12 Eylül 2010 Anayasa referandumu ile başlayan sonrasında dozu gittikçe artarak devam eden, AK Parti politika ve uygulamalarının Kenan Evren askeri diktatörlüğü dönemindeki politika ve uygulamalara benzetilmesi artık “yok ya o kadar da değil” dedirtmiyor.
Aksine 16 Haziran 2017 referandumuyla, 12 Eylül uygulama ve politikalarının merkezi bir plan dâhilinde hızla kurumsallaşması yaşanıyor.
Hatırlayalım Cumhurbaşkanı, önce “bu suça ortak olmayacağız” isimli barış bildirisini imzalayanları “terörist” ilan etti, birçoğu üniversiteden uzaklaştırıldı, “terör” örgütü propagandası yapmakla yargılanıyorlar.
Ocak ayında 170 aydına, sanatçıya, yazara Afrin operasyonuna karşı çıkan bir bildiriyi imzaladıkları için PKK işbirlikçisi, vatan haini ve devlet düşmanı damgası vuruldu.
Aynı gerekçeyle binlerce insan sosyal medya paylaşımı nedeniyle gözaltına alındı. Bine yakın insan tutuklandı.
Bu listeyi benzer vakalarla uzatmak mümkün. En son Boğaziçi Üniversitesi’nde Afrin operasyonunu destekleyenlerle karşı çıkan öğrenciler arasında yaşanan tartışma ve olaylar sonrasında açıktan taraf oldu. Destekleyenleri koruyan, karşı çıkanları ağır suçlayan açıklamalar yaptı.
Şimdi Boğaziçi Üniversitesi’nin muhalif öğrencileri ve öğretim üyeleri hedefte. Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan partisinin Samsun il kongresinde muhalif öğrencilerine yönelik “O komünist, vatan haini, terörist gençlere okuma hakkı vermeyeceğiz” diyerek öğrencilere yönelik soruşturma ve gözaltı operasyonunun düğmesine bastı.
Güvenlik güçleri öğrenicilerin evlerine baskın düzenleyerek gözaltına aldı; İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı soruşturma başlattı.
Cumhurbaşkanın partisinin İstanbul Gençlik Kolları üyesi bir grup üniversite kampüsü içinde genel başkanlarının açıklamasına paralel basın açıklaması yaptılar. Hiçbir hükümet veya üniversite yetkilisi kampüs içinde açıklama yapmasına ses çıkarmadı.
Hatta üniversite yönetimi, Cumhurbaşkanının hedef aldığı gençleri suçlayan açıklama yaparken üniversitenin kışlaya dönüştürme girişimlerine sessiz kalmayı tercih etti.
Bütün bunların düşünce ve ifade özgürlüğünü tümden ortadan kaldırılmasının yanı sıra, üniversiteleri kışlaya dönüştürecek yolun taşları döşeniyor.
Barış bildirisi yayınlayan akademisyenlere karşı açılan savaşı kaybeden Ankara’nın, şimdi Boğaziçi Üniversitesi’ni fethetmek istedikleri çok açık.
Bunlar akıllara 12 Eylül manzaralarını getiriyor. Karga tulumba gözaltına alınan, gece yarısı evleri, yurtları basılan öğrencilerin gazetelere ve televizyonlara yansıyan fotoğrafları 12 Eylül ile bugünün hiçbir farkının kalmadığını sergileyen kareler.
Kenan Evren de kendisine kimsenin itiraz etmesine, eleştirmesine, suçlamasına tahammül edemezdi. Üniversitelerin askeri kışladan bir farkının olduğunu düşünmüyordu.
Cumhurbaşkanının mevcut anayasayı rafa kaldırdığının farkındayız. Ancak Türkiye’nin altında imzası bulunan uluslararası sözleşmelerden kaynaklanan yükümlülüklerinden kurtulması söz konusu değildir.
Evrensel insanlık hakkı olan barış ve öğrenim hakkı insan kalmanın olmazsa olmazlarındandır. Bu hakların kullanılmasını engellemek veya bu haklardan vazgeçmek insanlıktan uzaklaşmaktır. Türkiye toplumunu 21. yüzyılda böylesine bir yola sokmaya hiçbir muktedirin gücü yetmez. Bu tutmayacak göle maya çalmaktır.
Türkiye’nin yarım asırdır süren AB macerası bile bunun önünde engel. Bütün bunların olduğu ülkenin liderleri aynı günlerde Bulgaristan’ın Varna kentinde yapılan AB zirvesindeki halleri ise bu ülkenin yaman çelişkisini oluşturuyor. Hükümet yetkililerin sıkça tekrarlamaktan geri duramadıkları “Türkiye, AB kapısından bekletilecek bir ülke değil” sözleri ise bu çelişkinin başka bir boyutu.
AK Parti, çoktandır AB’den uzaklaşma yolunda ilerliyor. Üniversiteleri kışlaya dönüştürme gibi politikalarla Türkiye daha çok AB kapısında bekler.
AK Parti’nin yaratığı bu durum sürdürülebilir değildi. Türkiye bu şizofren hale son vermek krizini aşma sorunuyla karşı karşıya.
Hakan Tahmaz
(http://www.hakantahmaz.com)