DSİP üyesi Şenol Karakaş’la son gelişmeleri konuştuk.
Dünyadaki ırkçı, göçmen düşmanı, aşırı sağcı hareketleri nasıl yorumluyorsunuz?
Şenol Karakaş: Bugün 1930’ların yavaş çekimi mi hızlı çekimi mi diye tartışabiliriz. Ama Alex Callinicos’un felaketler çağı dediği ve devrim ile karşı devrimin, çok karanlık güçlerle solun, işçi sınıfı ve onun mücadelesinin sahne aldığı bir dönemden geçtiğimiz açık. Avrupa Parlamentosu seçimleri, ABD’de Trumpizmin yeniden rüzgarı arkasına alması ve İngiltere’deki faşist gösteriler, gerçekten 1930’ları hatırlatıyor. Ancak Türkiye’deki Milliyetçi Hareket Partisi’ni saymazsak hiçbir faşist partinin, faşizmin en belirgin örneği olan Naziler gibi bir yapılanması yok henüz. Ama devlet kademelerinde sağladıkları her fırsatı örgütlenmek için kullandıkları açık. Bu yüzden Fransa, İtalya, İsviçre, Almanya, Hollanda ve Türkiye gibi ülkelerde risk büyük.
İngiltere’de güçlü temellere sahip antifaşist bir gelenek var. Son 10 gündür faşistler sokağa çıkamıyor. Irkçıları ve göçmen düşmanlarını püskürttüler. Antifaşist mücadelenin İngiltere’de bu kadar hızlı ve kitlesel bir hareket inşa etmesinin temelinde, SWP’nin faşizmin diğer rejimlerden farklı yanını çok iyi görmüş olması yatıyor. Faşizm; despotizm, otoriterizm, aşırı saldırganlık gibi bir sürü şeyle anlatılabilir. Ancak bunlar faşizmi otoriter rejimlerden, askeri darbelerden çok ayırt etmez. Troçki’nin dediği gibi faşizmin ayırt edici yanı, küçük burjuva kitle hareketini işçi sınıfını ezmek için koçbaşı olarak kullanma yeteneğinde yatar. En tehlikeli olan da budur: Devletin yukarıdan aşağıya polis gücüyle yapamadığını, kitlelere yaptırması.
Bu gelişmelerin Türkiye’ye yansıması nasıl?
Türkiye’de başat öğe AKP’nin erimesidir. Nisanda AKP 31, CHP 35, mayısta 29-33 CHP öndeyken, haziranda iki partinin oyları dengelenmiş görünüyordu. Temmuzdaysa CHP neredeyse 7 puan fark atmış. Geçtiğimiz sene bazı yürekten AKP’lilerin gazetemizin “Baybay Erdoğan” kapağına saldırdıklarında anlamadıkları bir şey vardı. AKP’nin tabanındaki yoksullar dağılıyorlardı. Bir dizi anket AKP’den CHP’ye giden 1,5 milyon yoksulun CHP tabanında seçmen olarak kalıcı olmaya başladığını gösteriyordu. Metropol’ün yaptığı anket son 4 aydır AKP-CHP’nin oylarındaki değişimle AKP oylarının ilk defa kuruluşundan çok daha geriye düştüğünü gösteriyor. Yoksulların bir süredir AKP tabanından geri dönüşü olmayan bir şekilde kopmaya başladığını gösteriyor. Bu büyük bir fark ve adı konmamış bir siyasal kriz anlamına gelir.
Erdoğan ve benim AKP yağdanlıkları dediğim küçük bir grup AKP’li olmayan AKP’li, yıllardır sessiz çoğunluğun sesiyiz diye AKP 2002 günlerindeki mağrur zamanlarındaymış gibi propaganda yapıyor. Öyle değil. Artık azınlıklar. 2024 seçimlerinin ardından yapılan anketlerde seçmenin yüzde 15’lik bir kesimi erken seçim olsun derken şimdi bu oran yüzde 60’a çıkmış durumda. Erken seçim olsun diyenlerin sayısıyla CHP’nin AKP’ye attığı farkı birlikte düşündüğümüzde ilk fırsatta bir siyasal krize ve erken seçim çıkışının çok daha yüksek sesle gündeme geleceği bir koşula yuvarlanacağız. Bahçeli’nin erken seçimin gündeme gelmesine bile tahammülü olmaması bu söylediklerimin kanıtı olarak görülebilir.
Bu nasıl bir olanak yaratacak?
Bu erimeyi MHP ve Erdoğan da görüyor. Devletin “kadim” kesimleri de görüyor. Bu nedenle bu koalisyonun her bir unsuru toplumu gerebildikleri kadar gerip her şeye çökmeye çalışacak. Her şey derken gerçekten her şey. Yani yasalar, dere, ağaç, hayvan hakları, LGBTİ+ hakları, Kürt hakları, işçi hakları, nerede kırıntısı kalmış bir özgürlük varsa tamamına aynı zamanda kendileri gittikten sonra bu egemen sınıf ve devlet adına çok uygun bir iklimin kalması için çökecekler. Hayvan meselesinde kendi tabanlarını konsolide etme ihtiyaçları için saldırganlaştıkları açıktı. Nafaka meselesini de geçirebilirler. LGBTİ+ konusunda çok ağır yasalar çıkartabilirler. Çünkü gidiyorlar ve giderlerken muazzam gerecekler.
Sağda bir çözülme mi olacak?
Bu çöküşün bir sonucu da şu: Türkiye’de siyasetin merkezi aşırı sağa kaymıştı ama daha aşırı sağ da bu aşırı sağın etrafında kümelenmişti. Çözülüşü herkes görüyor. Bütün o faşist, paramiliter, darbeci güçler buradan savrulmaya başlayacaklar merkezkaç bir eğilimle. Her şeye rağmen Erdoğan’ın çeşitli odakları bir arada tutma gücünün azaldığını görmek lazım. Ve ittifak kurduğu güçler açısından da kullanılışlı bir aparat olmaktan çıkacak yavaş yavaş. Bu nedenle bugün bir antifaşist birlik çağrısının daha anlamlı olduğunu düşünebiliriz
Fakat sadece sağcılar açısından olanaklar çıkmayacaktır.
Elbette. AKP gerilirse, daha aşırı sağcıların sahneye çıkması karanlık bir senaryo gibi görünebilir; ancak bu aynı zamanda, sosyal güçler açısından ve işçi sınıfı açısından, egemen sınıfın bölünmesi ve siyasi iktidar içerisindeki parçalanma arttıkça fırsatların doğması anlamına da gelir. Filistin meselesi böyle bir örnek oldu. AKP geriliyor ve biz sokağa çıkabiliyoruz. Hayvan hakları meselesi de buna benzer. Kadıköy’de miting yapabiliyoruz. Bu, onların zayıflaması ve kafalarının karışık olmasından kaynaklanıyor. Bahçeli’nin hayvan hakları konusunda kafası gerçekten karışıktı. AKP’lilerin de kafası karışık. Dolayısıyla, AKP çözülürken devletin kademelerinde, iktidar blokunun içinde ve her birinin kendi tabanlarında bölünme hızlanacak.
Erken seçim tartışması bir aşamada net bir şekilde gündeme gelecek. Yoksul kitlelerin AKP’den antikapitalist bir alternatife değil de CHP’ye yönelmesi hayırlı bir gelişme değil.
Afyon belediye başkanı gibi göçmen düşmanı üyelere sahip olması, Kürt sorununda zaman zaman tehlikeli görüşlerin hakim olması, belediyelerin aslında rant merkezi olması, bütün CHP’li belediyelerde işçi mücadelesinin sürmesi, sol içindeki CHP’ci eğilime karşı da uyanık olmamız ve başka bir propagandayı öne çıkartmamız gerektiğini gösteriyor. Hem mücadele açısından hem de olası erken seçim açısından belki de antikapitalist bir alternatifin en net şekilde propagandasını yapacağımız bir dönemdeyiz. Hemen bugün değilse bile bu merkezkaç eğilimlerin eylülden sonra daha görünür olmaya başlayacağını söyleyebiliriz. Çözülüyor bu iktidar.
27 Temmuz’daki hayvan hakları mitingine 5 binden fazla insan katıldı. Alanlarda basın açıklaması yapmak bile zorken, önce Filistin halkıyla dayanışma mücadeleleri şimdi de dev hayvan hakları eylemleriyle bir yarık açtık ve büyük bir hareket inşa ettik. Sonbaharda bu yarıktan yoksulluğa karşı işçi ve öğrencilerin de gireceğinden kuşku duymak için hiçbir neden yok. Çiftçilerin hareketlenmesi ve traktörlerle hem Balıkesir hem de Antep’te trafiği kilitlemeleri de çok alışık olduğumuz bir eylem tarzı değil.