Avukat Abdülhalim Yılmaz’a Türkiye'deki mültecilerin içinde bulunduğu koşulları sorduk.
Pandemi sürecinden mülteciler nasıl etkilendi?
Pandemi sürecinden herkes olumsuz etkilendi, mülteciler daha fazla etkilendi. Örneğin Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları bazı yardımlardan, devletin bazı ödemelerinden yararlanırken, kayıt dışı çalışmakta olan mülteciler bunlardan yararlanamadılar. Kayıt dışı çalıştıkları için sosyal güvenceleri yoktu. İşsiz kaldıkları, çalışmadıkları sürede herhangi bir gelirleri olmadı. O anlamda ekonomik olarak çok daha ciddi zorluklar içine girdiklerini gözlemledim.
Pandemi başlamadan hemen önce Türkiye-Yunanistan sınırına giden mülteciler vardı. Oradaki olaylar hem Türkiye hem de Yunanistan tarafındaki mülteciler açısından sıkıntılı oldu. AB’nin mülteci politikası elbette olumsuz, ama mülteciler bu dönemde bir şekilde Türkiye tarafından kullanıldı. Mültecilere, “kapıların açıldığı, Avrupa’ya gidebilecekleri” söylendi. Bu söylem bilinçli olarak mülteciler arasında yaygınlaştırıldı. İşin gerçeği ise AB’nin sınırları açılmamıştı, sadece Türkiye tarafı geçişe koyduğu engelleri kaldırmıştı. Yunanistan tarafı AB’nin sınır koruma örgütü Frontex’in de desteği ile girişleri engelledi, girmeye çalışanlara şiddet uyguladı, maalesef yaralananlar, haber alınamayanlar, hayatını kaybedenler oldu. Binbir umutla gittikleri sınırda mülteciler çok büyük hayal kırıklıkları yaşadı.
Pandemi ile birlikte sınırdaki olaylar durduruldu, mülteciler evlerine gönderildi. Orada şiddet gören mültecilerin hukuki dosyaları kapatıldı. Süreçte ciddi hak ihlalleri oldu. Yunanistan tarafının yaptığı hak ihlalleri ile ilgili AİHM’e başvurular yapıldı, davalar devam ediyor. Özellikle ölüm olayları ile ilgili tedbir kararları çıktı.
Oradaki hak ihlalleri, kurşunla, gazla, silahlarla yapılan yaralama ve öldürmeler, ne Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine ne de AB değerlerine uygun değil. AB, hak ihlallerine rağmen süreçte Yunanistan’ı destekledi, en azından herhangi bir tepki vermedi. Frontex’e yönelik bir eleştiri, soruşturma olmadı.
Bu olaylar, AB ile Türkiye’nin 2016 yılında yaptığı göçmen geri kabul anlaşmasının bir yansıması. Bu anlaşma aslında şu anda fiilen yürürlükten kalkmış durumda. AB, göçmen kabul etmeme konusunda hukuk dışı, şiddet içeren bir yola girmiş gibi görünüyor.
Suriyelilerin koşullarında ne gibi değişiklikler var?
Suriyeliler çalışma izni alamadıkları için genel olarak kayıt dışı çalışıyorlar. Pandemide çalışamadıkları dönemde parasız kaldılar, kiralarını ödeyemediler. Pandemi döneminde Suriyelilerin sınır dışı edilmelerinde artış oldu. Özellikle herhangi bir nedenle gözaltına alınan Suriyelilere “gönüllü geri dönüş formu” imzalatıldı ve sanki gönüllüymüş gibi sınırdışı edildiler. Biz insanların gönüllü değil zorla geri gönderildiğini biliyoruz. Yüzlerce, binlerce Suriyeli, polis ve jandarma refakatinde kelepçelenerek savaş bölgelerine geri gönderildiler. Bu Suriyeliler için korkulu bir rüya haline geldi. Normalde geri göndermeye karşı mahkemelere dava açıldığında sınırdışı etme işlemi dava sonucuna kadar durur. Suriyelilerin savaşın devam ettiği bölgelere geri gönderilmesi yasalarımıza da aykırı.
Bunun için uygulamada gönüllü geri dönüş formu imzalatılarak sanki kendi istemiş gibi bir durum yaratılıyor. Hukuk dışı bir işleme kılıf bulunuyor. Zorla sınırdışı etmeler ciddi bir hak ihlali ve tehlike. Çünkü savaş sürüyor, aynı aileleri burada, o zaman geri gönderilen kişiler tekrar kaçak yollarla dönmeye çalışıyorlar. Hem kaçakçılara para veriyorlar hem de tehlikeli sınır geçişleri yapmış oluyorlar, vurulabiliyorlar. Gittikleri bölgede de hayatları tehlike altında. Suriyeliler bu korkuyu yaşamaya devam ediyorlar.
Mültecilere vatandaşlık verilmesi bir çözüm mü?
Suriye’deki savaşın ne zaman biteceği belli değil. Artık mülteciler için kalıcı çözümlere yönelmemiz gerekiyor. Vatandaşlık bunun yollarından birisi, kısmen de uygulanıyor. Vatandaşlık verilmesi olumludur, entegrasyonu daha kolay sağlar, olması iyidir, ama tek çözüm yolu değildir.
Belli koşulları sağlayanlar, refakatsiz çocuklar, yalnız kadınlar gibi hassas grupların öncelikle vatandaşlığa alınması gerekir. Uygulamada, üniversitede okuyanlar, mezunlar, beyaz yakalılar daha kolay vatandaşlığa kabul ediliyorlar, bazen de işlemler sürerken başvurular iptal ediliyor, kabul veya red kriterlerini bilmiyoruz.
Önemli olan göç politikasını iyileştirmek. Göç idaresi göçmenlerle ilgilenme konusunda yetersiz kalıyor. 5 milyon göçmen var. En büyük kitle Suriyeliler, ayrıca Afgan, Iraklı, Somalili vb. çeşitli gruplar var, öğrenciler, yasal olarak çalışanlar, kayıt dışı çalışanlar, çocuklar, kadınlar var. Bütün bu grupların entegrasyonu önemli. İş bulunması, çalışmalarının sağlanması, eğitimlerinin, barınmalarının sağlanması gerekiyor.
Doğru bir politika ile göçmenler Türkiye’ye de yararlı olacaktır. Göç Bakanlığı kurulmalıdır, Göç İdaresi İçişleri Bakanlığının bir birimi, olanakları kısıtlı, bu kadar çok göçmenle ilgilenmek açısından kapasitesi yetersiz. Türkiye gibi 5-6 milyon göçmene sahip bir ülkede Göç Bakanlığı kurulması zorunlu.
Göçün farklı boyutları var, Türkiye’de göçmenlere karşı olan milliyetçi, ulusalcı kesimler, partiler var. O nedenle topluma bu konunun iyi izah edilmesi lazım. Mültecilerin sorunlarının daha çabuk çözülmesi gerekiyor. 10 yıldır geçici koruma altında olan mülteciler var. Aslında AB’de geçici süre 3 yıldır. Uzun dönemdir Türkiye’de ikamet edenler için ABD’deki Yeşil Kart benzeri bir uygulamaya geçilebilir.
Suriyeliler için çalışma izinlerinin çok daha kolaylaştırılması gerekiyor. Okula gidemeyen çok sayıda çocuk var, onların sorunlarının çözülmesi gerekiyor.
Mültecilerin talepleri nelerdir?
Mülteciler, Göç İdaresine gidip ikamet izni istediğinde insanca bir karşılık görmek, Türkiye’de yasal bir şekilde kalmak ister. Ama bu zaman zaman kesintiye uğruyor. İkamet dışında çalışma izni, çocukların okula gitmesi, özellikle Suriyeliler için kimliklerinin tespiti gibi konularda sıkıntılar yaşıyorlar. Örneğin evlenmek, resmi nikah yapmak bütün mülteciler için sıkıntılı, çünkü gerekli belgeleri temin edemiyorlar, doğan çocuklarını kaydetmekte sıkıntı yaşıyorlar.
Kayıtlı olmadıkları şehirlerde yaşayan Suriyeliler var, özellikle İstanbul’da fiilen kalan ama kaydı başka yerde olanlar var, kayıtlı ile gittiklerinde ise aileler bölünmüş oluyor.
Mülteciler insanca yaşayabilecekleri, çocuklarına bakabilecekleri bir ortam istiyorlar. Daha uzun vadede Avrupa’ya gitmek ya da Türkiye’ye kalıcı olarak yerleşmek istiyorlar. Önlerini görmek istiyorlar, kendilerine ne olacak, Türkiye’de kalabilecekler mi, vatandaş olabilecekler mi, bunu öğrenmek istiyorlar. Yoksa günün birinde sınırdışı mı edilecekler, bu belirsizlikler tüm mülteciler için endişe ve korku kaynağı. Eğer Avrupa’ya gideceklerse bunun bir an önce gerçekleşmesini istiyorlar. Yıllardır çeşitli ülkelere mülteci başvurusu olanlar var, ama kabul edilmiyorlar. Kaçak yollarla gidince şiddet görüyorlar.
Geri gönderme merkezleri konusunda neler söyleyebilirsiniz?
Göç İdaresinin yönetiminde olan geri gönderilme merkezleri, göçmenlerin geçici süre tutuldukları bir yer. Ama Türkiye’de bu merkezler hapishane gibi kullanılıyor. Geri gönderme merkezlerinde işkenceler, kötü muameleler yapılıyor, intihar vakaları oluyor. Dışarıya kapalı yerler, sivil toplum kuruluşlarının denetimine açık değiller. Yakın zamanda Aydın Geri gönderme merkezinde bir intihar oldu. Orada başka müvekkillerim vardı, duyduğum kadarıyla erkekler bölümünde dayak, kötü muamele yaygınmış. Telefon etmek isteyenlerin dövüldüğü söyleniyor. Kadınlara, çocuklara özensiz davranılıyor.
Göç İdaresi dindar mülteci gruplarına yabancı terörist savaşçı muamelesi yapıyor. Örneğin Doğu Türkistan’dan gelen kişiler için Çin hükümetinin gönderdiği istihbarat gerekçe gösterilerek terörist muamelesi yapılıyor. Kadınlar, 8-10 yaşındaki çocuklar terörist olarak damgalanıyor. Yetkililer, bu kişilerin kayıtlarına da mülteci yerine terörist yazıyorlar. Hâlbuki bu kişilerin tek özelliği Çin hükümetine muhalif olmaları.
Geri gönderme merkezlerinde mültecilere çok kötü davranılıyor. Şeffaflık olmayan yerlerde bu tip hak ihlalleri çok olur. Çoğu kötü muamele basına yansımıyor, mahkeme konusu olmuyor. Buralarda kötü muamelelerin sona ermesi için özellikle sivil toplum kuruluşlarının denetiminin olması şart.
Teşekkür ederiz.