Fransız yazar, gazeteci ve filozof Albert Camus, 1913 yılında Fransız sömürgesi altındaki Cezayir’de doğdu.
1914 yılında Birinci Dünya Savaşı’nda ölen babasını hiç tanımadı. Annesiyle birlikte yoksul bir çocukluk geçirdi. Yaşadığı yoksulluk hayatı boyunca aldığı kararlar üzerinde etkili oldu.
Gençlik yıllarında futbol ve yüzme ile ilgilenen Camus, 1930 yılında vereme yakalandı. Hastalığını daha rahat atlatabilmek için bir akrabasının yanına taşınan Camus bu yıllarda felsefe ile ilgilenmeye başladı. Nietzsche ve Schopenhauer gibi filozoflara ilgi gösteren Camus, 1936’da Cezayir Üniversitesi’nde felsefe bölümünü bitirdi. Üniversitenin son dönemlerinde Marksist olmamasına rağmen Avrupalılar ve yerli Cezayirliler arasındaki eşitsizliklere karşı çıkmak üzere Fransız Komünist Partisi’ne (FKP) katıldıysa da bir yıl sonra istifa etti.
1936 yılında Cezayir Komünist Partisi (CKP), FKP’den ayrı bir varlık kazanınca Camus bu partiye katıldı ve kısa bir süre sonra Théâtre du Travail’i (İşçi Tiyatrosu) kurdu. Bir süre sonra parti Camus’yu “Troçkizm suçlaması” ile ihraç etti.
Bundan sonra bir süre solcu bir gazetede çalışan Camus, 1940’ta gazetenin kapatılması üzerine Paris’e gitti. Paris’te Yabancı, Sisifos Söylencesi ve Caligula gibi eserlerini yazan Camus, Avrupa’da yükselen faşizmden büyük bir kaygı duyuyordu. Naziler Paris’e doğru yürüyüşe geçince orduya katılmak istedi ama hastalığı yüzünden kabul edilmedi. Bunun üzerine bir süre Cezayir’e dönerek ilkokul öğretmenliği yaptı, ancak sağlık sorunları nedeniyle Fransız Alpleri’ne taşındı. Bu dönemde Veba isimli efsane romanını yazdı. Veba’da Fransa’daki direniş hareketinin etkisi net bir şekilde görülür ve insanın sorumluluğuna vurgu yapılır. Romanda Camus’nün insana inancı, Jean-Paul Sartre’ın deyişiyle “inatçı hümanizmi” de belirgindir.
1943’te Paris’e dönen Camus, sorumluluk alarak direniş hareketinde önemli bir rol oynadı, Sartre’ın yanı sıra Simone de Beauvoir, Andre Breton gibi entelektüellerle arkadaş oldu ve Combat (Çarpışma) isimli yasak direniş yayınının başına geçti.
Savaş sonrasında direnişteki rolü sebebiyle de tanınan bir yazar olarak Latin Amerika ve ABD’de dersler verdi. Bir yandan özgürlükçü bir sosyalizmin ve sendikal anarşizmin savunuculuğunu yaparken, Avrupa devletlerinin bir federasyon olarak örgütlenmesini savundu. Bu dönemde Sartre ve diğer solcu entelektüellerle arası açıldı. Macaristan’ın SSCB tarafından işgaline de karşı çıktı. Cezayir sorununda ise ikircikli bir tutumu vardı, bir yandan otoriter sömürgeciliği reddederken Cezayir’in Fransız sömürgesi oluşunu bir sorun olarak görmüyor ve bağımsızlığı savunmuyordu.
Savaş sonrası özgürlükçü düşüncelerini savunduğu ve varoluşçuluk içindeki umutsuzluğa karşı çıktığı Başkaldıran İnsan’ı yazdı. 1957’de Nobel Ödülü kazanan Camus, 1960 yılında bir araba kazasındaki ölümüne kadar felsefi ve edebi yazılarını sürdürürdü. Camus’nün tüm hayatı varoluş, özgürlük, direniş gibi temalarla şekillendi ve her ne kadar çelişkili fikirleri de olsa her zaman politik mücadelelerin içinde yer aldı. Edebi eserleri ile felsefi eserleri arasında her zaman ilişki oldu ve bu ilişki yaşamına da yansıdı. Eserlerinin yanı sıra geriye “Başkaldırıyorum öyleyse varım” diyen insanın çığlığını bıraktı.
Can Irmak Özinanır
(Sosyalist İşçi)