Sosyalist İşçi'nin bu haftaki sayısında, Antikapitalistler tarafından 23-24 Ocak'ta Yunanistan'la eş zamanlı olarak yapılacak mültecilerle dayanışma eylemlerine katılım çağrısı yapıldı.
Orta sayfa yazıları şöyleydi:
5 Ocak’ta Ege Denizi’nde meydana gelen iki ayrı faciada toplam 36 Suriyeli, insanca bir yaşam için AKP’nin Yeni Türkiye’sinden kaçmaya çalışırken öldü. Uluslararası Göç Örgütü, 2015’te yaşamını yitiren mültecilerin sayısını 5 bin 350 olarak açıkladı.Yine geçen hafta, polis, kaçmak isteyen mültecilere sahte can yeleği üreten bir imalathaneye baskın yaptı. Burada, üretimde Suriyeli mülteci çocukların çalıştırıldığı ortaya çıktı. Patronlar, Suriyelilerin ölümüne yol açacak sahte yelekleri yine Suriyeli çocuklara ürettiriyor.
AKP misafirlerinden bıktı
Türkiye, Suriye’deki iç savaştan kaçan 2.5 milyona yakın mülteciyi barındırıyor. Tayyip Erdoğan liderliğindeki AKP hükümeti, uzunca bir süre Suriyelilere “misafirlerimiz” demiş, resmi olarak “mülteci” statüsünü tanımasa da sınırda açık kapı politikası uygulamıştı.Üstelik, diğer ülkelerdeki koşullar o kadar kötüydü ki, kaçmak zorunda kalan milyonlarca Suriyeli için sığınılabilecek en iyi yer Türkiye’ydi.
Fakat bu durum son birkaç ayda değişti. AKP, ABD ile Suriye’yi bombalama konusunda anlaşıp “IŞİD karşıtı” hassasiyet sebebiyle sınırları kapadı. Bunun üstüne, AB ile kirli bir anlaşma yaptı. 3 milyar dolarlık yardım karşılığında, “Nasıl besleyeceğiz?” dediği Suriyelileri Batı’ya salmama sözü verdi. Çanakkale Jandarması, son bir yıl içinde kaçmak isteyen 87 bin Suriyeliyi “yakaladıklarını” açıkladı. Uluslararası Af Örgütü, Türkiye’nin bu yakalanan mültecileri ya toplama merkezlerinde kalmaya ya da savaş bölgesine geri dönmeye zorladığını anlatan bir rapor hazırladı.Dolayısıyla, hükümetin tutumunun değiştiği bir döneme giriyoruz ve mültecilerle dayanışma kampanyası inşa etmek artık her zamankinden çok daha önemli.
Acıma değil birlikte mücadele
Suriyeliler, durumlarına acıyarak yalnızca insani yardım yapacağımız nesneler değil. Çoğu kendi ülkelerindeki diktatörlük rejimine karşı ayaklanmaya katılmış, bizzat siyasi özne olmuş insanlar. Bunu 2015 yazında netçe gördük. Suriyeliler, bu kez de kendilerine işkence eden Avrupa hükümetlerine karşı ayaklandılar. Birçok yerde eyleme geçtiler. Onlarla dayanışmak için her yerde kitlesel gösteriler düzenlendi. Bu sayede, onları durdurmak için inşa edilen “Avrupa Kalesi”nin duvarları bir ölçüde delinebildi.
Türkiye’de de geçtiğimiz yaz eylemler olmuştu. Binlerce mülteci, sınırları yıkmak için Edirne’ye yürüdü. Devletin valisi ve polisi, Suriyelileri kovmak için harekete geçti. “Misafirler”, polis soruyla otobüslere doldurularak kamplara geri yollandılar.
Enternasyonalizm
23-24 Ocak günlerinde, Yunanistan ve Türkiye’deki ırkçılık karşıtları, göçmenlerle dayanışmak için etkinlikler düzenleyecek. Antikapitalistler kampanyası, 23 Ocak Cumartesi günü saat 15:00’de İstanbul’da Tünel Meydanı’nda buluşarak bir yürüyüş düzenleyecek. Aynı günde İzmir’de de çok sayıda STK’yı ve örgütü bir araya getiren İzmir Mültecilerle Dayanışma Platformu saat 16:00’da Alsancak Yakın Kitabevi önünde bir basın açıklaması yapacak.
Yunanistan’da da 23 Ocak’ta çeşitli yerlerde yapılacak eylem ve toplantıların ardından, 24 Ocak’ta İpsala sınır kapısının her iki yakasında saat 12:00’de basın açıklaması yapılacak.
Taleplerimiz:
- Ölümleri durdurun! Mülteciler için sınırlar açılmalı, Suriyelilerin nereye istiyorlarsa oraya göç edebilmeleri sağlanmalı.
- 2.5 milyon mültecinin hepsinin gitmesi mümkün değil. Kalanların mülteci statüsü tanınmalı, eğitim, barınma, beslenme gibi temel ihtiyaçlarının karşılanması için adım atılmalı.
- Suriyelilere yönelik ırkçı saldırganlık durdurulmalı! Saldırılara katılanlara ve onlara göz yuman polislere yaptırım uygulanmalı.
CHP ırkçılık yapıyor, MHP saldırıyor
Milliyetçi CHP-MHP blokunun Suriyelilerle ilgili tutumu baştan sona ırkçı. Devlet Bahçeli, Türkiye yurttaşlarının vergilerinin “Suriyeli muhaliflere peşkeş çekildiğini” iddia ediyor. Antep ve Hatay’daki mitinglerinde, bu kentlerin “huzurunun kaçtığından” bahsetti ve onlara harcandığını iddia ettiği paraları gündeme getirdi. Bahçeli, aslında sığınmacıların hiçbir hakkı olmasın istiyor. Zaten 2014 yazında birçok yerde gerçekleşen ırkçı saldırıları ülkücü faşistler örgütlemişti. MHP’li Ümit Özdağ ise “Gaziantep’den 500 bin Suriyeli gidecek, 500 bin turist gelecek” diye tweet atmıştı.
CHP ise bu konuda MHP’nin “ılımlı” ortağı. Kılıçdaroğlu seçim vaadi olarak Suriyelileri geri göndermeyi sunmuş, “Yakında yeraltı dünyasında etkili bir Suriyeli grup çıkacak” gibi akıl almaz kehanetlerde bulunmuştu. CHP, 2014 cumhurbaşkanlığı seçimlerinde MHP ile birlikte “Suriyeli mülteciler ülkeye alınmamalıydı” diyen Ekmeleddin İhsanoğlu’nu desteklemişti.
AKP ve Syriza'nın ikiyüzlülüğü
Kasım ayı ortasında Başbakan Davutoğlu ile Yunanistan Başbakanı Aleksis Çipras bir araya gelmişti. Davutoğlu, görüşme sonrasında “Ne Suriye ne de Yunanistan mülteciler konusunda sorumlu değildir. Tüm dünya bundan sorumludur. İki ülke de Suriye mağdurudur” demişti.
İki ülkenin hükümeti de mülteciler konusunda ikiyüzlü politikalar uyguluyor. Syriza, iktidara gelirken, Türkiye sınırına bir önceki sağcı Yeni Demokrasi hükümeti tarafından yaptırılan utanç duvarını yıkmayı vadediyordu. Şimdi, bırakın yıkmayı, doğal afetlerde zarar gören kısımlarını yaptırıyor.
AKP ise 2015 yılı içerisinde mülteciler konusundaki tutumunu bütünüyle değiştirdi. Sınırları kapattı, “Nasıl besleyeceğiz?” demeye başladı, “mülteci” statüsünü zaten tanımadığı Suriyelileri toplama merkezlerine mahkûm etti, polis şiddetiyle tanıştırdı.
İki ülkenin hükümeti de Ege Denizi’ndeki binlerce ölümden sorumlu. Bu yüzden duvarlarını yıkmak için mücadele ediyoruz.
AB'nin demokrasi palavralarının iflası
Avrupa Birliği’nin özgürlükler ve demokrasiyle ilgili birbirlik olduğu yanılgısı, ekonomik krizle birlikte buhar olmuştu. Küresel kapitalizmin efendileri, birçok AB ülkesinde, krizin faturasını patronların değil emekçilerin ödemesi için antidemokratik uygulamalara yol veriyor, bazı ülkelerde teknokratlar hükümetleri kuruluyor, bazı ülkelerde ise “kemer sıkma” yanlısı partilerin başa gelmesi için seçimler tekrarlanıyordu.
Mülteci “krizi”, bu palavraların iflasını gösteren bir diğer başlık oldu. “Avrupa Kalesi”, kapılarını Suriyelilere kapattı. Geçtiğimiz yaz, birçok ülkede mülteci akışını durdurmak için “önlemler” alındı. Suriyelilerin önü kesildi, trenler çalıştırılmadı, bazı ülkelerde tutuklandılar ve işkence gördüler.
AB ülkeleri, göçmenleri kabul etmemek için Akdeniz’de “güvenlik” önlemleri alıyor, “insan kaçakçılarına karşı mücadele” adı altında orduları devreye sokmayı ve bombardımanları tartışıyor.
Düşman mülteciler değil patronlar
Göçmenlere yönelik ırkçılığa bir sürü “kılıf” bulunuyor. Toplumumuzu bozdukları, kültürümüzle uyuşmadıkları gibi genel ırkçı argümanların yanı sıra, egemen sınıf, işçileri de bu ırkçılığa ortak etmek için “Suriyelilerin işlerimizi elimizden aldığını” iddia ediyor.
Oysa bu doğru değil. Birincisi, Türkiye’deki genel işsizlik göstergelerinde iddia edildiği gibi bir düşüş yok. İkincisi, bir Türkiyeli işçinin yerine bir Suriyeli işçi çalıştırmaktan yalnızca patronlar kâr ediyor.
Yüz binlerce Suriyeli, başka şansları olmadığı için kaçak çalışıyor. Tekstil ve inşaat sektörlerinde günde 16 saat çalıştırılan mülteciler, asgari ücretin yarısı kadar ücret alıyor. Dolayısıyla, kölelik koşullarında yaşayan Suriyeli işçiler kesin olarak zararda. Bu durumdan ucuz işgücü bulan ve inanılmaz bir sömürüyle daha fazla kâr eden patronlar faydalanıyor.
Türkiyeli ve Suriyeli yoksulların çıkarları, onları ezen kapitalizme karşı birlikte mücadele etmekten geçiyor.