Sosyalist İşçi gazetesi, sayfalarını referandum sonrası mücadelenin nasıl olması gerektiği konusunda farklı kesimlerden aktivistlerin yorumlarına açıyor.
Aktivist ve avukat Levent Pişkin, barış bildirisi imzacısı ve ihraç edilen akademisyenlerden Can Irmak Özinanır ve KHK ile işten atılan insan hakları aktivisti ve doktor Cihangir İslam, gazetenin son sayısında görüşlerini bildirdiler.
Sosyalist İşçi'nin sunumuyla birlikte yanıtlar şöyleydi:
16 Nisan referandumunun ardından toplumun ikiye bölündüğü bir siyasi iklim içindeyiz. Hükümetin elindeki tüm olanaklara rağmen istediği sonucu, “anlamlı evet” sonucunu alamadı. “Kılpayı bir evet” çıktı. Eşitsizliğin kökleşmesi anlamına gelen OHAL koşullarında girilen referandum yarışından her şeye rağmen moralle çıkan “Hayır” diyenler oldu. Sosyalist İşçi geçen sayıdaki gibi aktivistlere sordu: Referandum sonuçları için ne düşünüyorsunuz ve içine girdiğimiz bu dönemde mücadele perspektifi nasıl olmalı?
“Her şey bitmedi”
Levent Pişkin: AKP’nin ya da MHP’nin oyları düştü mü? Emin değilim. Sadece seçmen “Bu kadar yetkiyi ne yapacaksın” diyerek mesaj verdi diyebiliriz. Dolayısıyla durum buradan okunabilir. Referandum destek düştü mü düşmedi mi, bunu ölçmenin aracı değil. Otoriter rejimlerin meşruiyetlerinin ve iktidarlarının devamını sağlamak için en sık başvurduğu yöntemlerden bir tanesi. Mücadele açısından yine bir şey umuyor değilim aslında, dolayısıyla doğru insana mı sordunuz emin değilim ama %49’u birleştirecek bir mücadele zor görünüyor, Kürt Sorunu gibi temel bir sorun varken. O %49’un içindeki milliyetçi kitle düşünüldüğü zaman, böyle bir kitleyi birleştirmenin zor olduğunu görüyoruz.
Siyasetin tek bir amacı da “hadi AKP’yi yenilgiye uğratalım” olmamalı kanımca. Dolayısıyla yeni bir ortak anayasa cephesi ya da mücadelesi örmek gerekiyor. Tabii ki bu 2019’a kadar önümüze koyacağımız bir mesele değil. Bu her zaman olduğu gibi uzun bir mücadele. Tüm toplumsal kesimleri içine katacak ve bu zamana kadar hiçbir zaman başarılamamış o geniş katılımlı anayasayı gerçekleştirmek üzere kurulacak olan uzun soluklu bir mücadele. Bu mücadele perspektifi açısından HDP bence iyi bir örnek. Çoğulculuğu içinde barındırması ve pek çok mücadele alanının bir çatı altında toplanması açısından. Zaten bu yüzden iktidarın hedefi. Bu anlattığım minvalde ve bence yine HDP’yi güçlendirerek ya da HDP dışında alternatif bir sivil-siyasal oluşumu güçlendirerek, gerçi bence bu süreçte tek adres HDP, yola devam edilebilir gibi görünüyor.
Referandumda her şey bitmedi. Türkiye’de zaten yürütme organı her daim güçlü bir organdı. Bu yanıyla referandumla beraber her şeyin değiştiğine inanmıyorum. Kaybedip kazanma meselesi olarak inşa edildi iktidar tarafından, ama bir şey kaybetmiş değiliz. Mücadelenin bir parçası olmaya devam edeceğiz.
“Yerli milli, kırılgan bir ittifak”
Can Irmak Özinanır: Referandum ve sonrasında iktidar blokunun kendini içinde bulduğu kriz, aslında var olan yerli-millî ittifakın ne kadar kırılgan olduğunu gösterdi. Bu genel anlamda da bir krize işaret ediyor. 15 Temmuz’dan sonraki süreçte, dünyadaki ekonomik krizin yanında Türkiye’de devletin krizine şahit olduk. Bu ittifakın bir araya gelebilmesini sağlayan şey de devletin içindeki farklı unsurların bu krizi aşma, devletin bekasını koruma arzusuydu.
Ancak yerli-millî ittifakın kırılganlığı kendiliğinden bir yumuşamaya veya çözülmeye yol açmıyor. Tersine baskı hiç hız kesmiyor. Ankara’da İnsan Hakları heykelinin çevresinin çelik barikatla çevrilmesi bu dönemin simgesel karşılığı gibi. OHAL devam ediyor, yakın bir zamanda kaldırılacak gibi de görünmüyor. OHAL’in devamı, şu ana kadar yüz binden fazla insanı işinden etmiş olan KHK’ların da devam etmesi demek. İşçi sınıfına ve ezilenlere dönük saldırı KHK’lardan ibaret de değil. Kıdem Tazminatı ve 657 gibi güvencesizliği kurumsallaştırma adımları, işçi sınıfına dönük saldırıların çok hızlandığı bir döneme girdiğimizi gösteriyor.
Bunun karşısında durabilecek şey gerçekten birleşik bir emek mücadelesi, işçi sendikalarının memur sendikalarının bir araya geldiği ve bu saldırıya karşı özgürlük isteyenlerin, barış isteyenlerin, referandumda ne oy vermiş olursa olsun iş güvencesi isteyenlerin sendikalar etrafında birleşebileceği bir mücadele hattı. Referandum bize böyle bir şeyin mümkün olduğunu gösterdi. Şimdi bunun için uğraşmak lazım.
“Tabandan gelen sivil bir anayasa”
Cihangir İslam: Hayır verenler birtakım prensipler uğruna birbirinden bağımsız olarak bir araya geldiler. Neydi bu prensipler? Demokrasiydi, insan haklarıydı, çoğulculuktu. Bu aynı zamanda şunu sağladı: bizim siyasetteki değerler skalasını yükseltti. Daha önceki siyasi alandaki mücadelelerle kıyasladığımızda o değerler skalasını yükseltti. Yani insanlar birtakım değerler uğruna birbirinden habersiz ve bugüne kadar, belki de karşı saflarda yer almış insanlar bir sistem kurmak ve bu sistemi belli değerler üzerinde yükseltmek adına bir araya geldiler.
Bundan sonra yapılması gereken oldu bittiye getirilen bu sistemi değiştirmek ve yerine kalıcı bir sistem oluşturmak üzere sivil bir anayasa inşa etmeye çalışmak. Sadece başkanlık sistemiyle alakalı değil bu söylediğim. Tabandan gelen, tabanın hazırladığı belki ilk defa Türkiye’de tabanın hazırlayacağı sivil bir anayasa ve bunun çalışmaları etrafında toplanmak ve bu çalışmaları sabırla yürütmek. Ben böyle bir birlikteliğin “evet” demiş insanlar arasında da yankı bulacağını düşünüyorum. İnsan hakları, demokrasi, çoğulculuk, yönetimin denetlenebilirliği, şeffaflık gibi ilkeler etrafında bir araya gelinip birlikte birtakım işler yapılabilir.
Böyle bir çalışmanın mümkün olması için öncelikle blok ve cephe gibi nitelendirmelerden kaçınmamız gerekir. Kendiliğinden oluşan bu ortamın iyi değerlendirilmesi lazım. İyi değerlendirilirse Türkiye’nin yeni sisteminin buradan yoğurulmaya başlanacağını söyleyebiliriz.