Önceki hafta Üsküdar'da yapılan darbe karşıtı forumun bir benzeri dün de Osmanbey'de yapıldı.
Foruma sol ve müslüman çevrelerden onlarca kişi katıldı.
Toplantıda ilk olarak konuşan Ömer Faruk Gergerlioğlu, sadece darbeciliğin değil, tüm zorba yöntemlerin yenilmesi anlamında sevindirici bir durum yaşladığımızı belirterek, "Halkın sokağa çıkması sonucu, zorbalar artık eski zorbalıklarını devam ettiremeyeceklerini anlamış durumdadırlar. Bu bizim için kazançlı bir durumdur. İnsanların tankların üstüne çıkması da yeni bir durumdur ve sevindiricidir. Daha önceden “kahraman ordumuz” gibi söylemler yaygındı ve böyle bir şeyin olması mümkün değildi. İstediği kadar milliyetçi söylemler olsun, tankın üstüne çıkmayı ben kazanım olarak görüyorum" dedi.
Devlet "Kürtler dışında biz milletiz" diyor
Gergerlioğlu ayrıca şunları söyledi:
"İdam, her türlü antidemokratik söylemin gelişmesine neden olan bir ortam yaratır ve buna şiddetle karşı olmalıyız. Ancak Erdoğan daha çok ABD’ye Rusya’ya yakınlaşırım mesajı vermek için bunu söylüyor. Utanmadan söylüyor ama o da bunun geriye dönük işletilemeyeceğini biliyor.
Demokrasi mitinglerinden demokrasi çıkmadı ama demokrasi kelimesinin bu kadar öne çıkması ve benimsenmesi bile önemlidir.
Son tahlilde “Biz milletiz, Türkiye’yi darbeye ve teröre yedirmeyiz” sloganı hepimize benimsetilmeye çalışılıyor. Devletin ana sloganı bu: “Kürtler dışında biz milletiz” diyor. Bunlar son derece üzücü, tehlikeli hadiseler. Darbe karşıtlığının içinde Kürt meselesini de arada hallediyor.
'Kokteyl terör' gibi komplo teorilerine de karşı durmalıyız. Darbeyi kim yaptı, PKK, FETÖ, IŞİD vs. birlikte yaptı diyorlar. Buna her birey olarak karşı durmalıyız çünkü tüm anlamı yok eden ve halkın kafasını iğfal eden bir şey.
MGK, askeri liseler vs. ile ilgili kararları –iktidarı ne kadar eleştirirsek eleştirelim- desteklemeliyiz, bunlar 100 yıllık dev sorunlarda atılması gereken adımlardır."
Darbelere dur de!
Forumda ikinci olarak, Tekirdağ'da darbeye karşı sokağa ilk çıkan grup olan DSİP il örgütünden Hasan Fehmi Özer konuştu.
Yıllardır "Darbelere dur de" diye slogan attıklarını hatırlatan Özer, "Valilik önüne bir askeri araç geldiğinde öyle bir koştuk ki bunu bağırarak, slogan canlandı sanki" dedi.
Hasan Fehmi Özer konuşmasında şunlara yer verdi:
"Neden bu kadar çabuk sokağa çıktık? 28 Şubat’tan içimizde ukte var. Gençlik zamanlarımızdı ve o zamandan 'neden direnemedik?' diye aklımızda kalmış. Üstünden başka şeyler geçti: 27 Nisan e-muhtırası veya Mısır’da yaşananlar halkın uluslararası olarak o deneyimlerden öğrenmesine neden oldu. Tanklara çıkmanın emarelerini görmüştük bunlarda da, bunun etkili olduğuun düşünüyorum.
"Mücadele içinde fikirler hızla değişiyor"
Darbe karşıtı alana ilk çıkanlar olmak bize avantaj sağladı. Gösteriler sırasında birçok insanla etkileşim içinde olduk. Ergenekon’a yaslanmanın doğru olmadığını, eski rejimin fikirlerine dönmenin yanlış olduğunu anlatıyoruz ve kitleler böyle dönemlerde her şeyi konuşuyor. İşçi sınıfının eski günahlarından temizlenmesi böyle bir şey. Daha önce zorla oturtsak dinlemeyecek arkadaşlarımıza, Yahudilere yönelik Trakya Pogromu’nu, Ermeni Soykırımı’nı anlattık, konuştuk. Bize daha önceden “Bunlar da teröristler” diyen arkadaşlarımız bile olsa, ilk anda birlikte sokağa çıkmış olmamızın güveni vardı.
Gezi’de benzer devlet şiddetini, tabii daha az ölçekte de olsa, bunu yaşayan insanların daha büyüğünün, uçakların-tankların-bombaların-kurşunların olduğu bir direnişi daha kolay okuması gerekirdi. “Darbe mi olur böyle?” dedi çoğu. Halbuki ben bu direnişe saygı duymalarını, hatta katılmalarını beklerdim ama süreci tersten okudular.
Ordunun yenilmezliğini, bu imajı yıllarca anlatsak değiştiremezdik ama zaman bazen çok daha hızlı akıyor, sokağa çıkan insanlar bir gecede bunu başardılar."
Barlardan çıkanlar da darbecilere karşı mücadele etti
Sözlerine, darbeye karşı sokağa çıkan insanları yönelik "anlamama", hatta aşağılama yapanları eleştirerek başlayan Emine Uçak ise, meydanlardayken gözüne çarpan şeyin, insanların 15 Temmuz gecesi yaşadıklarını birbirine anlatma ihtiyacı hissetmesi olduğunu söyledi.
Uçak şöyle devam etti:
"Çok farklı kesimlerden ve farklı düşünce yapılarından insanlar sokağa çıktı o gece. TRT’nin önüne ilk koşanların barlardan çıkanlar olduğuyla ilgili haberler var. Darbeye direnirken ölenlerin sosyolojisi çok etkileyici. Her yaştan, meslekten, dünya görüşünden insan var. 2007’den beri sürekli darbelere karşı yürüdük. Benim en çok o günler geldi aklıma. Bir yandan ne kadar o yıllarda sanal bir iş yaptığımızı düşündüm, 15 Temmuz'da tanklara çıkanlar onun gerçeğini yaptı. Ama bir yandan da o yürüyüşler çok sahiciydi ve önemliydi bizim için. 21 Haziran 2008 yürüyüşünde benim önümde sarıklı-cübbeli bir adam yürüyordu, arkamda iki kız “Bizi bu insanlarla çekerler, Akitçi derler, aynı kareye girmeyelim” diyordu. Görünmemek istiyordu ama birlikte yürüyorlardı. O yılları hep birlikte yaşadık ve gerçekti.
Ama sonra birlikte yürüdüğümüz insanlarla yavaş yavaş yollarımız ayrıldı. Roboski, Gezi, Soma her biri ayrı bir milat oldu. Eksildik sözü kolaycılık üzerine kurmadığımız için. Hatta bazen Roboski'de tuzak var dedik diye darbeci olduk, Gezi'de polis şiddetini eleştirdik diye tepki gördük. Ama nihayetinde önemli olan adalet mücadelesini sürdürmekti. Bunu yaparken sözü nasıl kurduğunuz nerde durduğunuz da önemliydi. Bunu da 15 temmuzda tekrar yaşadık. Muhalefet ederken başka hesapları olan birilerine malzeme olmadan yürüyebillmek önemliydi, buna çok dikkat etmek lazım. Çünkü bu darbe girişimine kalkışanların gözü dönmüşlüğü kadar darbeye sevinebilecek veya 'olursa iyi olur' diyebilecek kadar şirazesi kaymış bir iktidar karşıtlığında buluşanlardan olmamak da çok önemli. Muhalefeti bu uç ve korkunç savrulmalara düşmeden yapmanın yolunu bulmalıyız. Bu anlamda DSİP çevresinin darbeye karşı ilk günden itibaren sesini yükseltmesi çok anlamlı. O yürüyüşlerde elinde megafonla önde olan Şenol'un sahiciliği de ortaya çıktı.
15 Temmuz da bir milattır. Canını kaybeden yüzlerce insanı görmeyen, asker duyarı üzerinden yürüyen, IŞİD’cilik üzerinden meseleyi tartışan insanlarla birlikte adalet-özgürlük diyemeyiz artık, bu anlamda milattır. İnsanlara ütopik geliyor, nasıl tanklara çıkıp durdurdular vs. Tamam ordunun arada kalan, destek vermeyen kesimleri olmuş olabilir ama o insanların sokağa çıkması çok önemliydi darbenin durdurulmasında. İnsanlar aslında o kutsadıkları ordunun neye dönüşebileceğini de gördüler ama hemen kinci günden itibaren militarist çizgiden kopuş olmasın diye orduyu kutsayan bir dil de oluşturuldu meydanlarda. Bunu askerler değil 'kötü askerler' yaptı, bizim şanlı ordumuz yapmaz dediler. Televizyon programında konuşan bir CHP’linin sözü geldi kulağıma, "Cizre’de bizim ordumuz yerle bir ediyor ortalığı" diye övünüyordu.
"Darbecilere cesareti Cizre ve Sur'da yapılanlar verdi"
Bir yandan da şunu da düşünüyorum. Cizre’de ve Sur’da 2016’da yapılanlar darbecilere bu cesareti verdi. 'Bu tankları Cizre’de böyle sürebiliyorsam, İstanbul’da da sürebilirim' diye cesaret buldular belki.
Darbeyle mücadele meselesini de çok önemsiyorum. Sadece darbecilikten değil, insanların ölümünden de yargılanmaları lazım darbecilerin. Ergenekoncular bir yandan Fırat’ın ötesinde işledikleri cinayetlerden de yargılansaydı durum farklı olabilirdi.
Ayrıca darbeye katılan askerler henüz tam ayıklanmamışken, siyaset ve bürokrasi ayağı tam ortaya çıkmamışken, yurtta kalan öğrencilerin veya ne bileyim bankaya su faturası ödeyen sıradan insanların kendini tedirgin hissedeceği bir ortamın oluşması da endişe verici. Hiç ilgisi olmayanların da görevden alındığıyla ilgili haberler var. Bu konuda adil bir mekanizmanın kurulması önemli.
Kürt meselesine gelince: Şu an yapılması gereken ilk şey PKK’nin ateşkes kararı alması şartlar ileri sürmeden. Onun bombalamaları, saldırıları, siyasal zeminin de elden gitmesine sebep oluyor. Toplumsal barışın tesisi ortak geleceğimiz için çok önemli. PKK'nın ateşkesi, HDP'nin bunun gerçekleşmesi için elinden geleni yapması, hükümetin siyaseti örgütten daha tehlikeli gibi göstermesi eğiliminden vazgeçmesi gerekiyor. Bombalar patlarken sivil-asker ayrımları yapılması da çok rahatsız edici. Yeni ölümler olmasın diye çalışmak zorundayız. HDP ve ona oy verenlerin marjinalize edilmesi toplumsal barışı yaralıyor bir yandan. Bu kesimin normalleşmesi için barış sürecinin tekrar sağlanması önemli. Bu aynı zamanda darbe nedeniyle iyice kırılgan hale gelen ortamın normalleşmesi için de önemli. PKK bu ortamı fırsat bilerek kaosu derinleştirme gibi bir stratejisi varsa bundan kesinlikle vazgeçmelidir. Bu baskıyı üzerlerinde hissedeceği bir muhalefeti de el birliğiyle yapmak lazım, sözümüz geçer veya geçmez o ayrı. Siyasetin çözemeyeceği sorun yok, yeter ki alan açılsın.
"Darbeyi tankın üstüne çıkanlar sayesinde atlattık"
Milan Kundera’nın Varolmanın Dayanılmaz Hafifliği'ndeki gibi bir hâlde olduğunu söyleyerek sözlerine başlayan Ferhat Kentel ise darbe sonrası 12 Eylül sonrası gibi hissettiğini belirtti, "Demek darbe olsa neler olacakmış. Olmayan darbe travma yarattı, terörize eden bir yanı var" diye konuştu.
Kentel'in konuşmasından satır başları şöyleydi:
"12 Eylül’de kardeşim içeri alındı, bir sürü tanıdığım kurşunlandı tutuklandı vs. çok korkunçtu. 28 Şubat’taki travmayı da çok hissettim. Bir takım insanlar gelip ağlıyorlar, 'hocam bizi okula almıyorlar' diye. Şimdiki darbeciler de öyle bir şey yaptılar ki, çok derin etkileri oldu ve bu etkiler kolay kolay bitmeyecek.
Darbeyi atlattık, güzel. Ve bunu halk sayesinde, tankların üstüne çıkanlar sayesinde anlattık. Bu inanılmaz bir tecrübe. 12 Eylül’de insanlar %92 ile Evet dediler Evren anayasasına. Adam hayatının sonuna kadar Marmaris’te keyifle yaşadı. 28 Şubat’ta -İslami harekette olan insanlar sonradan gerekçeler bulmaya çalıştlar ama- Erbakan’ın o tedirgin yüzünü filan hatırlayın, komutanlar ona bir şey imzalattılar.
O dönem anketler yapıyorduk. Refah Partisi seçmeninin %20'si devletin partilerini kapatma ihtimaline "olur" diyor. Bu öğrenilmiş çaresizliktir. "Demokratik olarak gerekirse partim kapatılabilir" diye bir şey olamayacağına göre, "Devlet kutsaldır, gerekirse partimi kapatır" hissiyatı bu. Yoksunluk, hayal kırıklığı, aşağılanma gibi her şeyi biriktirdi bu durum.
"Silahlı Kuvvetler'in 'kahramanları' niye darbeyi durdurmaya çalışmadı?"
İlk defa dolayısıyla, bu darbecilere karşı insanların sokağa çıkma cesareti inanılmaz bir şey oldu. Bütün o birikmiş olan her türlü yoksunluk duygusunu, kırılganlığı aşmak için mükemmel bir şey oldu. Bir şey aşıldı, bu çok kıymetli, çok önemli.
Darbeye gelindiğinde zaten toplum ikiye bölünmüş durumdaydı. Zaten bu toplum bombaları bile kimin attığına bakarak , çok nefret ettiklerimiz mi, daha az nefret ettiklerimiz mi vs. diye değerlendirmeye başlamıştı. Yani sokağa çıkamayanlar kimin içerisinde olacaklarını bilemedikleri için çıkamadılar.
Silahlı Kuvvetler’in 'hain' olmayanları, kahramanlar niye çıkmadılar sokaklara? Halkı korumak için? Sivil insanlar çıktılar sokaklara, Fethullahçı olmayan ordu neredeydi? Buradan dünya kadar hipotez üretebilirsiniz. Bana göre bu darbe sadece Fethullahçı darbesi değildi. Son anda bir şeyler oldu ve bu adamlar açıkta bırakıldı."
Darbe karşıtı forum, 14 Ağustos'ta Saraçhane'de yapılacak eylemin çağrısıyla sona erdi.