Erdoğan, Sakarya Zaferi yıldönümünde yaptığı konuşmada “Bazıları hala 2023 hedeflerimizi sıradan bir orta, uzun vadeli kalkınma programı sanmaya devam ediyor. Halbuki biz bu iradeyi ortaya koyarak Cumhuriyet tarihinin en iddialı ve cesur makas değişikliğini gerçekleştirdik” diyordu.
Oysa gerçek şöyle, iktidar yıllar önce dile getirdiği 2023 hedeflerinden çoktan vazgeçmiş durumda. Özellikle Türk usulü başkanlık rejiminin her bir haftasında 2011’de dile getirilen hedefler AKP açısından eski bir masal haline dönüştü.
2013 yılında, bu hedefler dile getirildikten iki sene sonra kişi başına düşen gelir 12 bin dolar olarak hesaplanıyordu. Bugün kişi başına düşen gelir 8 bin dolara geriledi. Peki hedeflenen kişi başına düşen gelir kaç dolardı: 25 bin dolar. Evet, tam 25 bin dolar.
Milli gelirden geriye kalanlar
Türk usulü başkanlık rejimi, tam bir ekonomik gerileme, hatta “128 milyar dolar nerede” sorusunun yanıtının bir türlü verilemediği de düşünülürse aslında felaket anlamına gelirken, sanki 12 bin dolardan 8 bin dolara bir gerileme, bir fakirleşme yaşanmamış gibi “hedefler ve hedeflere yaklaşmaktan” söz etmek de gerçekleri eğip bükmek anlamına geliyor.
Aynı şey milli gelir sorununda da geçerli. “Milli gelir 2013 yılında son 19 yılın en yüksek seviyesine, 957,8 milyar dolara kadar çıktı. 2013 yılından sonra düşüşe geçen yıllık cari fiyatlarla GSYH 2019 yılında 761,4 milyar dolardı. Dünya Bankası 2020 yılı için ise Türkiye'nin milli gelirini 720,1 milyar dolar olarak açıkladı. Aynı şekilde Türkiye milli gelirini 719,5 milyar dolar, TÜİK 717 milyar dolar olarak açıkladı.
Oysa 2011 yılında açıklanan hedefe göre 2023 yılında Türkiye’nin milli geliri 2 trilyon dolara çıkacaktı.
Bir başka örnek de turizm gelirleri. 2023’te yıllık turist sayısı 28,5 milyon kişiden 2023’te 50 milyona çıkacaktı, turizmden elde edilen gelir de 50 milyar dolara yükselecekti. Tamam, bir küresel salgın krizi yaşandı ama turizm gelirleri hedeflenenle kıyaslanabilecek düzeyde değil. 2004 ile 2021 yılları arasında en yüksek turizm geliri yaklaşık 34.5 milyonla, 2014 yılında elde edildi. Bu tarihten sonra sürekli bir düşüş yaşandı. Turizm geliri 2021 yılı Nisan, Mayıs ve Haziran aylarından oluşan II. çeyrekte 3 milyar 3 milyon 628 bin dolar oldu. Üçüncü çeyrek sayıları henüz açıklanmamış olsa da 2011 hedeflerinden fersah fersah uzakta olunduğu çok açık.
Açlık çekenlerin sayısı artıyor
AKP’ye göre, yoksulluk giderilerek gelir dağılımı dengelenecekti ve 2023’te işsizlik oranı yüzde 5’e inecekti. Oysa tüm veriler Türkiye'de ciddi bir gelir dağılımı adaletsizliği olduğunu gösteriyor. Nüfusun yüzde 20'si milli gelirin yarısını paylaşıyor, geri kalan yüzde 80 milli gelirin kalan yarısını paylaşıyor.
Dört kişilik bir ailenin yoksulluk sınırı aylık 10 bin lira. Açlık sınırı ise aylık 3 bin lira.
14 milyon kişi açlık sınırında yaşıyor.
Bir işçinin asgari ücreti 2825 lira. Evli ve iki çocuklu asgari ücretli bir işçinin yıllık geliri 35 bin lira. Türkiye'de her 4 çalışandan birisi asgari ücretli. Bir milyon işçi asgari ücretin yarısı kadar ücret alıyor. 1,4 milyon kişi hiçbir gelir olmadığı ve muhtaç olduğu için devletten aylık alıyor.
İşsizliğin ne kadar korkunç boyutlarda olduğunu ise TÜİK bile gizleyemiyor artık. Türkiye’de en az 9 milyon isşiz var, Türkiye, TÜİK’in makyajlı verilerindeki yüzde 19,25’lik enflasyonla dahi dünyada 12. sırada. Yüzde 19’luk Merkez Bankası faiz oranı ile dünyada en yüksek faiz uygulayan 7. ülke.
10 milyona yakın asgari ücretli açlık sınırının altında yaşamaya çalışıyor.
‘Kim yerli, kim milli’ meselesi değil, işsizliktir önemli olan
Ekonomi geriler, özellikle emekçiler ve yoksullar açısından korkunç bir yoksulluk anlamına gelirken, işsizlik almış başını gitmiş ve tüm kaynaklar servet sahiplerine aktarılıyorken, 2023 kutlu hedeflerinden söz etmek milyonlarca emekçiyle dalga geçmek oluyor.
Bu nedenle, önemli olan ekonomik gerçekler değil. Hatta tersine, önemli olan ekonomik gerçekleri unutturmak. Bu gerçekleri unutturmak için devreye, özellikle son 6-7 yıldır dozajı artırılan hamaset yüklü propaganda alınıyor. Aynı konuşmada Erdoğan 2023 hedeflerinin ne kadar önemli olduğunu söylüyor ve “2023 hedefleri için son bir eşik kaldı, kritik yol ayrımlarının çoğunu geride bıraktık” diyor; “Türkiye’yi dünyanın en büyük ekonomisi arasına sokma hedefimize hiç olmadığımız kadar yakınız.”
“2023 hedeflerini gerçekleştirme yolunda kararlı bir şekilde yürümeye devam ediyoruz” diyor; “Yalan, dalavere, ikiyüzlülükle karşınıza çıkıp sizi oyalamasınlar. İnşallah 2023, 2053 vizyonuna kavuşacağız.”
2023 hedefleri bir hayal
2011 yılında ilan edilen 2023 vizyonuna ulaşılması imkansız.
Ne insan hakları, demokrasi, özgürlükler alanında ne ekonomi ve toplumsal kutuplaşmanın giderilmesi anlamında bu hedeflere ulaşmak imkansızdır. Bunun kanıtı ise özellikle son beş yılda bütün bu alanlarda artık gizlenemez boyuta ulaşan yıkımdır.
Bu yıkımı gizlemek isteyenler, seçimleri doğal olarak bir milli mücadele alanı olarak kodluyorlar ve tüm muhalefeti bu milli mücadelenin karşısında gayri milliler olarak kodlamakta bir beis görmüyorlar.
Fakat sadece AKP’nin 2023 hedeflerinin değil, hamaset yüklü propaganda ve siyasal kutuplaşmayı derinleştiren açıklamaların da son kullanım tarihi geçti. İktidar blokunun son yerel seçimlerde bütün belli başlı büyükşehir belediyelerini kaybetmesi ve uzun bir süredir çözülen bir azınlık iktidarına dönüşmüş olması da bu gerçeğin somut delilleri olarak duruyor. Bu somut delillere inanmayanlar ise buğdaya %30,9, mısıra %38,4, arpaya %59,1, nohuta %55,3, kırmızı mercimeke %58,0, soya fasulyesine %83,1, ayçiçeğine %27,1, taze fasulyeye %50,6, havuca %31.0 ve hıyara %71,8 oranında gelen zamlara bakabilir.