Barış Vakfı sözcüsü Hakan Tahmaz’la son gelişmeleri konuştuk:
Son zamanlarda yaşananlara süreç dahi denmiyor. Gelişmeler hakkında net bir şeyler söylemek için erken. Ama bu başka bir olgunun varlığını ortadan kaldırmıyor. Kürt sorununda güvenlik eksenli yaklaşımın sonuç almak için elverişli bir yöntem olmadığı ortada. Fakat bu nokta, benim gibi barış ve çatışma çözümleri alanında çalışan insanlar için üzerinde durulması gereken asıl mesele değil şu anda. Barış isteyenler için şu anda üzerinde durulması gereken mesele çatışma ortamından çıkılması için için temasa dönüşme ihtimali olan bir elin uzatılmış olmasıdır. Bunu önemsemek ve buradan bir diyaloğa, bir müzakere ve çözüm sürecine doğru ilerlemek için çabalamak gerekir.
Bunun gereklerinin yerine getirilmesi lazım ve ben bu adımları atmanın imkansız olmadığını düşünüyorum.
Tecrit kalkmalıdır
Açıklamalardan anlıyoruz ki esas olarak Kandil’le Dem Parti arasında bir hat kurulmaya çalışılıyor. Bunun ise çok basit bir yolu var. Evrensel hukuk kurallarına uygun bir yol bu. Abdullah Öcalan’ın avukatlarıyla, ailesiyle görüşmesine izin vermek ve 44 aylık tecritin sona ermesi sağlanabilir. Üstelik bir başka olguyu daha hatırlamakta fayda var. Ayrıca bilmek gerekir ki Öcalan’ın hapiste 25’inci yılı doluyor. AİHM ve Avrupa Konseyi kararlarına göre ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası alanlara umut hakkı tanınabilir. Bu çok rahat yapılabilecek bir hamledir ve çok önemli bir fırsat olarak duruyor.
MHP devlet benden sorulur diyor
Bu taleplerin gerçekleştirilmesi güven artırıcı adımlar olabilir.
Burada MHP ne yapmaya çalışıyor sorusuna yanıt vermek gerekirse, ilk söylenebilecek şudur kanımca: MHP, devletin sahibi, asli oyun kurucu olarak davranıyor. Bu mesajı veriyor. Bürokrasi açısından bu çok hafife alınabilecek bir şey değil. Devlet bürokrasisini hazırlamak için Bahçeli’nin ön alması ve bir yandan kabartılan Türk milliyetçiliğini bir yandan da Fethullahçıların tasfiyesinden sonra devlet katlarında MHP’lilerin ağırlığının artmasını dikkate aldığımızda azımsanamayacak gelişmelerdir.
Mecliste komisyon kurulabilir
Kuşkusuz MHP, böyle bir süreçte ne dereceye kadar ve nasıl bir olumlu rol oynar, bu rahatça öngörüde bulunabileceğimiz bir durum değildir. Çünkü, görmek gerekir ki şu anda meclis kürsüsünden demeçler veriliyor. Partiler birbirine meclis kürsüsünden sesleniyor. Halbuki bir komisyon eliyle bu sürec için bir arka plan oluşturulabilir. Gelişmelerin bu evresinde her atılan adımın kamuoyuna açıklanmamış olmasını da temel bir sorun olarak görmüyorum. Bir diğer önemli noktanın da tüm taraflar kendi kitlelerini, tabanlarını ve hitap ettikleri toplumsal kesimleri sürece açıklarken yapacakları konuşmalarda diğer kesimlerin yaralarını kanatacak üsluptan tamamen uzak durmalıdır. Bahçeli’nin kullandığı, bazı MHP yetkililerinin ve iktidar çevrelerinin tercih ettiği dilin ve yaklaşımın sınırları çerçevesinde kalınırsa bunun sorunun gerçekçi bir çözümü açısından çok da anlamlı olmayacağı ortada. Belki tartışmaların bir aşamasında PKK silah bırakabilir ama Kürt meselesi adını verdiğimiz sorun yerli yerinde durmaya devam eder.
Çözümsüzlük sürdürülemez
Bugün Kürt sorunu etrafında devam eden çatışma bölgede, Ortadoğu’da yaşanan sert gelişmeler nedeniyle aynı şekilde ele alınamaz. Eğer durum buysa, konu hakkında çıklamalarda bulunurken ve karşı tarafa seslenirken, kırmızı çizgileri aşmak yerine sürecin ilerlemesi için hangi adımları atabileceğini masaya yatırmak çok daha olumlu bir şekilde yürünmesine neden olabilir. Bu yapılamazsa süreç bu şekliyle çok ilerleyemez, zamana yayılarak ele alınabilecek bir olgunluğa ulaşamaz.
Bu konuda Ayşe Betül Çelik’in detaylı bir açıklaması vardı, bu çok değerli bir perspektif sunan bir açıklama. Daha müzakereye dahi geçilememiş bu aşamada ilk sorunun şeffaflık olmadığını çok net ele alıyor. Temas-diyalog ve müzakere aşamaları geçildikten sonra şeffaflık hepimizin beklentisi haline gelmeli elbette. Çatışmanın bitmesini istemeyen güçlerin de hazırda beklediğini unutmamamız gerekiyor.
Biz harekete geçmeliyiz
Bu ise bizi, ne yapmalı sorusuna getiriyor. Çözüm süreci gösterde ki yapılacak ilk şey, gerçekçi taleplerin etrafında harekete geçmek çok önemlidir. Gerçekleşebilir ve başkalarının yarasını kanatmayan taleplerle yaklaşımlar sergilemek mümkündür. Bu açıdan meclisteki partilerin bir komisyonda bir araya gelip bu konuda atılacak ilk adımların neler olduğunu hızla konuşmaya başlamaları çok önemlidir diye düşünüyorum. Liderlere, keyfiyete ve müzakere sürecindeki küçük hesaplara dayalı bir barış süreci olamaz. Burada sivil topluma düşen önemli bir rol var: tüm toplumsal kesimlerden insanların, herkesin, kanaat önderlerinin rol oynamasını sağlamak, sürecin bir parçası olmasının sağlamak olmazsa olmaz önemdedir. Özellikle barış fikrinin toplumsallaşması ve barışın gerçekleşmesi için çok önemli bir rol oynayabilir.
Son olarak, barış mücadelesiyle kapitalizme karşı mücadelenin arasında doğru bağlantılar kuramazsak, örneğin barışın gerçekleşmesini kapitalizmden kurtulduktan sonra mümkün görürsek çok doğru bir tutum almış olmayız. Şu anda, daha çatışan güçlerin ilk temaslarının gerçekleştiği bir evredeyiz. Diyalog-müzakere-çözüm süreci diyebileceğimiz aşamalara daha çok vakit var. Burada en önemli risk, “terörü bitirmek” adı verilen ve 40 yıldır denenen politika denenecekse bunun çözümle uzaktan yakından ilgisi olmayacağını görmemektir. Hamasetle yol almak mümkün değildir. Gerçekçi bir barış politikası için hepimizin harekete geçmeye mecbur olduğumuz bir dönemden geçtiğimizi ve bıkmadan usanmadan bugüne kadar anlattıklarımızı anlatmaya devam etmemiz gerektiğini görmek lazım. Şimdi bir fırsat şekillendi, değerlendirip değerlendirmemek bize, barış güçlerine düşüyor.
(Sosyalist İşçi)