Türk Tabipleri Birliği (TTB) pandeminin sonlanmadığını açıkladığı son duyurusunda şöyle diyordu; “Dünya genelinde aşıya ulaşımdaki eşitsizliğin yarattığı eksik bağışıklığın ve kontrol önlemlerinden erken vazgeçilmesinin sonucu olarak ortaya çıkan yeni varyantlar nedeniyle bitmek bir yana; pandeminin tüm dünyada, dalgalar halinde çok sayıda insanı etkilemeye devam edeceğini uzmanlık dernekleri olarak aylardır çeşitli platformlarda dile getirdik.”
“Haziran ayının ortalarından itibaren başta İstanbul olmak üzere ülkemizde de yeni bir dalganın başladığı ve şu anda bu dalganın hızlanarak vaka sayılarının çok ciddi artış gösterdiği açıktır. COVID-19 polikliniklerine başvuran kişi sayısı ve pozitiflik oranları belirgin olarak artmıştır. Nitekim Sağlık Bakanlığı tarafından açıklanan 26 Haziran-3 Temmuz haftası için yeni olgu sayısı, günlük ortalama 8.159 olup bir önceki haftanın iki katından daha fazladır. Öte yandan %30-40’ları aşan test pozitiflik oranlarının açıkça gösterdiği üzere gerekenden çok az test yapılmakta olduğu düşünüldüğünde, Avrupa’da benzer nüfus ve varyant profiline sahip ülkelerdeki günlük 80-100 bini aşan sayılar bizim için de geçerli olabilir. Salgının seyrinin anlaşılabilmesi ve gerekli önlemleri alarak etkilerinin azaltılabilmesi için etkili sürveyans yapılarak gerçek vaka sayılarının belirlenmesi halen kritiktir.”
TTB’nin açıklamasında günlük 80-100 bini aşkın vaka sayısına ulaşmış olabileceğimiz konusundaki endişe dile getirilirken, aynı günlerde bir haber kanalına son kitabının tanıtımını yapması için çağrılan Canan Karatay ise “hiç maske kullanmadım”, “halkımız rahat olsun”, “aşılar da işlemez zaten” gibi meslek etiğine hiç yakışmayan, toplum sağlığını hiçe sayan saçma sapan açıklamalar yapıyordu.
Karatay tam bir komplo teorisyeni gibi konuşuyor. Pandeminin bir deney olarak yürütüldüğünü, kendi önerisi olan D vitaminin bağışıklığı güçlendirecek olsa da bilhassa tavsiye edilmediğini, çünkü bu deneyi bozmak istemediklerini falan söylüyor.
“Yani bence böyle,” diye ekleyip duruyor bu saçma teorilerinin başına.
Bunları da her zamanki gibi bazı bilimsel gerçeklerin arasına sıkıştırıyor ki “Aaa bak doğru söylüyor,” diye düşünelim.
Oysa biz Karatay’ın, kimi araştırma sonuçlarından bahseder ve bunlardan elde edilen bazı yeni tıbbi bulguları açıklarken, ansızın yükselerek, kendisine göre öyle olduğunu düşündüğü, inandığı ve hatta toplum sağlığını zerre kadar umursamadığını gösterecek şekilde savunmaya başladığı tuhaf iddialarını da hemen bunun peşine dizmeye çalışan biri olduğunu yıllardır biliyoruz. Bilimsel konularda yalan söylemekten hiç çekinmeyen biri Karatay. Bol bol tuz yiyin, diyebilir örneğin ve bunu kitaplarında dile getirirken de bazı bilimsel çalışmaları referans gösterebilir, ancak başvurduğu o bilimsel çalışmayla çelişen yüzlerce diğer bilimsel bulguyu da görmezden gelir. Sonuçta, D vitamininin nasıl kullanılması gerektiğine dair gerçek bulgulardan bahsederken bir anda kelle paça yiyin, bağışıklığınızı güçlendirin, tuz tüketin, maskeye de hiç gerek yok zaten demeye başlar.
Pandemide 6,37 milyon insan, önlenebilir bir hastalık yüzünden yaşamını yitirdi.
Son varyantta dünya genelindeki günlük ölüm sayısı 628’e yükseldi.
Milyonlar can verdi ama Karatay’ın buna sunabileceği bir yanıt yok elbette; o, ölümlerden bahsederken bile “bağışıklığınızı güçlendirmediğiniz için böyle oldu, güçlendirin” deyip hemen sehpada duran son kitabına uzanıyor, kitabı kameralara gösteriyor, bağışıklığımızı nasıl güçlendirmemiz gerektiğini öğrenmek için bu kitabı almamızın yeterli olacağını vurguluyor.
Karatay’ın tek derdi kitabını satmak.
Oysa yaşanmakta olan bu yeni dalganın sorumlusu, BA1 varyantından gelen BA4/5 alt varyantıdır ve TTB’nin dile getirmiş olduğu üzere “ülkemizde etkili olduğu 1 Ocak 2022 - 1 Nisan 2022 arasındaki üç aylık süreçte 15.000 kişinin ölümüne neden olmuştur.”
Daha kolay bulaşan, bağışıklıktan kaçabilen bir varyanttan bahsediyoruz. Bu nedenle çok sayıda ölüme neden olmaya devam ediyor. Öyle ki gereken önlemler alınmazsa kısa sürede on binleri öldürebilir.
Bunlar ‘bize göre öyle olan’ teoriler değil; gerçek bilimsel bulgular ve gerçek veriler.
“Bu yeni dalganın ülkemizde yıkıcı etki göstermesi ciddi bir olasılıktır,” diyor TTB; “Zira ülkemizde bu varyantların ağır hastalık yapmasını engelleyebilecek olan, toplam 3 veya daha fazla doz aşı yaptıran kişi sayısı nüfusun %33'üdür (aşının hedefindeki 12 yaş ve üstü nüfusa göre ise %40).”
Toplumun henüz yüzde 33’ü aşılanabilmişken toplumsal bağışıklık kazandığımızdan bahsetmek de mümkün değil elbette. Üstelik üç dozun üçünü de mRNA aşısı olarak yaptırmış kişi yüzdesi çok daha az.
Yeni bir tsunami gibi yükselen bu yeni alt varyantların bulaşma hızı ve bağışıklıktan kaçma özelliğinin araştırıldığı çalışmalarda, sadece 2-3 ay içinde milyonlarca kişiye bulaşabileceği görüldü. Hatta yeni dalganın bizden önce vurduğu ülkelerin bazılarında bu nedenle sağlık hizmetlerinin aksadığına da şahit olduk.
“Aşı karşıtlığı ve agresif varyantlar” başlıklı iki bölümlük yazı dizisinde de vurgulamış olduğumuz gibi; “Toplumsal bağışıklığı sağlayamadığımız sürece her yeni gün daha güçlü bir varyantın ortaya çıkma ihtimaliyle yaşamak zorunda kalıyoruz.”
Özetle, dünya nüfusunun asgari yüzde 70’i (üç doz) aşılanmadığı sürece bu pandeminin sonlanması mümkün görünmüyor. Her gün kelle paça yeseniz, Karatay’ın kitapları ‘çok satanlar’ listesindeki yerini aylarca korusa bile mümkün görünmüyor.