11 Eylül 2001: “Bilinmeyen” düşmana karşı “sonsuz” savaş başlatıldı

11.09.2016 - 08:19
Haberi paylaş

ABD Hükümeti'nin açıklamalarına göre, 11 Eylül 2001 sabahı el-Kaide militanları tarafından dört uçak kaçırıldı. Bu uçaklardan ikisi New York'ta bulunan Dünya Ticaret Merkezi'nin ikiz kulelerine çarptı ve kulelerin yıkılmasına neden oldu. Uçaklardan biri Washington D.C.'deki Pentagon binasına çarptı ve hasara yol açtı. Dördüncü uçak ise iddiaya göre uçakta yaşanan bir boğuşma sonrasında Pennsylvania kırsalına düştü.

İkiz kuleler çarpmanın etkisiyle kısa sürede yıkıldı, binlerce insan öldü. Olay yerine gelen itfaiye erlerinin de bir kısmı enkaz altında kalarak hayatını kaybetti. ABD'nin ve kapitalizmin tam göbeğine yapılan bu saldırı, bir süre bütün dünyayı sarsan bir şok etkisi yarattı. Olayın ayrıntıları ortaya çıkmaya başladıkça, bu saldırıları düzenleyenin bizzat ABD Hükümeti olmasından, Pentagon'a uçak çarpmadığına, binaya güdümlü bir füze atıldığına kadar pek çok komplo teorisi geliştirdi.

Tüm bu tartışmalar yaşanırken, ABD Başkanı George W. Bush, eline geçen bu çok iyi fırsatı değerlendirerek ABD'nin terörist bir saldırıyla karşı karşıya kaldığını söyledi. Aslında kendisi dünyanın en büyük ve bir numaralı teröristi olan ABD, bütün dünyada "terörizme" savaş açtığını ilan etti. Bush, bütün dünya ülkelerine bu savaşta kendi yanlarında olmalarını, aksi takdirde karşı taraf olarak değerlendirilecekleri uyarısında bulundu. "Bilinmeyen" bir düşmana karşı "sonsuz" bir savaş başlatacaklardı.

Böylece ABD egemenleri dünyanın her tarafında yürüttükleri ekonomik, politik ve en önemlisi askeri operasyonlar için kendilerine sonsuz bir özgürlük ortamı sağlamış oldular. Bu savaşta yanlarında olmayan herkesi düşman olarak gördüklerini pervasızca ilân ettiler. Başta İngiltere olmak üzere, batılı birçok ülke bu savaşta ABD'nin yanında yer alacaklarını açıkça belirttiler.

ABD, 2001 yılında "terörizmle" savaş adı altında el-Kaide'yi barındırdığını iddia ettiği Afganistan'a NATO desteğinde saldırarak ülkeyi işgal etti. Afganistan'a barış, istikrar ve medeniyet getireceğini belirtmesine rağmen tek getirdiği kan, gözyaşı, acı oldu. Afgan halkının durumu işgalden bu yana daha da kötüleşti. ABD stratejik önemi çok büyük olan bölgede hakimiyet sağlayarak hegemonyasını güçlendirdi, bölgenin zengin yer altı kaynaklarına el koydu.

Mart 2003 tarihinde bu kez Irak'ı işgal etti. Bu işgalin baş gerekçelerinden biri Irak'a "demokrasi" getrimek ve Irak'ın (sözde) sahip olduğu kitle imha silahlarını bir tehdit olmaktan çıkarmaktı. Ancak yapılan tüm aramalara rağmen kitle imha silahlarının izi bile bulunamadı. ABD, yedi yıllık işgalin ardından harabeye dönmüş bir ülke, milyonlarca ölü ve yaralı bıraktı, ülkenin zengin petrol rezervlerini tümüyle denetimi altına aldı. Ancak bir yandan Irak'taki direnişin, diğer yandan da bütün dünyada sokağa çıkan on milyonlarca savaş karşıtının basıncı nedeniyle, hedeflerinin tümüne ulaşamadı.

11 Eylül saldırılarından sonra Bush'un "medeniyetler çatışması" söylemi, dünyada İslam karşıtı bir havanın doğmasına neden oldu. İslamofobi, 11 Eylül saldırılarının ardından Bush yönetiminin ve daha sonra da batı hükümetlerinin ırkçılığının üzerine örten, "teröre karşı savaş" ideolojisini besleyen bir silah hâline geldi. Bush yönetimi, İslamofobiyi emperyalist savaşların ve işgallerin üzerini örtmek üzere kullandı.

Bu ideoloji sayesinde ABD'ye ve İsrail'e karşı direnen İslamcı direnişçiler, "terörist" olarak damgalandı. Böylece işgallerin arkasında yatan emperyalist çıkar ilişkilerinin üstü örtülebildi. Ayrıca işçileri Müslüman olan ve olmayan şeklinde bölmek suretiyle, işçi sınıfının ortak düşmanı olan kapitalizme karşı birlikte mücadele etmesinin önünü tıkayan araçlardan biri oldu.

Bültene kayıt ol