Cinsiyetçilik ve dil

24.01.2021 - 11:02
Haberi paylaş

Cinsiyetçi söylemlere karşı olmak, uzun zamandır kimilerince eksik anlaşılmış, kimilerince hiç anlaşılmamış bir sorun olmaya devam ediyor. 

Cinsiyetçi söylemlerin karşısında olmak, bu söylemleri başta kendimizde olmak üzere değiştirmek, bu cinsiyetçi dilin niçin bu denli büyük bir sorun teşkil ettiğini bilmek oldukça önemli. 

Karşısındaki kişiye cinsiyetçi bir dil kullandığını ifade eden her kişinin karşılaştığı ilk tepki “kadınların bu konuda fazla hassasiyet gösterdiği ya da söylenenin asla o anlamda söylenmediği, ‘niyetlerinin’ o yönde olmadığı, bu konunun abartıldığı” yönünde oluyor. Bu noktada, neden bu dili kullanmamız gerektiğini bilmek, aslında söylenenin ne anlama geldiğini, neyi temsil ettiğini anlamamızda son derece faydalı.

Dil, egemen ideolojinin etkisi altında

Dil yalnızca bir iletişim aracı olmanın ötesinde, toplumların değerlerini ve gerçekliklerini yansıtır. Ayrıca bu gerçekliklerin ve değerlerin gelecek nesillere aktarılmasında bir araç olarak kullanılır. Dolayısıyla dil tarafsız bir gerçeklik değil egemen ideolojinin anlamlarıyla, söylemleriyle yüklü, toplumsal cinsiyet eşitsizliğini besleyen, sürdüren ve yeniden üretilmesini sağlayan başlıca unsurlardan biridir. 

Ayrıca olguların dil ile ifadesi, onların varlığının da bir kanıtıdır. Eril bir kültür, varlığını ve devamlılığını dil ile sağlar. Ayrıca “eril bir kültürün devamlılığını sağlayan dildir” diyerek, dil ile kadının ikincil konumu arasındaki bağlantıyı kurmuş oluruz.  Elbette kadının ezilmişliğini tamamen dil ile açıklamak doğru değil, ancak eşitsizliğin sürdürülmesinde etkin bir rol oynar. 

Kadını aşağılayan ifadeler dilimizde var

Dil toplumdaki yerimizi yansıtmakla kalmaz, aynı zamanda o yerin devamında da rol oynar. Örneğin, "kızını dövmeyen dizini döver, yuvayı yapan dişi kuştur” gibi ifadelerden kadına bakış açısını, kadının konumunu görmek çok zor değil. Bu anlamları daha net irdelemek ve temsilleri daha kolay anlayabilmek adına, tek tek bazı söylemleri incelemek gerekirse; 

“Kadın yönetici, kadın yazar” gibi önüne kadın vurgusu yapılan bu tür sözcükler bazı mesleklerin sadece erkeklere özgü, akla ilk gelenin erkek olacağı gibi bir varsayımdan hareketle kadını ötekileştiren bir ifadedir.

“Ev kadını, fedakâr-çilekeş anneler” gibi ifadeler kadını belli rollere itmesinin yanında, kadının ev içi ezilmişliğini görmezden gelen, fedakârlık kisvesi altında yaşanılan şeyin boyutunu küçülten bir ifadedir.

“Karı gibi ağlamak, evde kalmış kız” gibi söylemler kadınları küçümser, kadının hayattaki nihai hedefinin evlenmek olduğunu ifade eder. 

Kadın yerine bayan kelimesini kullanmak ise kibarlıktan ziyade “kadın” denildiği zaman temelde cinsellik algısı yaratılacağının düşünülmesinden kaynaklanır. Böylece kadının cinselliği üzerinde bir baskı kurulur.

Adam kelimesi, cinsiyetçi bir ifade tarzı

‘Adam gibi adam, adam olmak, adam gibi, adam olana çok bile, adam yerine koymak, adama benzemek, adamakıllı, adamdan saymak” doğru düzgünü, makul olanı, değerli olanı anlatmak için kullanılır ve adamlık ölçü birimi olarak kabul edilir. Dolayısıyla yine kadını yok sayar.  

Ayrıca kimileri “adam” sözcüğünün temelde ve TDK’de “insan” demek olduğunu hatta daha ileri giderek bunun bir cinsiyeti değil bir duruşu yansıttığı belirtir. Ancak dilbilimcilerin bunun tamamen eril bir ifade olduğunu söylemesinin yanı sıra, adam sözcüğünün ilk anlamının insan olmasına rağmen, insanın erkek olan cinsini anlatmak için kullanıldığı ve zıt anlamının kadın olarak belirtildiği gerçeğini görmezden gelir. 

Kaldı ki TDK; müsait kelimesini flört etmeye meyilli kadın, kadın kelimesini hizmetçi bayan, taze kelimesini genç kadın, esnaf kelimesini kötü yola sapmış kadın, serbest kelimesini hoppa kadın, oynak kelimesini ağırbaşlı olmayan “kadın veya kız” diye belirten; toplumda var diye bu kelimeleri kabul eden, kadını çeşitli rollere iten, onu aşağılayan ve küçümseyen, var olan ayrımcılığa hizmet edeceği açık olan ifadeleri içeren bir kurumdur. Böyle bir kurumun söylediklerini kıstas olarak kabul etmek, eşitsizliği derinleştirmekten, beslemekten öteye gidemez.

Cinsiyetçi küfürler, toplumsal cinsiyet rollerini güçlendirir

Neden cinsiyetçi küfretmemeliyiz noktasında ise, küfür zaten toplum tarafından aşağılanan kişilere, durumlara ihtiyaç duyar ve bunları aşağı gördüğünü ifade etmek için kullanılır. Eril toplumlarda cinsiyetçi küfürler en çok kadın bedeni ve cinselliği üzerinden beslenir. 

Edilen küfürlerde, çoğunlukla kadın cinselliğinin pasifliği ve erkek cinselliğinin aktifliği üzerinde durulur, kadın bedeni aşağılanır, erkek cinselliği yüceltilir. Ayrıca bir kişiyi alt etmenin cinsel yolla mümkün olduğunu düşünen zihniyet; bu alt etmeyi, değersiz göstermeyi kadın bedeni ve cinselliği üzerinden gerçekleştirir. Bu yolla toplumsal cinsiyet rollerini yeniden üretip, güçlendirir.

Dilimizden cinsiyetçiliği temizlemeliyiz

Kullanılan tüm bu cinsiyetçi söylemler bize sunulanın aksine suçsuz, naif şeyler değildir, tam da az önce bahsedildiği gibi kadını aşağılayan anlamları ifade eder. Dolayısıyla ne kadınlar bu konuda fazla hassastır, ne de bu konu önemsizdir. 

Yıllardır kadınların büyük direnişlerle mücadele ettiği, kadına yönelik şiddeti besler, kadını küçümser, kadını baskı altına alır, zaman zaman yok sayar, kadını, erkekler tarafından üretilmiş dilin hâkimiyetine alır.  

Böylece kadınlar ve erkekler, çok küçük yaşlardan itibaren, eril kültürün ürettiği ve üretmeye devam ettiği, kadın ve erkeği eşitsiz biçimde yansıtan dil üzerinden kendini bulmaya, kendini ifade etmeye çalışır. 

Yalnızca ataerkil dilin izin verdiği ölçüde değil, nötr bir dil kullanıldığı takdirde, kadın da toplum içerisinde kendine daha özgür bir yer bulabilir, alan açabilir. Dolayısıyla ayrımcılık ve cinsiyetçiliği kullandığımız dilden atarak, eşit bir toplum için ilk adımı atmış olacağız. 

Zilan Akbulut

(Dosya) Kadın hareketinin mücadele pespektifleri

Bültene kayıt ol