Sosyalist İşçi gazetesi emek, barış ve özgürlük mücadelesinde yer alan aktivistlere, 24 Haziran seçimlerinin sonuçlarıyla ilgili görüşlerini sordu.
Yanıtlar şöyleydi:
“Suriyelilere yönelik nefrete karşı bir şey yapmadan…”
Son üç yıldır hükümetin izlemiş olduğu politikalar, güvenlik eksenli ve Türk milliyetçiliğini kışkırtan söylem toplumda bir tür karşılık buldu. Burada en önemli unsur, gerek İyi Parti gerek MHP’nin almış olduğu oyları topladığımızda, milliyetçi oyların mecliste %20-25 arası bir temsile sahip olduğunu görüyoruz. Beka sorunu ekseninde politikaların izlendiği bir süreçte, esas olarak HDP açısından, aynı zamanda Türkiye’nin geleceği açısından ciddi sıkıntılar ve sorunlarla yüz yüze gelme ihtimalimizin olduğu bir gerçek. Bir önceki dönem yaşananları dikkate aldığımızda neler olabileceğini kestirebiliyoruz. İzlenen siyasette yumuşama eğiliminden daha çok sertleşme ihtimalinin yüksek olduğunu düşünüyoruz. Şu anda kilit partiler MHP ve İyi Parti. İkisinden birini yanına almadan herhangi bir iş yapabilmek mümkün değil. Buradan hayırlı bir şey çıkma ihtimali zayıf. Seçimlerin gösterdiği bir başka durum da, toplumsal muhalefeti, solu, sosyalistleri, sendikal hareketi dikkate aldığımızda ortada bir şeyin esamesinin okunmadığı görülüyor. HDP etrafında demokrasi bloku var gibi duruyor ama orasının Kürt siyasal hareketi dışında ne kadar etkili bir güç olduğu da tartışmalı bir şey. Bu nedenle bir tür milliyetçi nefret söylemine karşı, özellikle Suriye’de süren savaşın Türkiye’de yarattığı zorunlu göçe ve Suriyelilerin burada olmasının yarattığı milliyetçi/faşizan söylemin toplumda bulduğu karşılığa karşı bir duyarlılık yaratmadan, Türkiye’nin nefes alması mümkün değil diye düşünüyorum. Sol, demokratik, çoğulcu, yeni bir sosyalist harekete dünden daha fazla ihtiyacımız var. Bunu inşa etmek elzem bir iş hâline geldi. Bu da ancak yeni kadrolarla olabilir. HDP ile dayanışmanın faturası büyük ama bu da alınması gereken bir risk.
Hakan Tahmaz (Barış Vakfı)
“Irkçılığın yükselmesine izin vermemeliyiz”
Üç yıldır yoğun bir şekilde uygulanan yerli ve milli politikalar, ırkçılığın ve milliyetçiliğin yükseldiği zemini oluşturuyor. Irkçı parti MHP neredeyse oyunu korurken, onun içinden çıkan İyi Parti %10 aldı. Bunun yanı sıra AKP ve CHP de sık sık ırkçı söylemlere başvuruyor.
Bu ortamda Türkiye’nin tüm ötekilerinin; Ermenilerin, Rumların, Yahudilerin, Kürtlerin, Suriyeli mültecilerin, Alevilerin, LGBTİ+ bireylerin rahat nefes alması mümkün değil. Özellikle dört milyona yaklaşan Suriyeli mültecilere dönük saldırganlık, sık sık linç girişimleri, mahalle basmalar şeklinde kendini ortaya koyuyor ve çok tehlikeli bir durum yaratıyor. Tüm düzen partilerindeki ırkçılığa karşı kitlesel bir kampanyayı inşa ederek ezilenlerin özgürlüklerine kavuşabileceği bir toplumsal durum yaratmalıyız. Demokrasiden yana olan herkes bu konuda omuz omuza vermeli.
Yıldız Önen (Antikapitalistler platformu)
“İşçi düşmanlarına ve savaş çığırtkanlarına karşı birleşelim”
Seçimin gerçek kazananı HDP ve barış savunucularıdır. Barışta ısrar edenlerdir. Mülteci düşmanlığı yapmayanlardır. Politikayı istatistiklerle değil somut ihtiyaçlarla açıklayanlardır. Bu perspektifin hepimizi gelmekte olan 'acı reçete'ye karşı mücadele etmeye hazırlayacağına inanıyorum. Ayrıca bu seçim bir daha gösterdi ki sorunlar yukarıdan bakarak, kaba retorikle çözülemiyor. Politikayı ucuz pazarlıklara araç kılanlar insanları da sadece sayı olarak görüyorlar. Oysa ancak aşağıdan gelen mücadele, kurtuluşumuzu kendi eserimiz kılacak gücü bize verebilir. Dengeleri ezilenler lehine değiştirecek güç işçilerin mücadelesinden gelecek. Bugün acil ihtiyacımız işçi düşmanlarına ve savaş çığırtkanlarına karşı bir araya gelmektir.
Bahan Gönce (DSİP üyesi)
“Umudu hep birlikte çoğaltanlara teşekkürler”
Umudun, umut etmenin kendisi bir eylemdir. Eyledikçe umut kapıdan içeri girer. Uzakta havada asılı, ‘bir gün’ ile başlayan cümlelerin öznesi değildir umut. Şimdi ve burada mücadele edildikçe çoğalır, bulaşır ve yayılır. Kederin pasifize ettiği bedenlerin yerine, ‘korkmadan bağıran ve olmayınca hızırı çağıran’ barış için her gün mücadele eden, dört duvar arasında yine şarkı besteleyen, oy kullanmak için kilometrelerce yol yürüyen, sandık başında oyları için saatlerlerce bekleyen bedenlerin zaferidir bu seçim.
Umudun kendisi bir gün uzaktan bir zamandan gelmeyeceği gibi, bir gecede de terk etmez. Seçim ertesi sabahından beri aklımda ‘İki Güan, Bir Gece’ filminin sonundaki ‘iyi savaştık’ derken Marion Cotillard. Bu filmin son repliğiydi, fakat bizim ilk repliğimiz. Öğreniyoruz her gün nasıl mücadele edileceğini. Ve umudun eyledikçe bizi terk etmeyeceğini. Bu yüzden HDP ve onun barajı geçmesi için mücadele eden insanlara sonsuz teşekkür etmek istiyorum, baraj geçildiği için değil sadece umudu bir kere daha hep birlikte çoğalttığımız için.
Tuğba Çelik (Boğaziçi Üniversitesi Sosyoloji bölümü mezunu)
“HDP’nin barajı geçmesi hepimizi umutlandırdı”
Bu seçimler parti devleti modelini savunanlarla devletin siyasi partilere eşit mesafede olmasından yana olanlar arasında adaletsiz bir seçimdi. Parlamenter sistemi savunanlarla başkanlık sistemini savunanlar yarıştı.
Seçimin ikinci tura kalacağını, o yüzden herkesin kendi adayını çıkarmasını savunan tez yanıldı. Ortak adayda buluşulması gerektiği anlaşıldı. Seçimlerde stratejik tutuma hiç prim vermeden Demirtaş ve HDP’yi destekledik. Cezaevindeki arkadaşlarımızı satan bir “stratejik akla” sıcak bakmadım.
İnce, CHP’ye bir hareket getirdiyse de bu seçimler CHP’deki artışı ölçmek için yapılmadı ve ilk cumhurbaşkanlığı seçimindeki Ekmeleddin’in oylarına bile yetişilmedi. “O zaman MHP bu tarafta, şimdi o tarafta” gibi yaklaşımların sonuç itibariyle bir önemi yok. Buradan dersler çıkartarak yerel seçimlere yoğunlaşmamız gerekiyor ama Kılıçdaroğlu’nun bu dersi çıkardığı izlenimini edinmedim. Yerel seçimlerde ortak adaylıkları zorlamak, ders mi çıkarıldı yoksa altın tepside AKP’ye seçimler yine hediye mi edilecek, gösterecek bize.
HDP’nin barajı geçmesi hepimizi umutlandırdı. Umarım HDP de bu fırsatı iyi değerlendirerek yeniden yapılanmasını gerçekleştirir. Yoksa işimiz gerçekten zor.
Ufuk Uras (Eski İstanbul milletvekili)
“OHAL’le ülkeyi yönetmek bu noktadan sonra kolay değil”
AKP’nin, daha doğrusu Tayyip Erdoğan’ın ekonomik göstergelerin kötüye gitmesi üzerine aldığı baskın seçim kararı sonucunda Erdoğan istediğini elde etti. Fakat parti olarak AKP’nin oyları önceki seçime göre 7-8 puan düştü. Dramatik bir şekilde AKP kazansa da tek başına iktidar için çoğunluğu sağlayamamıştır. MHP’ye muhtaç kalmıştır. Seçimin diğer kazananı HDP olmuştur, tüm engellere rağmen barajı açıp üçüncü büyük parti oldu mecliste. MHP’nin %11 oy alması muhalefetin mecliste çoğunluğu sağlamasını engelledi. CHP bu seçimin kaybedenlerinin başında gelmekte. Oyları düştü, parti içi tartışmalar şimdiden başladı bile. Muharrem İnce ise bu seçimin bir diğer kazananı. Tüm bu dengeler ışığında AKP eskisi kadar rahat değil, işi hiç kolay değil. OHAL’le ülkeyi yönetmek bu noktadan sonra kolay gözükmüyor. Sol ve emek hareketi açısından ise ilk bakışta durum moral bozucu olsa da AKP’nin gücünün üst sınırdan aşağıya doğru gitmeye başlamış olması, HDP’nin güçlü bir şekilde parlamentoya girmiş olması bizim için artılar olarak durmakta.
Büro Emekçileri Sendikası üyesi bir işçi
“Bütün sendikalar ve emek örgütleri birlikte hareket etmeli”
MHP-İyi Parti-AKP blokunun %60’a yakın oy alması, özellikle savaş politikalarını artıracak. Birinci görevimiz barışı inşa edebilmenin yollarını aramak. İkincisi, emekçilere, bizim üzerimize çok yoğun saldırılar gelmeye devam edecek. Bunları püskürtmek için sendikalarla birlikte ciddi olarak örgütlenmenin ve direnmenin yollarını aramalıyız. Üçüncü olarak da bunu püskürtmenin yolu, bütün sendikaların ortak mücadelesinden geçiyor. Birine saldırı olduğunda, bütün emekçilerin buna karşı birlikte direnmesi gerekiyor. Küçük küçük direnişlerdense büyük mücadeleler örmeliyiz.
Sadık Şahin (Eğitim-Sen üyesi öğretmen)