerini ait olduğu yere, yani meclise iade edecek bir şef olarak seçilmişti.

Falih Rıfkı Atay, "Çankaya" adlı eserinde bu durumu şöyle anlatıyordu:

"19 Mayıs 1919'dan hayli gerilerdeyiz. Henüz İzmir'e Yunan gelmemiştir. Ama İstanbul'da düşman baskısı vardır. Tür¬kiye için ne kadar kötü şeyler düşünüldüğünü de biliyoruz.

Yurtsever Osmanlı aydınları aranış içindedirler. Ne yapsak milli bir uyanış hareketi yaratabilsek, yarın katlanılmaz barı¬ş şartlan diktası altında kalırsak, hayır diye haykırabilsek! Toplantı yerlerinden biri de göz hekimi Esat Paşa'nın evi. Dertleşenler arasında Profesör Akçoraoğlu Yusuf ve Ferit (Tek) Beyler de var. Hepsinin birleştiği nokta İstanbul düşman baskısı altındadır. Burada bir şey yapılamaz. Çıkar yol Anadolu'yu hazırlamaktır. Fakat kim yapabilir bu işi? Kimi göndermeli Anadolu'ya?

Refet Bey (Bele) Jandarma Komutanı, Gazze savaşlarından tanınmıştır. Bir defa da ona danışalım, demişler ve kendisini toplantıya çağırıp fikrini almak istemişler. Refet Bey:

- Siz düşünün, ben de aradığınız adamın kim olabileceğini araştırayım, gelecek defa görüşürüz, der.

Ertesi toplanışta sormuş:

- Kimi tasarladınız?

- Rauf Bey'e (Orbay) ne dersiniz?

- Yüzde elli bulmuşsunuz. Bende bir yüzde yüz var, bizi kurtarır ama, sonra biz ondan nasıl kurtulabiliriz, bilmem.

- Canım, gâvura kalmaktansa ona kalırız.

- Mustafa Kemal!" (F.R. Atay, Çankaya, İstanbul 1984, S. 241)

Nitekim Mustafa Kemal'i ortaya çıkartan gücün korktuğu başına gelmiş, Mustafa Kemal bünyesinde topladığı askeri ve siyasi yetkileri bir daha iade etmeye yanaşmamıştı. Meclisin içinden de ona karşı ciddi bir muhalefet yükseliyordu. "İkinci Grup" olarak anılan bu muhalefetin odağında, Mustafa Kemal'in diktatoryal eğilimleri vardı. Lazistan mebusu Ali Şükrü Bey, bir gün mecliste yaptığı bir konuşmadan Lozan Konferansı'nın başarısızlığını eleştirdiğinde Mustafa Kemal öfkesinden silahına sarılmış, Ali Şükrü de silahını çekmişti.

Mecliste yaşanan bu olaydan sonra Ali Şükrü evinden meclise giderken ortadan kaybolmuş, cinayeti işleyenin Muhafız Kıtası Komutanı Topal Osman olduğu anlaşılmıştı. Bunun gibi daha pek çok karışık ve yıldırıcı olaydan sonra, mecliste muhalefet büyük ölçüde tasfiye edildi. Yine de 29 Ekim 1923 günü cumhuriyetin ilan edileceği ve cumhurbaşkanlığı seçiminin yapılacağı anlaşılınca, Mustafa Kemal'in bir tek parti diktatörlüğü kurmak üzere olduğunu anlayan milletvekillerinin yüzde 52.7'si cumhuriyetin kabul edildiği oylamaya katılmadı

Hemen ardından cumhurbaşkanlığı seçimine gidildi. Tek aday Mustafa Kemal'di. 334 milletvekilinin 158'i oylamaya katıldı, geri kalan 176 üye ise bu oylamaya da katılmadı. Mustafa Kemal artık hem meclis başkanı, hem cumhurbaşkanı, hem Halk Partisi'nin başkanı oldu.

Bültene kayıt ol