17 Eylül 1982: Sabra ve Şatilla katliamında binlerce Filistinli katledildi

17.09.2016 - 11:55
Haberi paylaş

Sabra ve Şatilla katliamı, yakın tarihin en barbarca eylemlerinden biridir. Aralarında yaşlıların, kadınların ve çocukların çoğunlukta olduğu binlerce silahsız ve savunmasız Filistinli mülteci, İsrail ordusunun denetimi ve gözetimi altındaki Falanjistler tarafından canice bir imha planıyla katledildiler. Birleşmiş Milletler, 16 Aralık 1982'de bu katliamı mahkûm etti ve bir soykırım olduğunu onayladı.

Sabra ve Şatilla katliamı, İsrail ile Falanjistler arasındaki işbirliğinin sonucuydu. Filistin halkına ve Filistin Kurtuluş Örgütü'ne (FKÖ) karşı uzun yıllardır savaşan İsrail, Lübnan'ın orta sınıflarına ve deklase olmuş işçilerine dayanan Falanjistler nezdinde kendisine bir müttefik bulmuştu. Falanjistler, Lübnan'a gelen çok sayıda Filistinli mültecilerden rahatsızdılar. Filistinlilerin Lübnan'a iltica etmesinin asıl sebebi İsrail'di kuşkusuz; ancak Falanjistler bunu görmeye istekli değildi. Filistinlilere karşı olan ortak düşmanlıkları, İsrail ile Falanjistler arasında gizli bir ittifakı ortaya çıkarmıştı. Faşist Falanjistler bu ittifak çerçevesinde FKÖ ile savaşmaları için İsrail'den silah ve para yardımı alıyorlardı.

Katliamın ana sebebi 1948 yılında yaşanan terör sonucunda Lübnan'a sığınmış olan Filistinlilerin, ülkeden kaçmalarını sağlamaktı. Yaşanan katliam, kesinlikle Beşir Cemayel'in öldürülmesine karşı ani gelişen bir intikam hareketi değildi, aksine tüm detayları ayrı ayrı planlanan, uzun bir çalışmanın ürünüydü. İsrail, daha önce Filistinlilere yönelik olarak gerçekleştirdiği katliamlarda yaşlı, kadın, çocuk demeden önüne çıkanı öldürmüştü ve bu kez farklı olması için bir sebep yoktu.

İsrail, Batı Beyrut'u işgal ediyor

İsrail, 15 Eylül 1982 sabahı Batı beyrut'u işgal etti. Bu karar İsrail Başbakanı Menahem Begin ve Savunma Bakanı Ariel Şaron tarafından alınmıştı. Bu, FKÖ'nün Beyrut'u boşaltılması için yapılan ateşkes anlaşmasının açık bir ihlaliydi. Lübnan'ın ve uluslararası toplumun tüm itirazlarına rağmen, İsrail ordusu Batı Beyrut'un tümünü denetimi altına aldı. İsrail ordusu Sabra ve Şatilla'ya girmedi, kampların etrafını askerler ve tanklarla çevirmekle yetindi. Lübnanlı Falanjistleri Sabra ve Şatilla'ya sokma kararı, olayı aydınlatmak üzere kurulan komisyona göre, İsrail Genelkurmay Başkanı Rafael Eitan tarafından 14 Eylül 1982 tarihinde alınmıştı. İsrail Genelkurmay Başkanı ve Falanjistlerin komutanı bir araya gelerek ayrıntıları görüştüler. Faşistlerin kamplara saldırtılması kararının İsrail kabinesi tarafından ayın 16.sında onaylanmasından sonra, planın uygulamasına geçildi.

Katliam

Her biri 50 kişiden oluşan üç birlik 16 Eylül 1982'de Sabra ve Şatilla kamplarının sınırına gelerek, İsrail ordusunun komutanlarından gelecek emri beklemeye başladılar. Daha önce kararlaştırıldığı gibi, saat 17:00'ye doğru kampa girme emrini aldılar, böylece ayın 18.ine kadar sürecek olan katliam başlamış oldu. Lübnan'da bulunan İsrail ordusunun komutanı Rafael Eitan, Falanjistlerin komutanıyla Doğu Beyrut'ta buluşarak, kamplarda gerçekleşen "askeri operasyonun" başarısı nedeniyle onu ve askerlerini tebrik etti.

Bu görüşme esnasında Falanjistlerin lideri, büyük iş makinelerinin getirilmesini istedi. İş makinelerinin gelmesiyle birlikte derin çukurlar kazıldı ve katliamda ölen Filistinlilerin cesetleri toplu mezarlara atıldı. Yine de sokakları doldurmaya devam eden cesetleri ortadan kaldırmak için, bir dizi ev yerle bir edildi. Washington Post gazetesinden Loren Jenkins, kamplarda gördüklerini 23 Eylül 1982'de şöyle anlatıyordu:

"Yabancı gözlemciler cumartesi günü Şatilla'ya geldiklerinde, gerçek bir kâbusla karşılaştılar. Kadınlar şişmeye başlamış cesetlerin başında ağlıyordu, bütün sokaklar mermi kovanlarıyla doluydu. İçlerinde insanlar bulunan evler buldozerlerle yıkılmış, yerle bir edilmişti. Delik deşik duvarların diplerinde, kurşuna dizildikleri belli olan cesetler gruplar halinde yığılıydı. Sokaklar ise görünüşe göre kaçmaya çalışırken vurulan insanların cesetleriyle doluydu".

Yine ikisi de Amerikalı gazeteciler olan Ralph Schoenman ve Mya Shone, katliam hakkında araştırma komisyonuna verdikleri ifadede şöyle diyorlardı:

"18 Eylül 1982 cumartesi, yani katliamın son günü Sabra ve Şatilla'ya geldiğimizde, her yerde vücutlar gördük. Balta ve bıçaklarla parça parça edilmiş kurbanların fotoğraflarını çektik. Bu insanların sadece pek azı silahlıydı. Kiminin kafaları parçalanmış, gözleri oyulmuş, boğazları kesilmiş, derileri yüzülmüştü. Bazılarının iç organları dışarı çıkartılmıştı. Katiller Filistinlilerin evlerini yağmalamaya bile vakit bulmuşlardı."

Kurbanların sayısı

Katliam kurbanlarının sayısı hiçbir zaman tam olarak belirlenemedi. Uluslararası Kızılhaç Komitesi 1.500 ceset saydı, ancak 22 Eylül'de bu sayı 2.400'e yükseldi. Ertesi gün 350 ceset daha bulundu ve toplam ölü sayısı 2.750 oldu. Toplu mezarlardaki cesetlerin sayısı asla tam olarak tespit edilemedi, çünkü Lübnan yönetimi çukurların açılmasını yasakladı. Ayrıca yıkılan evlerin altında kalanların sayısı ve canlı olarak bilinmeyen yerlere götürülenlerin kaç kişi olduğu da tespit edilemedi. Kurban sayısı, kimi Filistin kaynaklarına göre 7.500'ü buluyordu.

Sonuçlar

Siyonist korsan İsrail devletinin geçmişi ve bugünü ölümle, kanla, acıyla ve katliamla dolu. Sabra ve Şatilla katliamı, İsrail'in kabarık suç dosyasındaki ilk katliam değil, sonuncusu da olmadı. 1982'den sonra da İsrail katliamlarına devam etti; bugün de Filistinliler insanlık dışı koşullar altında yaşamlarını sürdürmeye devam ediyorlar.

Son olarak Mavi Marmara baskınında katliamcı yüzünü gösteren İsrail, ortadoğuda emperyalizmin bekçiliğini yapıyor. O günden bu yana Filistinli Araplar, bu korsan devletle mücadelelerini sürdürüyorlar. Verdikleri bu mücadele, küçük generallerin önderliğindeki İntifadalar, dünya emekçilerinin ve emperyalizme karşı olan herkesin desteğini kazanıyor. Sabra ve Satilla katliamının bir daha yaşanmaması için, barbarlığın değil insanlığın kazanması için Filistin'e özgürlük istemek ve Filistin'in yanında olmak gerekiyor.

Bültene kayıt ol