Bu yıl daha önce hiç yaşanmamış tuhaf bir hava olayı gerçekleşti, tüm Türkiye’yi yağış haritalarında yeşile boyayan yağmurlar aylar boyunca dinmek bilmedi, Haziran’ı da bahara çevirdi. Fakat maalesef bu yağışlar, kimi yayın organlarında iddia edildiği gibi Türkiye kuraklık haritasını da yeşile boyamış değildi. Aksine, uluslararası kuraklık ölçüm haritaları, Türkiye’deki Mayıs 2023 kuraklık değerlerinde herhangi bir iyileşme görülmediğini, bilakis ülkenin üçte birine yayılmış bir bitki örtüsü stresi yaşandığını, dolayısıyla alarm durumuna geçmemiz gerektiğini gösteriyordu.
Meteoroloji Genel Müdürlüğü’nün (MGM) paylaştığı “Standart Yağış İndeksi – 2023 Mayıs Ayı Meteorolojik Kuraklık Haritası” son üç ayın verileriyle Türkiye’yi nemli ve çok nemli değerlere ulaşmış gösteriyordu ama üç değil de altı aylık değerlendirmeye baktığınızda haritanın ağırlıklı olarak hafif nem ve şiddetli kuraklık arasında gidip geldiğini görebilirdiniz. 12 ya da 24 aylık ölçümlerdeyse aynı harita ‘çok şiddetli kuraklık’ ve ‘olağanüstü kuraklık’ bölgelerini de içermeye başlıyor.
Kuraklıklar bir yandan dinamik süreçlerden (hava anomalileri) diğer yandan da termodinamik süreçlerden (hava sıcaklığı, radyasyon, rüzgar hızı ve bağıl nemdeki değişiklikler) etkilenir. Dinamik süreçler zaten bu termodinamik değişimlere dolaylı bir tepki olarak ortaya çıkıyor. Diğer bir deyişle; yüksek sıcaklıklardaki artışlar ve atmosferik buharlaşma termodinamik değişkenleri doğrudan etkiliyor ve bunlar meydana geldiğinde sıcak hava dalgalarını, kuraklıkları, şiddetli yağış olaylarını yaşamaya başlıyoruz. Özetle, hızla ısınmaya devam eden bir gezegende, hava olaylarında aşırı uçlara savrulma durumunun sayısı ve bu aşırı hava olaylarının şiddeti gün geçtikçe artıyor, aşırı yağışlar devam etse dahi kuraklık riski azalmıyor.
Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli (IPCC) raporlarının yıllardır üstünde durduğu ve bilhassa Avrupa ile Akdeniz Havzası için öne çıkan riskler olarak vurguladığı şekliyle; bu bölgede yalnızca aşırı ısınma ve benzersiz bir kuraklık değil, eş zamanlı olarak aşırı yağış olaylarında da artış bekleniyordu.
Bilimsel raporların sunduğu tüm bulgular son 20 yılda gerçeğe dönüştü, son 10 yılda ise raporlardaki tahminlerin yaşanmakta olanlara göre ılımlı kaldığı görüldü. Bir iklim felaketleri dünyasına geçiş yaptık ve Türkiye özelinde de aşırı hava olaylarının sayısı ile şiddeti her yıl artma eğiliminde. MGM’nin “Türkiye 2022 İklim Değerlendirmesi Raporu” da 2022’nin tüm zamanların en çok aşırı hava olayı yaşanan yılı olduğunu doğruluyor.
El Nino faktörü de devreye girdi
Büyük Okyanus’ta rüzgar şiddeti ve deniz suyu sıcaklığı değerlerindeki değişim El Nino ve La Nina adlı iki fazlı bir iklim modeline yol açıyor. Geçtiğimiz üç yıl boyunca sıcaklık artışları üzerinde dengeleyici etkiye sahip olan La Nina fazındaydık. Ancak gezegenin en büyük doğal iklim fenomeni olan El Nino da maalesef bu yıl bir kez daha devreye girdi.
Okyanuslar, La Nina fazında, atmosfere salınan aşırı CO2 yoğunluğunun hapsettiği ısının büyük bir kısmını emiyorken El Nino’da okyanusta hapsedilmiş bu ısı yeniden atmosfere salınmaya başlıyor ve yüzey sıcaklıkları daha da artıyor. Faz geçişi nemli, yağmur yüklü havanın da yer değiştirmesine sebep oluyor, bunun sonucunda kimi bölgelere ısı dalgaları, kimineyse seller getiriyor, orman yangınlarının sayısını artırıyor, kuraklık riskini büyütüyor. Ve dünyanın her yeri bundan etkileniyor.
Aşırı hava koşullarını daha da uç noktalara iten El Nino geçtiğimiz ay dünya genelinde kırılmaya başlanan yeni sıcaklık rekorlarını inanılmaz seviyelere çekebilir: Mayıs’ta başladı, Haziran’da küresel ortalama sıcaklıklar, aynı ay için daha önce kaydedilen seviyelerin 1C üzerine çıktı. Üstelik en şiddetli etkileri bu yıl değil 2024’te ortaya çıkacak.
İşte tablo bu…
İklim krizi derken gün geçtikçe derinleşen bir krizden, gezegendeki tüm yaşam için görülmemiş tehditler oluşturacak bir felaketler zincirinden bahsediyoruz. Kurtulmanın tek bir yolu var; fosil yakıt çıkarmaya ve kullanmaya hemen son vermek, enerji ihtiyacımızı yenilenebilir kaynaklardan sağlamak üzere küresel bir enerji dönüşüm başlatmak. Ne var ki kapitalizm gücünü savaş makineleri ve fosil yakıtlardan alıyor. Böyle bir dönüşümü kapitalistlerden beklemek, atalete teslim olup filmin sonunu kabullenmek anlamına gelir. Dolayısıyla, fosil yakıtlardan çıkış konusunda muazzam bir basınç oluşturmak zorundayız.
Küresel iklim hareketi, tüm dünyada birleşik mücadele çağrısı yapıyor, mücadeleyi büyütecek olan işçileri, kadınları, LGBTİ+’ları, göçmenleri, kısacası her bir mücadeleyi, herkesi kendilerine katılmaya davet ediyor, çünkü milyonlar sokağa çıkacak olursa her şey değişir.
Şimdi milyonların gücüne ihtiyacımız var.
Tuna Emren
(Sosyalist İşçi)