AKP-MHP ittifakının yerli milli rejimi, üç yılı aşkın süredir ülkeyi büyük bir baskı mekanizmasıyla yönetiyordu.
Muhalefetin ifade özgürlüğü kısıtlanırken, sadece atılan tweetler nedeniyle binlerce kişi yargılanmaya devam ediyor. Ancak 2019, bu korku imparatorluğunda ilk ciddi gedikleri açmaya başladığımız yıl olarak tarihe geçti
31 Mart’taki yerel seçimlerde, Cumhur İttifakı büyük bir yenilgi aldı. Ülke genelindeki oy oranını korusa da büyük şehirlerin tamamına yakınını kaybetti. Üstelik, İstanbul seçimlerinin hukuksuzca tekrarlatılması, halkın büyük bir tepkisiyle karşılandı ve AKP-MHP ittifakı 23 Haziran seçimlerinde %10 fark yedi.
Bu gelişmeler, diğer sosyal mücadelelerle birlikte, geniş kitleler içerisindeki çaresizlik ve korku hissini kırmaya başladı. 1 Mayıs gösterileri, tüm muhalif etkinlikler daha kalabalık geçmeye, insanlar tekrar siyasete atılmaya ve bir düzeyde örgütlenmeye başladı. Bununla birlikte AKP kaybedilen seçimlerin ardından iç karışıklığa sürüklendi. Partiden istifalar, kitlesel kampanyalara dönüştü. Son 1,5 yılda 950 binden fazla üyesi AKP’yi terk ederken, Davutoğlu ve Babacan gibi muhalif figürler yeni siyasi oluşumları için atağa geçtiler. AKP’nin çekirdek oyunun %27’lere kadar gerilediği, partinin yarattığı yoksulluk ve adaletsizlik duygusuyla eski havasını bütünüyle kaybettiği sıkça yazılıp çiziliyor.
Gerçekten de ekonomi Berat Albayrak’ın tüm iddialarının aksine hiç de iyi gitmiyor. Türk-İş’in Ekim 2019 araştırmasına göre dört kişilik bir aile için yoksulluk sınırı aylık 6705 TL. Asgari ücret ise 2020 TL. Ailede iki birey çalışsa dahi yoksulluk sınırının yanına yaklaşılamıyor. Üstelik işsizlik yaygınlaşıyor. TÜİK’in verilerine göre Eylül ayında işsizlerin sayısı geçen yılın aynı dönemine göre 817 bin kişi artarak 4 milyon 566 bin kişi oldu. İşsizlik oranı 2,4 puanlık artış ile yüzde 13,8 seviyesinde gerçekleşti.
Cumhur İttifakı’nı gerileten sadece yoksulluk ve seçimlerdeki başarısızlık değil. Aynı zamanda birçok sosyal hareket, hükümetin uygulamalarına karşı çok daha cesur olarak sokağa çıkıyor. Kadınlar OHAL döneminde bile sokaktan çekilmemişlerdi. Bu yıl da 8 Mart, 25 Kasım, kadın cinayetlerine karşı eylemler gibi başlıklarda yerli milli rejime kök söktürdüler.
Diğer yandan göçmenlerle dayanışma hareketi kuvvetleniyor. 2019 mülteciler için zor bir yıl olsa da ırkçılık karşıtları her aşamada sağcıların argümanlarının ve hükümetin geri gönderme gibi uygulamalarının karşısına dikildiler. 16 Mart’ta küresel eylemlerin Türkiye ayağını inşa ettik. 20 Haziran Dünya Mülteciler Günü’nde sokaktaydık. Zorla sınırdışı etmelere karşı iki kez geniş çaplı basın toplantıları düzenledik. Diğer yandan iklim hareketi Türkiye’de bir kez daha canlandı. 20 Eylül’de tüm dünyada 7.7 milyon kişi sokaktaydı. İstanbul’da 4500 kişilik, Türkiye çapında 10 bin kişilik eylemler oldu, güçlü bir şekilde “İklimi değil sistemi değiştir” dedik ve AKP’nin doğal yaşamı mahveden uygulamalarına karşı sesimizi yükselttik. İşçiler de yıl boyunca yoksulluğa karşı eylemler yaptılar. Hem birçok fabrikada irili ufaklı direnişler oldu, hem de Kartal veya Bakırköy gibi yerlerde merkezi mitingler düzenlendi. Ancak işçi hareketinin krizin faturasını ödememek için tek ses olacağı bir emek platformu ihtiyacı devam ediyor.
Bütün bu gelişmeler, ezilenlerin taleplerini savunacak ve birleştirecek antikapitalist bir sol odağın inşasını ne kadar elzem olduğunu bir kez daha ortaya koydu. AKP-MHP gerilerken muhalefet onla milliyetçilik yarıştırıyor, yerli milli korku rejiminin çizdiği sınırları aşmamaya özen gösteriyor. Yerel seçimlerde CHP-İyi Parti ittifakı “muhalefet” adına göçmen düşmanlığını kışkırttı. Suriyelilere plajları yasaklayan CHP, aynı zamanda Barış Pınarı Harekâtı’nı destekledi. 2020’de savaşın, ırkçılığın ve yoksulluğun partilerine karşı birleşelim, kendi alternatifimizi inşa edelim!
***
Emperyalizmin Suriye krizi
Suriye’deki savaş 9. yılını doldurmak üzere. Yoğun uluslararası diplomatik çabalar devam ederken, farklı emperyalist bloklar arasındaki gerginlik sürüyor. Türkiye, 2019’da Rusya ile ABD’nin başını çektiği güçler arasındaki çatlaklardan faydalanarak bir kez daha Suriye topraklarına askeri olarak müdahale etti. Trump, iç siyasette savaş karşıtı bir hissiyatın desteğini kazanmak için bu ülkeden ABD askerlerini çekme doğrultusunda bir adım attı. Ancak bu tamamen çekilme anlamına gelmiyor, ülkenin doğu bölümündeki petrol kuyularının denetimi hâlâ ABD’ye bağlı güçlerde. En büyük emperyalist ve militarist güç sahadaki nüfuzunu korumak isterken, onun geri çekilişinden en fazla kazanan Esad diktatörlüğünü destekleyen Rus emperyalizmi oluyor. Ancak ne Rusya ne ABD ne rejim ne mezhepçi muhalifler, ne de bölgesel alt-emperyalist güçler Suriye’de kalıcı bir barışın tesisini umursuyor. Bütün bu siyasi rejimler ve partiler el ele vererek ülkeyi kana boğdular. Suriyeli işçilerin umudu Sudan’dan İran’a, Lübnan’dan Irak’a bölgede devam eden ayaklanmaların başarıya ulaşmasında.
(Sosyalist İşçi)