Uluslararası göçün nedenlerini ve sonuçlarını toplumsal cinsiyet perspektifinden anlamak önemlidir. Çünkü cinsiyetle ilgili hiyerarşik sosyal ilişkiler, ister erkek ister kadın olsun, göçmenlerin göç deneyimlerini şekillendiriyor. Göçün cinsiyet eşitsizliği nedeniyle mi meydana geldiğini veya göçün kendisinin cinsiyet eşitsizliklerini sürdürmeye yardımcı olup olmadığını anlamak, göç eden kadınların özel ihtiyaçlarını karşılayacak politika ve önlemlerin oluşturulmasına rehberlik etmek açısından önemli.
Göç kadınlara ve erkeklere ne ölçüde ve hangi şekillerde fayda sağlıyor veya dezavantajlı duruma düşürüyor? Göçmen kadınlar ve göçmen erkekler için eşit fırsatlar ve sonuçlar sağlamak için hangi adımlar atılmalıdır?
Mülteci kadınlar ve çocuklar veya yerinden edilmiş kişiler, kendilerini güvenliklerinin sağlanamadığı ve cinsel şiddet veya istismara maruz kalabilecekleri durumlarda bulduklarında özellikle savunmasızdırlar. Mülteci veya yerinden edilmiş kadın ve çocukların yiyeceklere ve diğer temel öğelere erişiminin sağlanması, gelecekleri ve ailelerinin kararlarına katılımları kadar kritik önem taşıyor. Kadın ve kız çocuklarının, seks işçiliği ve zorla çalıştırma amacıyla kaçakçılığı, uluslararası suç faaliyetlerinin en hızlı büyüyen alanlarından biri. İnsan ticareti süreci; sömürü, baskı ve gücün kötüye kullanılmasını içerdiğinden, insan ticaretine maruz kalan kadınlar tüm göçmenler arasında en savunmasız olanlardır.
Hepimiz Göçmeniz olarak 2019 yılında aile hekimi ve insan hakları aktivisti Fatma Örgel ile röportaj yapmıştık. Konumuz gereği bu röportajda konuşulanları da hatırlamakta yarar var. Göç eden kadınların karşılaştıkları zorluklar nelerdir ve neler yapılabilir sorusuna kendisi şöyle bir cevap vermişti;
Göç yollarında cinsel taciz ve tecavüzler zaten çok kötü. Şu anda burada karşılaştıkları en büyük problem dil ve güvenlik endişesi. Erkekler, dili bir biçimde öğreniyor, çocuklar okulda öğreniyor, kadınlar evden dışarı çıkamıyor. İlk geldiklerinde yabancı ortam diye çıkamadılar, tam çıkmaya başladıkları dönemde yabancı düşmanlığı ve saldırılar başladı, yine evlerine kapandılar. Biz bile giderken önceden arıyoruz soruyoruz sonra gidebiliyoruz evlerine. Bu durum dil öğrenmelerini çok engelledi. Öğrenenler var tabii ama erkek ve çocuklarla karşılaştırıldıklarında kadınların oranı çok düşük. Evden dışarı çıkmak istemiyor, çıksa dili anlamadığı için birisi mutlaka bağıracak ona. Doktora da gitmek istemiyorlar tabii, onun için de Suriyelilerin çalıştığı “merdiven altı merkezlere, doktor"lara gidiyorlar. Diğer bir sorun da aynı evde kalabalık yaşadıkları için (evler Suriyelilere daha pahalıya kiralanıyor, kalabalık bir iki aile birlikte yaşamak zorunda kalıyorlar) taciz ve tecavüze çok açıklar. Erken evliliklere çok açıklar. Dil konusu ve bu kalabalık ailelerde her şeye açık olmaları en büyük problemlerden.
Ayrıca kadınların çok çocuk istemediğini ama korunma yöntemlerine ulaşamadıklarını, bugün burada yaşıyorken, iş bulunca başka bir yere gitmek zorunda kaldıklarını söylüyor. Bu anlamda doğum kontrol yöntemlerini uygulamalarının oldukça zor olduğunu belirtiyor. Göçmenlerle ilgili düzenlemeler yapılırken bütün bunları dikkate almak gerektiğini belirtiyor. Doğum kontrol yöntemlerini neden sadece kadınların uygulaması gerektiği meselesine konuşmamızda girmemiştik. Ama bu durum zaten başlı başına ele alınacak bir sorun.
Bu yıl Göç Araştırmaları Derneği'nin Suriyeli kadınların çalışma deneyimi ve toplumsal cinsiyet ilişkileriyle ilgili yaptıkları bir araştırmada, görüşülen 48 kadının hemen hepsi geçim sıkıntısı sebebiyle çalışmaya başladıklarını belirtiyor. Ama bu arada ev işleri, yaşlı bakımı, ailenin psikolojik ve duygusal desteklenmesi gibi konuların yine kadının üzerinde olduğu anlaşılıyor. Bazıları eğitimli oldukları için göçmen dernekleri ve projeler vasıtasıyla iş bulabiliyor. Kimisi kapı kapı dolaşarak iş arıyor. Komşuluk, mahallelilik, hemşerilik, akrabalık üzerinden sosyal ağlar geliştirip iş bulabiliyorlar. Bu araştırma pandemi öncesi yapıldı, dolayısıyla koşullar çok değişti. Araştırmadaki önemli bir nokta şu; çalışmaya başlayan kadınların hepsinin her şeye rağmen çalışıyor olmaktan mutlu olduklarını söylemeleri. Türkiye’de olmaları hem ekonomik nedenlerle hem de koşulların değişmesiyle daha rahat çalışır olmalarına neden olmuş durumda. Bu durum işlerini iki katına çıkarsa da çalışmanın kendilerine bir özgürlük alanı yarattığını söylüyorlar. Ve artık çalışacaklarını belirtiyorlar. Bu haklarının devamlı takipçisi olmak gerekiyor.
Tabii bu arada seks işçisi olarak çalıştırılanlar ya da cinsel taciz ve tecavüz olayları ve buna maruz kalan göçmen kadınların durumları hakkında bilgi sahibi değiliz.
Sahada çalışan araştırmacıların ve aktivistlerin göçmen kadınlarla ilgili olarak söylediklerini değerlendirdiğimizde şunları görebiliyoruz;
Kadınların göç yollarında ve göç ettikleri yerlerde erkeklerden farklı olarak, dil eğitimine, sağlığa ve doğum kontrol yöntemlerine erişimleri elzem. Bunun için Fatma Örgel’in de bahsettiği sağlık ocakları ve dil eğitimi en önemli konular. Sağlık kurumlarında ilk önce tercüman hizmetinin (eğer kendi dilini konuşan bir doktor yoksa) sağlanması gerekiyor. Kadın hastalıkları uzmanlarına erişimin sağlanması elzem olan diğer hizmetler. Aradan geçen dokuz seneyi düşünecek olursak bu konuda çok bir ilerleme kaydedilmiş gibi görünmüyor.
İlk geldiklerinden farklı olarak ekonomik koşulların da zorlamasıyla kadınların çalışmaya başlamalarının pozitif etkisi olduğunu görüyoruz. Çünkü evde kapalı kalmalarının ne dil öğrenmelerine ne de sosyalleşmelerine bir katkısı olmuyor.
Kadın sığınma evlerine erişimlerinin olup olmadığı da önemli, her evde olabildiği gibi göçmenlerin de evlerinde şiddetin olmaması için hiçbir neden yok. Ama bu konuda da çok bir araştırma yok gibi. Kadın sığınma evlerinde göçmenlerle ilgili bir düzenlemenin olup olmadığı da sorgulanmalı. Bu konuda özellikle sığınma konusunda Türkiye’deki kadın hakları örgütleri ve kadınlarla ilgili derneklerin göçmen kadınlar için de harekete geçmeleri önemli.
Irkçılık göçmenlerin karşılaştıkları en önemli toplumsal sorun. Hepimiz Göçmeniz Platformu tam da bu anlamda politik mücadelenin elzem olduğunu ve göçmenlerin korunması gereken bir grup değil göç ettiği toplumda politik varlık göstermelerinin önemli olduğunu düşünüyor.
20 Mart Dünya ırkçılık karşıtı günde alanlarda birlikte olalım, ırkçılığı, göçmen düşmanlığını birlikte durduralım.
Sibel Erduman