DTK’nın yayınladığı özerklik açıklamasının ardından, milliyetçi koro, başta Demirtaş olmak üzere HDP ve Kürt halkına karşı yeni bir linç kampanyası başlattı.
Önce Adalet Bakanı Bozdağ, “Türkiye Cumhuriyeti bakımından bunlar yok hükmündedir” dedi. Ardından MHP, savcıları göreve çağırdı. CHP yadırgadı. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Demirtaş’ı hedef göstererek ihanetle suçladı. Meclisteki tüm partiler, Kürt sorunu karşısında “yok aslında birbirimizden farkımız” dediler.
Aylardır savaş çığırtkanlığı yapan medya da üzerine düşen görevi yerine getirmekte gecikmedi. Selahattin Demirtaş’a karşı linç kampanyası başlattı. Gazetecilikten çok tetikçilik yapan Akit “Şuna haddini bildirin” dedi. Doğan medyanın “solcu” yazarının ulusalcı damarı kabardı. “Kimse kusura bakmasın, yersiz ve zamansız “dedi. Haklı tabii, Kürt hareketi de olmasa herkes onu solcu ve demokrat zannetmeye devam edecek.
Sözde medya çalışanı hükümet sözcüleri, özerklik talebini itibarsızlaştırmak için harekete geçti. Bir kısmı meselenin tartışmaya açılmasında bir sakınca olmadığını, ancak HDP’nin özerklik talebini silahlı güçlerle dayattığını iddia etti. Sanki aylardır Kürt illerini ablukaya alan, sokağa çıkma yasakları ilan eden, şehirleri yerle bir eden, çoluk çocuk, kadın, yaşlı demeden öldüren, duvarlara “devlet geldi”, “Türksen öğün, değilsen itaat et” yazılamalarını yapan devlet güçleri değilmiş gibi.
Savcılar harekete geçti: Selahattin Demirtaş ve Hatip Dicle olmak üzere beş seçilmiş milletvekili hakkında soruşturma açtılar. Bir sonraki hamleyi tahmin etmek mümkün. Seçilmiş vekillerin iradesinin yok sayılması, soruşturmalar açılması, meclisten atılması, tutuklanması ilk kez olmuyor bu memlekette.
Kürt hareketi, temel siyasi taleplerinden biri olan özerklik talebini daha önce de gündeme getirmişti. “Ortak vatan anlayışı” temelinde Türkiye halklarıyla birlikte yaşamak istediklerini açıklamıştı. Kürt hareketi, Dolmabahçe mutabakatının tanınmaması, Öcalan’la görüşmelerin kesilmesi ve Kürt halkına karşı topyekûn savaş politikalarının gündeme sokulması üzerine özerklik talebini hem siyasetin hem de yeni anayasa tartışmalarının merkezine taşımak üzere yeniden gündeme getirdi. Bugüne kadar 29 kez ayaklanmış, 30 yıldan fazla zamandır mücadele sürdüren Kürt halkının özerklik talebi, marazi bir durumdan kaynaklı saplantı değil. Kürt halkı bugüne kadar defalarca Türkiye halklarıyla birlikte eşit koşullarda yaşam iradesini gösterdi.
Kürt halkının statüsü tanınmadan bu mesele çözülemez. Üstelik özerklik tartışmalarının yapılmadığı, Kürtlerin haklarının görmezden gelindiği bir anayasa, demokratik bir anayasa olmayacaktır.
Tüm şoven çığırtkanlıklara, ırkçı saldırganlıklara, savaş politikalarına rağmen Kürt halkı savaş politikalarının dışında barış için bir seçenek sundu: Müzakere sürecine geri dönmek ve Kürt halkının demokratik taleplerini karşılamak. Bu talebin görmezden gelinip, kirli savaş politikalarının sürdürülmesi daha fazla yoksulluk ve ölümden başka bir şey getirmeyecektir.
Kürt halkının demokratik taleplerini karşılamak yerine kendinden önceki hükümetler gibi inkâr ve savaş siyasetini seçen hükümetin ise sonu daha önceki hükümetlerden farklı olmayacaktır.
1 Kasım seçim sonuçları durumu ertelemeye yaramış olsa da sonuç değişmeyecektir.
Çağla Oflas