Antikapitalistler platformunun düzenlediği "Irkçılığa Karşı Birleşelim" atölyelerinin ikinci toplantısında Holokost ve antisemitizm tartışıldı. Açılışı Avlaremoz yazarı Işıl Demirel yaptı.
Atölyede Holokost ve antisemitizmin kökenleri, kapitalizmle olan ilişkisi ele alındı.
Toplantıda, içinde yaşadığımız dönemde ırkçılığın tüm dünyada yükseldiği, savaşlara yol açtığı ve mülteci düşmanlığını körüklediği hatırlatılarak, ırkçılıkla mücadele etmeden antikapitalist mücadelenin başarıya ulaşamayacağı vurgulandı.
Türkiye’de birkaç yıldır Holokost anlamalarının düzenlendiği hatırlatılarak, bunun dünya genelinde 27 Ocak'ta olmasına rağmen Türkiye'de devlet tarafından 24 Ocak'ta anma yapıldığı belirtildi.
Işıl Demirel'in sunumundan satır başları şöyleydi:
"Holokost’un kelime anlamı “yakılarak kurban edilmek” demektir. Holokost sırasında sadece Yahudiler öldürülmedi; eşcinseller, Çingeneler, komünistler, Yehova şahitleri, Slavlar, Polonyalılar, engelliler toplu olarak öldürüldüler. Bu katliamlarda 6,5 milyonu Yahudi olmak üzere yaklaşık 11 milyon insan öldürüldü.
Almanlar Yahudilerden kurtulmak için 1930’larda propaganda çalışmalarına başladılar. Her konuda onları suçlamaya başladılar. İşsizliğin, yoksulluğun, enflasyonun sorumlusu olarak Yahudiler gösterildi. İlk olarak Yahudi malları boykot edildi, halk kışkırtıldı, Yahudilerle ticaret engellendi. Daha sonra yasalar çıkarıldı, Yahudiler gettolara kapatıldı. Her kentte Yahudi gettoları oluşturuldu, Yahudilerin başka bölgelerde oturması yasaklandı.
Savaş öncesi Kristal Gece adıyla anılan ilk Yahudi soykırımı yaşanmıştır. Almanya’nın 17 bin Polonya Yahudi’sini sınır dışı etmesi ama bu kişilerin Polonya hükümeti tarafından sınırdan içeri alınmaması üzerine Varşova‘daki Yahudiler gösterilere başladı. Gösterilere rağmen Almanya’dan kovulan ancak Polonya tarafından da kabul edilmeyen 17 bin kişi sınırda açlıktan ve soğuktan öldü. Bu katliamda ebeveynlerinden birisini kaybeden Parisli bir Yahudi, Almanya büyükelçiliğindeki görevliyi öldürünce, Alman Nazilerinden Goebbels’in emri ile Almanya’daki Yahudi işyerlerine ve evlerine 9-10 Kasım 1938’de iki gün süren saldırılar yapıldı. Saldırılarda 91 Yahudi öldürüldü, binlercesi yaralandı, 177 sinagog, 7500 işyeri yakıldı.
Türkiye’de çok benzer saldırılar ise 1934 yılında Trakya’da yaşandı. Yahudilere yönelik eş zamanlı saldırılar sonucu 1 kişi öldü, yüzlerce işyeri yıkıldı, talan edildi, tecavüz vakaları oldu. Sonuçta Yahudiler Trakya’dan göç etmek zorunda kaldılar.
Holocost’a giden süreçte Yahudiler önce gettolara kapatılmışlardı. 2.Dünya Savaşı başladığı andan itibaren gettolarda yaşayan Yahudiler trenlerle ölüm kamplarına taşındılar ve orada önce zehirlenerek sonra fırınlarda yakılarak yok edildiler, bir kısmı ise insanlık dışı tıbbi deneylere tabi tutulduktan sonra öldürüldüler. Çalışabilecek durumda oldukları için doğrudan gaz odalarına gönderilmeyenler, köle gibi çalıştırıldıkları toplama kamplarında ya hastalıktan ya da bitkinlikten öldüler.
Holocost’un ideolojik yönü de çok güçlüdür. Alman Nazi ideolojisi, Yahudilerin dünyayı yönetmek için komplo kurduğunu, Alman ari ırkının dünyaya egemen olmasına engel olabileceklerini, bu nedenle yok edilmeleri gerektiğini anlatır.
Tarihsel olaylara baktığımızda Holocost benzeri, bir dinin mensuplarının topluca katledildiği bir örnek yoktur. Diğer soykırımlarda insanlar din değiştirerek veya asimile olarak soykırımlardan kurtulabiliyorlardı, ama Avrupalı Yahudiler için böyle bir seçenek olmadı, aksine doğum kayıtları incelenerek, kendisini gizleyen Yahudiler de ölüme gönderildi.
Yahudi nüfusun nispeten huzurlu olabildiği tek ülke Osmanlı devleti oldu. Yahudiler, Osmanlı’da da ayrımcılığa tabi tutuldu, ama en azından can güvenlikleri vardı. 1839 Tanzimat fermanı sonrası Yahudilerin Osmanlı'daki durumu kötüleşti. Cumhuriyetin kuruluşu ile durum daha da zorlaştı. Antisemitizm yayıldı, Yahudi malları boykot edildi. Yahudiler bir Yahudi genç kızın öldürülmesi üzerine ilk defa 1927 yılında İstanbul’da kalabalık bir cenaze töreni düzenlediler. Törene 10 bin kişi katıldı. Cenazenin kalabalık olması Türk medyasında Yahudilere karşı olan nefret söyleminin daha da artmasına neden oldu.
1928 yılında başlatılan “vatandaş Türkçe konuş” kampanyasının asıl hedefi Yahudilerdi. İspanya’dan geldikleri için İspanyolca konuşan Yahudiler darp edildi, şiddet gördü. 1934 Trakya olayları sonrası, 1939’da tüm azınlıklara “ihtiyatlı askerlik” uygulaması başlatıldı, tüm azınlık erkekleri casusluk yapmalarını önlemek gerekçesi ile 3 yıl sürecek askere alındılar. 1944 yılında bu defa Varlık vergisi uygulaması başlatıldı. Bu dönemde pek çok yazar (Nihal Atsız, Cevat Rıfat, Yunus Nadi), Nazileri öven, Yahudilere yönelik anti semit yazılar yazdılar.
Devletin Yahudilere karşı şüpheli yaklaşımı bugün de devam ediyor. İki ay önce Yahudi sinagoglarına Ülkü Ocağı mensupları saldırdı, tüm sinagoglar devlet koruması altında olduğu hâlde, hiç kimse yakalanmadı, mahkemeye çıkarılmadı. Anti semit hastalıktan kurtulmak için çok çabalamak gerekir.
2017 yılında yapılan medya taramalarında, nefret söylemine en çok Yahudi toplumunun maruz kaldığı gözlenmiştir."