17 Ağustos 1999: Marmara depreminde on binlerce insan öldü

17.08.2016 - 09:48
Haberi paylaş

Bundan tam 17 yıl önce saat 03:02'de gerçekleşen Kocaeli Gölcük merkezli depremde on binlerce insan hayatını kaybetti. Deprem bölgesi Türkiye'nin en önemli sanayi kuruluşlarının bulunduğu ve binlerce işçinin yaşadığı bir yer. Burada her an kırılabilecek bir fay hattının bulunduğu gerçeği, depremde yaşanan büyük can kaybının bir cinayet olduğunu açık bir şekilde ortaya koyuyor. Katiller ise aramızda dolaşıyor.

17 Ağustos 1999 tarihinde sabaha karşı insanlar evlerinde uyurken, 7,5 şiddetinde bir deprem meydana geldi. Çok sayıda sanayi kuruluşunu barındıran bölgede nüfusun ağırlıklı kısmını işçiler oluşturuyordu. Depremde Kocaeli, Sakarya, Yalova, İstanbul ve civar il ve ilçelerde binlerce bina bir anda yerle bir oldu. Çok sayıda bina denizin altında kaldı. Sabah olduğunda daha net bir şekilde görülebilen manzara korkunçtu. Koca şehirler birer enkaz yığını halindeydi.

Depremden sonra kurtarma faaliyetlerinde tam bir kaos yaşandı. Devletin bu tür bir felaket senaryosuna hiçbir şekilde sahip olmadığı ortaya çıktı. Kurtarma çalışmaları esnasında enkazın üzerine çıkan iş makineleri, hayatta olabilecek insanların da ölümüne neden oldu. Halk kendi imkânlarıyla insanları tonlarca beton ve demirin altından kurtarmaya çalıştı.

Resmi raporlara göre depremde 17.480 kişi öldü, 23.781 kişi yaralandı, 505 kişi sakat kaldı. 285.211 konut, 42.902 işyeri hasar gördü. Oysa gerçekte durum hiç böyle değildi. Resmi olmayan bilgilere göre yaklaşık 50.000 insan öldü, ağır-hafif 100.000'e yakın insan yaralandı. Çöken 133.683 bina ile yaklaşık 600.000 kişi evsiz kaldı. Yaklaşık 16 milyon insan, depremden değişik düzeylerde etkilendi.

Depremden sonra insanlar bölgede kurulan çadır kentlere ve barakalara yerleştirildiler. Geçici olacağı söylenen bu yerleşimlerde son derece sağlıksız ve kötü koşullarda insanlar hayatlarını sürdürmeye çalıştılar. Çocuklar okullara gidemedi. Pek çok insan enkazın altından çıkartılamadı ve enkazla birlikte naaşları da yok oldu.

İktidarda bulunan milliyetçiler ve faşistler (DSP-MHP-ANAP) tam bir acz örneği sergilediler. Başbakan Ecevit hayatını kaybedenlere tanrıdan rahmet dilemekten başka hiçbir şey yapamadı. Deprem bölgesinde ancak ikinci günden sonra kısmen örgütlü kurtarma faaliyetleri başlayabildi. Fakat Türkiye'nin her yanından yağan yardımları örgütlemek bile çok büyük bir sorun oluyordu. Yardımlar yerini bulmadı, gerçek ihtiyaç sahiplerine ulaştırılamadı.

1685 kişiyle yapılan bir anket çalışması, depremin ardından bölgede yaşayan her 15 kişiden birinin ciddi tedavi gerektirecek boyutta psikolojik sorunlar yaşadığını ortaya koydu. Ankete göre uyku sorunu yaşayanların oranı yüzde 23.1, çabuk kızma ve öfke patlaması yaşayanların yüzde 41.2, dikkati toplama güçlüğü olanların oranı da yüzde 26.3 olurken, yüzde 19.7'si bu belirtilerin hayatını etkilediğine işaret etti. Ankete göre, katılımcıların yüzde 7.6'sında travma sonrası stres bozukluğu tespit edildi. Katılımcıların yüzde 45.2'sinin hiçbir ciddi tedbir almadığı da ortaya çıktı.

Depremin üzerinden on iki yıl geçtikten sonra bölgede durum hâlâ normale dönmedi. Binlerce insan yaşadığı travmayı üzerinden atamadı. Ailelerini, evlerini, işlerini, her şeylerini kaybeden insanlar hâlâ derin bir üzüntü ve matem içindeler, hâlâ devlete karşı yakıcı bir öfke duyuyorlar. Çünkü bu yaşanan dönemin başbakanı Ecevit'in iddia ettiği gibi doğal bir afet değildi. İnsanlar aktif bir fay hattının üzerinde, son derece kalitesiz evlerde oturmak zorunda bırakılmışlardı. Depreme dayanıklı olması gereken evler, ilgili hiçbir mevzuata uygun olmadıkları gibi, herhangi bir denetimden de geçmemişlerdi. İnsanlar göz göre göre ölüme gönderilmişlerdi. Dahası, bu cinayetin bir tek sorumlusu bile bulunamadı.

Yapım hatalarından çöken binaların müteahhitlerine yaklaşık 2 bin 100 dava açıldı. Bu davalardan bin 800'ü kamuoyunda Rahşan Affı olarak bilinen, Şartlı Salıverme Yasası ve başka hukuki boşluklardan dolayı kapandı. Geriye kalan 300 davanın 110 kadarında ceza verilse de çoğu ertelendi. Bunun dışında kalan davalar ise 17 Şubat 2007 Cuma günü 7.5 yıllık zaman aşımı sürelerini doldurarak zaman aşımına uğradı ve düştü.

Tarihin en büyük kitlesel kıyımlarından biri olan bu katliamın sorumluları hesap vermek zorunda. Aktif fay hatlarının üzerinde bulunan, başta İstanbul olmak üzere pek çok şehirde yakın bir gelecekte deprem olacağı biliniyor. Bir deprem daha olduğunda aynı katliam yeniden yaşanacak. 2011 yılında Van'da yaşanan iki deprem, bu konuda atılan tek bir adımın bile olmadığını açık bir şekilde ortaya koydu.

Bültene kayıt ol