Evimizin bir odası yanarken biz bunu seyrediyorsak, aldırış etmiyorsak, görmezden geliyorsak, ıslık çalıp başka yere bakmayı tercih ediyorsak, bu yangının yayılarak bizim odamızı da yakacağına şüphe yoktur. Nitekim yakıyor da. Yangını bir an önce söndürmezsek, âh u vahlarımız göğe daha da fazla yükselecektir.
Az önce DBP'nin hazırladığı Cizre raporunu okudum. Aralarında bebeklerin, çocukların, yaşlıların da bulunduğu üç yüzden fazla insan ölmüş. Şehirdeki binaların yüzde 80'i hasar görmüş. Altyapı çökmüş. Sağlam kalan evlerin hepsine girilmiş, eşyalar tahrip edilmiş, içine insan pisliği doldurulmuş tabaklar buzdolabına bırakılmış, duvarlara, giysilere, her yere insanlık onurunu ayaklar altına alan sloganlar yazılmış.
Cizre yandı, kül oldu.
Sadece Cizre değil yanıp kül olan. Diyarbakır'ın tarihi Sur İlçesi de aynı akıbete uğradı. Ağır silahlarla bombalanan ilçe tam bir harabeye döndü. Bodrumlara sığınan insanlar ölüyoruz diye çığlıklar attılar, kurtaran olmadı. Göz göre göre katledildiler. İnsanlar, hayvanlar, bitkiler, yaşayan her şey öldü. Binlerce yıllık bir geçmiş, muazzam bir tarih, bir kültür, insanlık birikimi yok edildi.
Sur yandı, kül oldu.
Şimdi de Nusaybin ve Yüksekova yanmaya başladı. Dün akşamdan itibaren başlayan sokağa çıkma yasağının ne anlama geldiğini biliyoruz. Tanklar, toplar, bombalar, silahlar konuşmaya, "kamu düzeninin sağlanması" lafızıyla insanlık öldürülmeye başlanacak. Yangın giderek daha da büyüyecek.
Dün akşam Ankara'da patlayan bombayı kimin attığını bilmiyoruz. Ama bu topraklarda korkunç bir savaş iklimi hüküm sürmeseydi, bu felaketin yaşanmamış olacağını da biliyoruz. Netice itibarıyla onlarca kişi öldü, yüzlerce kişi yaralandı. Bu dehşet verici tablonun daha da ağırlaşacağından maalesef şüphe yok.
Artık yangın kapımıza geldi dayandı. Artık olanlar karşısında sessiz kalma, görmezden gelme, başka yöne bakma, nasıl olsa yangın uzakta deme şansımız yok. Yangın kapımızda, içimizde, bugün yakmadıysa, bizi yarın yakacak.
Bu korkunç durum karşısında ne yapabiliriz? Durum ne kadar kötü görünüyor olursa olsun, aslında yapacak çok şeyimiz var. Yaşananlara dur demek sadece ve sadece bizim elimizde. Dün öğle saatlerinde savaşın dehşeti karşısında yaşamı savunmak için biz bir grup insan "yaşam için ses ver" diyerek bir araya geldik. Savaşın kazananı, barışın kaybedeni olmayacağını haykırdık. Evet, sayımız çok azdı, fakat savaş felaketine dur demek isteyenlerin sayısı mutlaka çok daha fazladır. Kendilerini yakmaya başlayan alevlerin sıcaklığını hissedenler, daha önce sessiz kalsalar da, artık barış için seslerini yükseltmeye başlayacaklardır. Yeter ki akacak bir mecra, bir kanal bulsunlar.
Şu anki en önemli görev, alevlerin yakıcılığını hisseden insanların on binler, yüz binler halinde artık yeter! diyerek sokağa çıkmalarını sağlamaktır. Karamsarlığa kapılanlar bunun mümkün olmadığını söyleyebilirler; ancak biz gerçekçiyiz ve imkânsızı istiyoruz.
Susma, haykır! Savaşa hayır!
Atilla Dirim